8 Şubat 2009 Pazar

VİRÜSLER

initAd();

VİRÜSLER
Çok küçük mikroorganizmalardır. Uzun süre bilim adamlarının dikkatini çekmemiştir. Meydana getirdiği hastalıklar hep bakterilerden bilinmiştir. Elektron mikroskobunun bulunmasıyla ancak virüslerin farkına varılmıştır.
İlk olarak tütün bitkisinin yapraklarında hastalık meydana getiren virüs bulunmuştur. Daha önce tütnlerde bu hastalığın bakteriler tarafından meydana getirildiği sanılıyordu, fakat incelemelerin hiç birisinde bakteriye rastlanmıyordu. Hasta tütün yapraklarından elde edilen özütün elektron mikroskobuyla incelenmesinden sonra hastalığın bakteri dışında yeni bir mikroorganizma tarafından meydana getirildiği görüldü. Bu mikroorganizmalarda daha önce hiç rastlanılmayan ve bilinmeyen bir yapı ortaya çıktı. Normal hücre yapısına bemzemeyen virüslerde sadece dış tarafında bir protein kılıf ve içerisinde nükleik asit vardı. Bunların dışında stoplazma, organel gibi yapılar bulunmuyordu. Bu yapıda onların zorunlu parazit yaşamalarını gerektiriyordu.
Evet, bir virüsün yapısı sadece dışta bir protein kılıf ve içerisinde nükleik asitten meydana gelir. Herhangi bir organeli ve enzimleri olmadığı için normal bir hücre gigi yaşamlarını sürdürebilmeleri olanaksızdır. Yaşamsal faliyet (üreme gibi) gösterebilmek için mutlaka canlı bir hücreye girmeleri gerekir. Hücre dışında ise kristal halde bulunurlar. Bu yüzden bilim adamları tarafından cansızlık ile canlılık arasında geçiş formu olarak kabul edilirler.
Virüsler küre, çubuk ve elips şeklinde olabilirler. Bulundurdukları nükleik asit tek çeşittir. Yani ya sadece DNA yada sadece RNA bulundururlar. Aynı zamanda çok ta spesifiktirler. Sadece belirli hücrelere girerler. Bir kuduz virüsü sadece beyin hücrelerine, uçuk virüsü sadece ağız civarındaki epitel doku hücrelerine bir bakteriyofaj sadece belirli bakteri türlerine, AIDS virüsü sadece kandaki akyuvar hücrelerine gibi.
Virüs hücreye tutunduğunda ilk önce hücrenin zarını eritir. Dha sonra bu delikten içeriye kendi nükleik asitini akıtır. Hücreye giren virüs nükleik asiti derhal yönetimi ele geçirerek hücreyi kendi hesabına çalıştırmaya başlar. İlk önce kendi nükleik asitlerinin kopyalarını arkasından da protein kılıflarını sentezlettirir. Daha sonra bunları birleştirerek yüzlerce virüs oluşmasını sağlar. Hücre içerisindeki virüsler hücreyi patlatarak dışarı çıkar ve yeni hücrelere saldırırlar. Yapılarından dolayı ve hücre içerisinde bulunduklarından antibiyotik türü ilaçlardan etkilenmezler.

BİYOLOJİ SÖZLÜĞÜ

'A'
Abiyogenez: Canlıların cansız maddelerden meydana geldiğini savunan görüş.
Açık dolaşım: Kanın damarlardan dokular arasındaki özel boşluklara yayılıp, madde alış-verişi olduktan sonra toplayıcı damarlarla kalbe dönmesine denir.
Adaptasyon: Canlının yaşama ve üreme şansını artıran çevreye uyumunu sağlayan ve kalıtsal olan özellikleri.
Adenozin trifosfat (ATP):Canlıların doğrudan kullandığı hücresel enerji molekülü, biyolojik enerji.
Adrenalin:Böbrek üstü bezinden salgılanan hormon.
Aerobik solunum: Hücrede yalnız moleküler oksijenin kullanıldığı bir solunum şeklidir.
Aglütinasyon: Kan hücrelerinin kümeleşerek pıhtılaşması.
Akson: Sinir hücrelerinin uzun uzantısı.
Aktif taşıma: Yarı geçirgenbir zarda maddelerin az yoğun ortamdan çok yoğun ortama enerji harcayarak geçmesi olayıdır.
Aktin: Kaslarda kasılmayı sağlayan protein yapıdaki ince iplikler.
Alel: Bir karakter üzerinde aynı yada farklı yönde etkili olan iki veya daha fazla genden herbiri.
Alg: Sulu ortamda yaşayan yosun.
Allantoyis kesesi: Yumurta içindeki metabolik artıkların depolandığı embriyonik kese.
Alveol: Akciğerlerde genişlemiş küçük kesecik.
Amino asit: Proteinlerin yapı taşıdır. Bir amino asit, amino grubu (NH2) ile bir karboksil grubu (COOH) taşıyan bileşiklerdir. Çok sayıda amino asit birleşerek proteinleri oluşturur.
Amonyak (NH3): Protein metabolizması sonucu oluşan azot ve hidrojen bileşimi olan keskin kokulu bileşik.
Anaerobik solunum: Hücrede moleküler oksijenin kullanılmadığı bir solunum şeklidir.
Anizogami: Farklı şekil, büyüklük ve yapıdaki gametlerin birleşimiyle yapılan eşeyli üreme şekli.
Antiasit: Asit giderici
Antidiüretik hormon: Böbreklerden suyun geri emilmesini sağlayan ve hipofizin arka lobundan salgılanan hormon.
Antijen: Canlı vücuduna dışarıdan giren ve antikor oluşmasını sağlayan yabancı madde.
Antikodon: tRNA'daki üçlü baz dizilişi.
Antikor: Vucuda giren yabancı maddeleri yok etmek için vücudun ürettiği savunma maddesi.
Apandis: İnce bağırsak ile kalın bağırsağın birleştiği yerde parmak şeklinde bir çıkıntı.
Apandisit: Apandisin iltihaplanması.
Apoenzim: Enzimin koenzim olmadan etkinlik gösteremeyen protein kısmıdır.
Atmosfer basıncı: Atmosferin yer yüzünde bulunan her cisim üzerine yaptığı basınç. Deniz seviyesinde, 760 mm'lik civa sütununun 1 cm2 alana yaptığı basınç "1 atmosfer" basıncıdır.
'B'
Bağışıklık: Bir organizmada, mikroorganizmalara ve bunların oluşturduğu maddelere karşı oluşturulan normal olmayan şartlara karşı koymayı sağlayan, doğal yada sonradan kazanılmış direnç.
Bakteri: Monera aleminde yer alan zarla çevrili gerçek ve belirgin çekirdeği ve organelleri bulunmayan prokaryotik yapıdaki en ilkel tek hücreli canlı.
Bal özü:Çiçekler tarafından salgılanan tatlı ve genellikle kokulu bir sıvı.
Başkalaşım: Bazı böcek ve kurbağa gibi canlıların, yumurtadan çıktıktan sonraki gelişme evrelerinde yapısal değişikliğe uğrayarak atalarına benzer hale gelmeleri.
Bazal metabolizma: Hayatın devamı için şart olan asgari metabolizma faaliyeti.
Bazal metabolizma hızı: Besin alınması ve hareketsiz durumda vücudu canlı tutmak için gerekli enerji tüketimi.
Beyin: Omurgalılarda kafatası içindeki merkezi sinir sisteminin bir bölümü.
Bistüri: Laboratuarda kullanılan keskin bıçak.
Biyogenez: Canlıların kendilerine benzeyen canlılardan oluştuğunu açıklayan görüş.
Biyokütle: Belirli bir alan ve hacimde bulunan canlı ağırlığa biyokütle denir.
Biyosfer: Dünyadaki bütün canlıların yaşadığı 16-20 km kalınlığında tabaka. Biyosferin deniz seviyesinden 8-10 km'si atmofere, 8-10 km'si okyanusların dibine doğru uzanır.
Blastula: Döllenmiş yumurtanın bölünmeler sonucu, ortası sıvıyla dolu olan bir hücre tabakasından oluşan yapı.
Bowman kapsülü: Nefronun ucunda, glomerulusu saran yarım küre şeklindeki bölüm.
Bronş: Soluk borusundan ayrılan akciğerlere giden iki boru.
Bronşit: Bronşlarda bakterilerin yerleşip üreyerek iltihaplanması.
'C'
Cenin: Gelişmenin erken dönemindeki embriyoya verilen ad.
Covper bezi: Seminal sıvının oluşturduğu bezlerden biri.
Crossing-over: Eşey ana hücrelerinde gerçekleşen mayoz bölünmenin profaz I safhasında oluşan tetratların kromatitleri arasındaki parça değişimi.
'Ç'
Çenek: Tohum yaprağı. Tohumun yapısındaki bitki taslağında bulunan yapraklardanherbiri.
Çift çenekli bitki (Dikotiledon): Embriyolarında iki çenek yaprak (kotiledon) bulunan bitkiler. İletim demetleri gövdede belirli bir düzende yerleşmiştir.

'D'
Dekstrin: Çay şekeri cinsinden bir cins şeker.
Dendrit: Sinir hücresinin kısa olan uzantısı.
Deoksiribonukleik asit (DNA): Canlılardaki yönetici molekül.
Deoksiribonukleotid: DNA'nın yapıtaşı olan molekül.
Deoksiriboz: C5H10O4 bileşiminde olan ve DNA'nın yapı birimlerinden biri olan şeker. Genel adı pentoz olan monosakkarit.
Deplazmoliz: Plazmolize uğramış hücrenin tekrar su alarak eski haline dönmesi.
Dermis: Hayvanlarda derinin alt tabakasına verilen ad.
Difüzyon: Moleküllerin hareket enerjileriyle çok yoğun ortamdan az yoğun ortama hareket etmesi.
Dihibrit: İki karakter bakımından melez olan bireylere verilen ad.
Dikotiledon: Embriyosunda iki çenek yaprağı bulunan bitki.
Diploid: 2n kromozom takımı taşıyan hücre.
Disakkarit: İki mol monosakkaritin dehidrasyonu sonucu oluşan çift şeker. Maltoz, sakkaroz, laktoz gibi.
Diyabet: Şeker hastalığı.
Doğalgaz: Yer kabuğunun içinde metan, etan gibi çeşitli hidrokarbonlardan oluşan yanıcı gaz.
Doku: Belirli bir işi yapmak üzere özelleşmiş hücreler topluluğu.
Dominant: Baskın gen.
Döllenme: Yumurta ve spermin birleşmesi.
Döllenme borusu: Spermlerin yumurtayla birleştiği ve zigotu oluşturduğu tüp.
Döl yatağı: Uterus. Dişi üreme sisteminde, fetusu doğuma kadar beslemek ve barındırmakla
'E'
Efektör: Bir organizmanın uyarıya karşı reaksiyon gösteren vücut kısmı, örneğin kas.
Ekdoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen dış tabaka.
Eklem: İskelet sistemini oluşturan, iki yada daha fazla kemiğin birbirne eklendiği kısım.
Ekoloji: Canlıların birbirlriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini inceleyen bilim dalı.
Ekosistem: Bir çevredeki canlı ve cansızların tümü.
Embriyo: Yumurtanın döllenmesinden sonra, oluşan canlı taslağı.
Emülgatör: Besinlere katılan ve onların kararlı emülsüyon haline gelmesini sağlayan katkı maddesi.
Endoderm: Embriyo gelişimi sırasında meydana gelen iç tabaka.
Endokard: Kalbin içini örten bir sıra yassı epitel dokudan oluşan zar.
Endokrin bez: İç salgı (hormon) bezi.
Endosperm: 3n kromozomlu besi doku.
Enzim: Hücre içinde üretilen ve bütün hayat olatlarını başlatan, hızlandıran, protein yapısındaki katalizörler.
Epididimis: Erkek üreme sisteminde, testislerin üzerinde bulunan spermlerin olgunlaştığı ve kısa bir süre depolandığı yer.
Epitel: Vücut dış yüzeyini, organların iç yüzeyini örten hayvansal doku.
Erepsin: Proteinlere etki eden ince bağırsak özsularında bulunan enzim.
Ergotin: Çavdar mahmuzu özütü. İlaç yapımında kullanılır.
Eşey: Cinsiyet.
Eşeyli üreme: Farklı iki eşey hücresinin birleşmesiyle bir canlı oluşması.
Eşeysiz üreme: Bir canlının özelleşmiş üreme hücrelerini meydana getirmeden tıpatıp atasına benzer canlıların oluşmasını sağlayan üreme şeklidir.
Etoloji: Canlıların davranışlarını inceleyen bilim dalı.
'F'
Fagositoz: Hücre zarından geçemeyen büyük katı moleküllerin yalancı ayaklarla hücre içine alınmasıdır.
Farinks: Ağız ve burun boşluklarıyla, gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk, yutak.
Fauna: Belirli bir coğrafi alanda bulunan hayvan türlerinin tümü.
Fermantasyon: Bazı mikroorganizmaların ürettiği enzimlerin etkisiyle organik maddelerin uğradığı değişiklik.
Fetüs: Embriyonun üçüncü aydan doğuma kadar tüm organ taslakları oluşmuş hali.
Fibril: Telcik. (miyofibril=kas telciği; nörofibril=sinir telciği)
Fibrin: Kanın pıhtılaşmasıyla oluşan ipliksi, ağsı yapı.
Filogenetik sıflandırma: Canlıların akrabalık derecelerine göre sınıflandırılması. Doğal sınıflandırma.
Filtre: Akışkan olan sıvı yada gazı süzmeye yarayan gözenekli madde. Akışkandaki asıltı, çamursu ya da katı maddeleri ayırmaya yarar.
Fitoplankton: Çoğunlukla bir hücreli su yosunlarından oluşan, sularda yaşayan bitki topluluğu.
Fizyoloji: Canlılardaki yaşamsal olayları (işleyişi) inceleyen bilim dalı.
Floem:Bitkilerde organik besin taşıyan, canlı, iletken doku, soymuk brusu.
Flora: Belirli bir coğrafi alanda bulunan bitki türlerinin tümü.
Folikül: Memelilerde yumurtalıkta bulunan ve olgunlaşmış yumurtayı taşıyan kesecik.
Fosfodiester bağı: DNA'daki fosfat ile şeker arasındaki bağ.
Fosforilasyon: ATP üretimi.
Fosil: Milyonlarca yıl önce yaşamış canlıların korunarak bu güne kadar gelmiş kalıntıları.
Fotoreseptör: Işığı algılayabilen duyu hücresi, almaç.
Fotosentez: Yeşil bitkilerin, güneş enerjisi ve klorofil pigmenti yardımıyla CO2 ve H2O'dan besin maddelerini üretmesidir.
Fundus: Midenin genişlemiş kısmı.
Fungusit: Mantarla mücadele ilaçları.

'G'
Gamet: Erkek ve dişi üreme hücresina verilen ad.
Gangliyon: Merkezi sinir sistemi dışında bulunan, sinir hücrelerinin gövdelerinden oluşan sinir düğümü.
Gen: DNA molekülünün ortalama 1500 nukleotitten oluşmuş canlının kalıtsal özelliklerinden herhangi birini taşıyan parçası.
Genetik: Kalıtım bilimi.
Geniz: Burun ve ağız boşluğunun arkasındaki kısım.
Genotip: Canlının sahip olduğu genlerin toplamı.
Geometrik dizi: 2-4-8-16-32-64 şeklinde devam eden bir artış şekli.
Gibberellin: Bitki büyüme hormonu.
Glikojen:Hayvanlarda besinlerle alınan karbonhidratların karaciğer ve kaslardaki depo şekli.
Glikoz: (Heksoz) C6H12O6 molekül yapısındaki karbonhidrat.
Gliserin: Lipidlerin (yağların) yapısına katılan temel bir madde.
Glomerulus: Böbrekteki nefronların bowman kapsülü içinde bulunan kılcal kan damarları ağı.
Glukagon: Pankreas tarafından üretilerek kana verilen, kan şekerini artırıcı etki yapan hormon.
Gonad: Üreme hücrelerini meydana getiren üreme organları.
Grana: Kloroplastlar içindeki klorofil taşıyan yapı.
Granül: Stoplazmada bulunan küçük tanecikler.
Guatr: Tiroid bezinin büyümesi sonucu oluşan hastalık.
Gutasyon: Bitkilerin yapraklarından damlalar halinde su atılması.
'H'
Habitat: Bir organizmanın doğal olarak yaşadığı ve üreyebildiği yer.
Haploid: Olgun bir üreme hücresinde bulunan kromozom sayısı, vücut hücrelerinin sahip olduğu kromozom sayısının yarısına sahiptir. Kromozom sayısının yarıya inmesi sonucu oluşan "n" sayıda kromozom taşıyan hücrelere haploid hücre denir.
Havers kanalı: Kemik dokudaki, sinir ve kan damarlarının geçtiği kanal.
Hemoglobin: Alyuvarlarda O2 ve CO2 taşıyan, demir içeren protein.
Hermafroditizm: Her iki eşeyede sahip canlı
Heterosis: (melez gücü) Melezlerin atalarına göre kazandıkları üstünlük.
Hibrit: Melez
Hipotalamus: Ön beynin alt bölgesi olup bazı organ ve bezlerin çalışmasını düzenleyen kısmı.
Histoloji: Dokuları inceleyen bilim dalı
Homeostasi: Bir organizmanın içinde yaşadığı ortamla madde alış verişi yaparak, kendi iç ortamını belli sınırlar arasında dengede tutması.
Homojen: Bütün birimleri aynı yapıdai, aynı nitelikte olan
Homolog kromozom: Biri anneden, diğeri babadan gelen aynı gen çiftine sahip kromozomlar.
Hormon: Vücudun bir kısmında oluşturulan sonrada difüzyonla yada kan dolaşımıyla diğer kısımlarındaki hücrelere taşınarak onların çalışmalarını düzenleyen özel maddeler.
'I'
Islah: Bitki yada hayvanlarda türün iyileştirilmesi işlemi.

'İ'
İmplantasyon: Döllenmiş yumurtanın rahim'in (uterus) Yumuşak dokusuna gömülmesi, döl tutma
İnorganik madde: Canlılardan elde edilmeyen ve canlıların yaşadığı çevrede bulunan maddeler(karbondioksit, su, tuz vs.)
İnsülin: Pankreasın ürettiği kan şekerini azaltan hormon
İnterferon: Hücrelerin virüslere karşı ürettiği özel savunma maddesi.
İris: Gözün saydam tabakasının altındaki damar tabakadan oluşan renkli kısmı.
İzogamet: Şekil ve büyüklük bakımından aynı olan gametler.
İzogami: Şekil ve büyüklük bakımından aynı olan dişi ve erkek üreme hücrelerinin birleşimiyle yeni canlı oluşumu
İzolasyon: Ayrılma, yalıtım. Biyolojide herhangi bir sebeple populasyondaki fertlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin kesilmesi.
'J'
Jeomorfolojik: Yer şekillerinin engebe biçimlerine yönelik.
Jeotermal: Yer kabuğunun iç kısımlarında ısınan sıcak su yada bunlarda elde edilen enerji.
'K'
Kadavra: Tıp öğreniminde üzerinde çalışmak için hazırlanmış ölü insan ya da hayvan vücudu.
Kaliptra: Kökün ucunu yüksük gibi saran ve koruyan doku.
Kambiyum: Çift çenekli bitkilerin gövde ve kökünde yer alan ve meristem hücrelerinden oluşan tabaka; yeni odun ve soymuk tabakaları oluşturarak bitkinin kalınlaşmasını sağlar.
Kapalı Dolaşım: Kanın kalp ve damarlardan oluşan kapalı bir sistem içerisinde dolaşmasıdır.
Kas tonusu: İskelet kaslarının, dinlenme durumundaki kasılı hali.
Katalizör: Kimyasal tepkimeye katılmadan tepkimenin hızını artıran madde
Kazein: Sütte bulunan bir çeşit protein.
Keratin: Omurgalı hayvanların derisinin, tırnak saç, boynuz gibi yapılarında bulunan, suda çözünmeyen sert protein.
Kitin: Eklem bacaklı hayvanlarda dış iskeleti oluşturan proteinli polisakkarit.
Kloak: Kuşlar gibi omurgalı hayvanların sindirim, boşaltım ve üreme sisteminin açıldığı bölüm.
Klon: Genetik olarak birbirinin aynı olan canlılar.
Klorofil: Fotosentaz olayında güneş enerjisini kimyasal enerjiye çevirenyeşil pigment maddesi.
Kloroplast: Yeşil rekli klorofil pigmentini taşıyan plastid.
Kodon: Özel bir amino asiti şifreleyen üç nukleotitten olşan mRNA üzerindeki birim.
Kohezyon: Aynı cins moleküller arasındaki çekim kuvveti.
Kohlea: İç kulakta salyongozda bulunan yapı.
Kolesistokinin: İnce bağırsaktan salgılanan ve karaciğeri uyaran hormon.
Koloni: Aralarında işbölümü yapan tek hücreli organizmaların bir araya gelerek topluluk oluşturmaları.
Kolloid: Parçacık büyüklüğü 1-100 mm olan madde
Kondrin: Kıkırdak yapı hücrelerinin salgıladıkları ara madde.
Kondrosit: Kıkırdak doku hücreleri.
Konjugasyon: İki hücrenin geçici olarak gen alış-verişi yapmak için birleşmeleri.
Konsantrasyon: birim hacimde bulunan madde miktarı.
Kornea: Gözün ön tarafında sert tabakanın saydam kısmı.
Kotiledon: Çenek yaprak.
Kozmik: Yıldızlar arası, uzaylarla ilgili olan
Kozmik madde: Evreni meydana getiren madde.
Kromoplast: Bitkilerde sarı, kımızı, turuncu renkli pigmentleri taşıyan plastidler.
Kromotin iplik: Dinlenme halindeki ökaryot hücrenin çekirdeğinde bulunan kromozomların karmaşık hali.
Kromozom: Prokaryot ve ökaryot hücrelerde üzerlerinde genleri taşıyan DNA ve nükleoproteinden oluşmuş yapı.
Kroner damarlar: Kalbi besleyen ince atardamarlar.
Krossing over: Mayoz bölünmede, tetratların kromotidleri arasında karşılıklı gen alış-verişi, parça değişimi.
Kök basıncı: Bitki köklerinin topraktan su emme kuvveti.
Ksilem: Odun borusu. Su ve mineral taşıyan cansız iletim borusu.
Kütin: Yaprak yüzeyinde su kaybını önleyen mumsu, su geçirmez madde.
'L'
Larva: Balık, kurbağa, böcek gibi hayvanların hayat devrelerinde, ana babaya benzemeyen ve başkalaşım geçiren yavru hali.
Lenf: Akyuvar içeren, kan plazmasına benzeyen renksiz sıvı.
Lentisel: Kovucuk. Mantar özüne dönüşmüş gövde kısımlarında havanın girip çıkmasını sağlayan aralıklar.
Lignin: Odun özü denilen su geçirmez madde.
Lokus: Krpmpzpmların üzerlerinde genlerin bulunduğu özel yerler.
Lop: Beyin, karaciğer gibi organların parçaları bölümleri.
Lökoplast: Bazı bitki hücrelerinde yedek besin depolayan renksiz madde.
Lökosit: Akyuvar, fagositoz yapan, antikor üreten, renksiz kan hücresi.
Lütein: Folikül hücrelerinde meydana gelen, yumurta sarısına renk veren pigment.

'M'
Matriks: İçinde biyolojik olayların oluştuğu cansız, sıvı ortam.
Melez: Herhangi bir karakter yönünden farklı iki arı dölün çaprazlanması sonucu oluşan heterozigot döl.
Meristem: Bitkinin değişmez dokularını oluşturan farklılaşmamış embriyonik bitki dokusu.
Mesane: Boşaltım sisteminin idrar toplanan torbası.
Mezenşim: Embriyonun gastrula safhasında aktoderm ve endoderm arasında meydana gelen hücre yığını.
Mezofil: Yaprağın üst ve alt epidermisi arasında kalan kısmı.
Metabolizma: Canlı organizmanın hücreleri içinde meydana gelen ve enzimlerle kontrol edilen olayların hepsi. Metabolizma ile enerji üretimi ve madde yapımı gerçekleştirilir. ATP üretimi ve protein sentezi iki önemli metabolik reaksiyondur.
Metagenez: Döl değişimi.
Mezoderm: embriyo gelişimi sırasında meydana gelen orta tabaka.
Mezozom: Bakterinin üremesi sırasında bakteri zarından kıvrımlar yaparak meydana gelen mitokondri benzeri yapı.
Mikron (m ): Milimetrenin binde biri (1m =1/1000 mm)
Mitoz: Bir hücreden aynı özellikte iki yeni hücre oluşturan hücre bölünmesi.
Miyelin: Bazı nöronların aksonlarının dışını saran, uyartı iletimini hızlandıran yağlı madde(kılıf)
Miyokard: Kalp kası
Miyozin: Kas hücrelerinde kasılmayı sağlayan protein yapıdaki kalın iplikler.
Modifikasyon: Çevre etkileriyle canlıların fenotiplerinde meydana gelen değişiklikler.
Monera: sistematikte bakteri ve mavi-yeşil alglerin toplandığı alem. Bu alemin içindeki canlılarda zarla çevrilmiş çekirdek ve organeller bulunmaz.
Monohibrit: Tek karakter bakımından melez.
Monokotiledon: Embriyolarında tek çenek yaprağına sahip bitki.
Monomer: Büyük moleküllerin hidrolizi sonucu oluşan en küçük yapı birimi.
Monoploid: (Haploid) tek (n) sayıda kromozoma sahip hücre.
Mukoza: Sindirim borusu, soluk borusu gibi iç organların iç yüzeyini örten ve mukus sıvısı salgılayan ince tabaka.
Mukus: Mukozada yer alanmukus hücreleri tarafından salgılanan kaygan, sümüksü koruyucu sıvı.
Mutaston: Canlılarda çevre şartlarıyla meydana gelen ve kalıtsal olan değişiklikler.
'N'
Nasti: Bitkinin, uyaranın cinsine göre yaptığı fakat uyaranın yönüne bağlı olmayan davranışlar.
Nefridyum: Omurgasız hayvanlarda bulunan boşaltım organı.
Nefrit: Böbreklerdeki nefronlarıniltihaplanması sonucu oluşan hastalık.
Nefron: Omurgalı böbreğinin, idrar oluşturan yapısı ve işlev birimi.
Nitrit asit: (HNO3) Niterat asidi. Yüksek derecede aşındırıcı, renksiz ve dumanlı sıvı. Zehirleyicidir ve şiddetli yanıklara yol açar.
Nöroglia: Sinir dokuda nöronlara desteklik yapan yardımcı hücreler, ara nöronlar.
Nöron: Sinir hücresi.
Nötr atom: elektron ve proton sayısı birbirine eşit olan atom
Nükleoprotein: proteinlerin nukleik asitlerle kurduğu moleküler birlik.
Nükleotid: Nukleik asitlerin ( DNA, RNA) yapı birimleri.
Nükleus: Çekirdek.

'O'
Obje: Nesne
Oksidasyon: (Yükseltgenme) Elektronların bir atom ya da molekülden ayrılmasını sağlayan kimyasal tepkime.
Oksin: Bitkide büyüme, gelişme hormonu.
Oogenez: yumurtanın meydana gelmesi olayı.
Oosfer: Yumurta hücresi, dişi gamet.
Organel: Hücre içinde belirli bir görevi yapmak üzere özelleşmiş ve zarla çevrili yapılar. Çekirdek, mitokondri, kloroplastlar gibi.
Organogenez: Embriyo tabakalarından organların meydana gelmesi.
Osein: Kemik dokunun ara maddesi.
Osteosit: Kemik dokuyu oluşturan kemik hücreleri.
Otolit: Kulak taşı.
Osmoz: Suyun yoğunluğunun çok olduğu yerden az olduğu yere doğru, yarı geçirgen zardan geçmesi.
Ototrof: Kendi besinini kendi yapabilen canlılar.
Ovaryum: yumurtalık, yumurtaların meydana geldiği yer.
'Ö'
Ökaryot hücre: Zarla çevrili organelleri ve gerçek çekirdeği olan hücre.
Özümleme: Canlı organizmanın, dışarıdan aldığı besin maddelerini parçalayıp yeniden kendine özgü maddelere dönüştürmesi.
Özüt: Bir doku örneğinin parçalanmış hali.
'P'
Parankima: Bitkilerde diğer dokuların arasını dolduran temel doku.
Parasempatik: Organların çalışmasına yavaşlatıcı etki yapan otonom sinir sisteminin bölümü.
Partenogenez: Yumurtanın döllenme olmaksızın gelişerek yeni canlı meydana getirmesi.
Patojen: Hastalık yapıcı özelliği olan mikroorganizma veya madde.
Patoloji: Hastalık bilimi, hastalığın nedenlerini araştıran uzmanlık dalı.
Pektin: Özellikle bitki hücrelerinin orta lamelinde bulunan büyük moleküllü, karbonhidrat karışımı maddeler.
Pepsin: Mide öz suyunda bulunan ve proteinleri sindiren enzim.
Pepton: Proteinlerin mide öz suyunda sindirime uğramış son hali.
Periost: Kemik zarı. Kemiklerin dışında bulunan, kemik dokunun beslenmesini onarılmasını sağlayan zar.
Peristaltik: Sindirim sistemi gibi bazı organların çeperlerindegörülen ritmik ve kuvvetli kasılıp gevşeme hareketleri. Bu ritmik kasılma dalgalarıorgan içindeki maddeyi hareket ettirmeye yardımcı olur.
Periton: Karındaki organları saran iki katlı karın zarı.
Pestisit: Tarım bitkilerine zarar veren hayvansal
pH: Bir sıvının asit veya bazlık derecesini gösteren değer.
Pigment: Hücrelere özgü renk veren madde.
Pinositoz: Hücre zarından doğrudan geçemeyecek kadar büyük moleküllü sıvı maddelerin hücreye alınması.
Pistil: Çiçeklerdeki dişi organ.
Plasenta: Çoğu memelide embriyonun besin ve gaz alış-verişini sağlayan yapı.
Plastid: Bitki hücrelerinde renk veren taneciklerin genel adı.
Plazmid: Bakteri stoplazmalarında bulunan ve kromozom gibi davranan DNA'lar.
Pleura: Akciğerleri saran iki katlı zar. Akciğer dış zarı.
Polen: çiçek tozu.
Polipeptid: Protein molekülünün yapısında bulunan amino asit zincirlerinin bir parçası.
Polisaj: Makine sanayiinde parlatmak.
Populasyon: Belirli bir bölgede yaşayan aynı türe ait bireylerin oluşturduğu topluluk.
Por: Gözenek, küçük delik.
Prokaryot hücre: Zarla çevrilmiş özel organelleri ve gerçek çekirdeği olmayan hücreler. Bakteriler ve mavi-yeşil algleri içine alan monera alemindeki canlılar.
Protein: Yapısında karbon, hidrojen, oksijen ve azot gibi elementleri bulunduran temel moleküllerdir. Amino asitlerin peptid bağlarıyla birleşmesinden oluşur.
Protoplazma: Hücrenin çekirdeği ile sitoplazmasına verilen ad.
Puplaşma: Bazı böceklerin larva evrelerinin sonunda beslenmesiz ve hareketsiz belli bir zaman devresine girerek ergin organizmaları meydana getirmesi olayı.
'R'
Refleks yayı: Duyu, ara ve motor nörondan oluşan en basit mekanizma.
Rekombinant DNA: Farklı biyolojik kaynaklardan elde edilen DNA moleküllerinin birleşmesinden oluşan yapı.
Rekombinasyon: Mevcut genlerin yeni genotipleri oluşturacak şekilde bir araya gelmesi.
Rektum: Kalın bağırsağın anüsle sonlanan düz kısmı.
Rejenerasyon: Canlılarda görülen, yaraların ve yıpranmış organların yenilenmesi olayı.
Replikasyon: DNA'nın kendini eşlemesi.
Reseptör: Çeşitli uyarıları alabilen ve duyu organlarının yapısında bulunan özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir uçları. Almaç
Resesif gen: Etkisini fenotipte gösteremeyen ve çekinik olan gen.
Restriksiyon enzimi: DNA'yı parçalamaya, kesmeye yarayan enzimler.
Retina: Gözün ağ tabakası.
'S'
Sarkolemma: Kas telini saran zar.
Sedimentasyon: Çökelme.
Segmentasyon: Bir vücut yada yapının benzer parçalara bölünmesi, zigotun geçirdiği bölünme evreleri.
Sekretin: On iki parmak bağırsağının salgıladığı hormon.
Seleksiyon: Seçilim, ayıklama.
Selüloz: Üç bin ya da daha fazla glikozun birleşmesi ile oluşan bitki hücrelerinin temel yapı taşı olan polisakkarit.
Sentromer: kromozomlarda kardeş kromotidleri bir arada tutan kısım.
Serum: Kanın, pıhtılaşmasından sonra hücrelerinden ayrılmış, açık sarı renkli sıvı kısmı.
Sıcak kanlı canlılar: Vücut sıcaklığı ortam sıcaklığına göre değişmeyen ve hep aynı kalan canlılar.(Sabit sıcaklıklı canlılar)
Sinaps: İki nöronun veya nöronla başka bir hücrenin bağlandığı yer.
Sitoloji: Hücreyi inceleyen bilim dalı.
Soğuk kanlı canlılar: Vücut sıcaklığı ortam sıcaklığına göre değişen (balık, kurbağa, sürüngen) hayvanlar.(Değişken sıcaklıklı hayvanlar; Polikilotherm)
Sperm: Erkek üreme hücresi.
Spirillum: Sipiral şeklindeki bakteri
Spor: Eşeysiz üreyen türlerde, küçük ve dayanıklı olan üreme hücresi.
Sporozoit: Sporluların sporlarından türeyen ve yetişkin hücreyi veren, çekirdekli küçük stoplazma parçası.
Stamen: çiçekte erkek organ.
Stigma: Trake solunumu yapan böceklerde, trake açıklığı yada Öglenada ışığa duyarlı göz noktası. Çiçekteki dişi organın üstü.
Stoma: Yaprağın alt ve üst yüzeyinde bulunan, gaz alış verişini sağlayan delik.
Süberin: Mantar özü.
Süksesyon: Bir bölgede yaşayan çeşitli türlerin belirli bir zaman içinde birbirlerini izleyerek ortaya çıkmaları; ekolojik süksesyon.
Süspansiyon: Asıltı. Bir akışkan içinde yüzen sıvı parçacıkların oluşturduğu sistem.
'T'
Taksi: Tek hücrelilerin yer değiştirme hareketi.
Tek çenekli bitki: Embriyolarında bir çenek yaprağı bulunduran bitki.
Tetrat: Mayoz bölünme sırasında homolog kromozomların birbirlerine sarılarak oluşturdukları dört kromotitli yapı.
Topoğrafik: Bir yerin görünümüne, engebelerine ilişkin.
Trake: Bitkilerin odun kısmındaki su taşıyan kılcal borular. Bölmesiz geniş odun boruları. Böceklerde solunum organı.
Trakeit: Bölmeli ve dar olan odun boruları. Böceklerdeki solunum organının kılcal boruları.
Transgenik canlı: Rekombinant DNA teknolojisiyle yabancı bir genin yerleştirildiği canlı.
Transkripsiyon: (yazılma) DNA ipliklerinin birinden genetik bilgilerin yeni sentezlenen mRNA'ya aktarımı.
Translasyon: (okuma) mRNA'nın sentezlendikten sonra stoplazmadaki ribozoma bağlanıp amino asitleri tRNA'lar yardımıyla sıraya koyması.
Turgor: Bir bitki hücresinin osmozla su alıp şişmesi ve hücre çeperinin gergin hale gelmesi.
Tümör (villus): İnce bağırsağın iç yüzeyindeki, sindirilmiş besinleri emip kana karıştıran parmaksı uzantılar.

'U'
Uterus: Döl yatağı, rahim.
Uyarı: Canlılarda belli bir tepkiye yol açan, fiziksel, kimyasal veya biyolojik etken.
Uyartı: Bir uyarının sinir hücresinde oluşturduğu kimyasal veya elektriksel değişmeler.
'Ü'
Üre: Protein metabolizması sonucu oluşan suda eriyen azotlu artık madde.
Üretici: Ototrof, kendi besinini yapan canlı.
'V'
Vagus: Beyinden çıkan 10.sinir. mide, bağırsak, kalp ve akciğerlerin otomatik çalışmalarını sağlar.
Varyasyon: Bir türün bireylerindeki aynı karakterin farklı şekilleri, değişiklik, çeşitlilik.
Vitellus: Yumurta sarısı, yedek besin.

'Y'
Yoğunluk: Herhangi bir maddenin bir birim hacminin kütlesi.
Yumurta: Dişi üreme hücresi.

'Z'
Zar: Hücreyi ve çoğu organelleri çevreleyen lipit ve proteinlerden oluşan yapı.
Zigot: Döllenmiş yumurta hücresi.
Zooloji: Biyolojinin hayvanları inceleyen dalı

HÜCRE

initAd();
HÜCRE
Canlıların temel yapı ve işlevsel birimi hücredir. Bütün canlılar bir yada daha fazla hücreden meydana gelmiştir. Kalıtım materyali hücrede bulunur. Yeni hücreler var olan hücrelerin çoğalması ile oluşur.(Modern Hücre Teorisi)
Bu teoriyi şöyle açıklayabiliriz. Canlılarda gördüğümüz her türlü yapısal ve işlevsel faaliyeti hücrede görebiliriz. Yani bir hücre büyüme, boşaltım, üreme, hareket vs. gibi canlılığa özel işlevleri tek başına yerine getirebilir.
Bütün canlılar hücrelerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Tek bir hücreden meydana gelen amip,terliksi hayvan ve milyarlarca hücreden meydana gelen insan. Canlılığın en büyük özelliklerinden birisi hücresel yapıya sahip olmalarıdır.
Her türlü özelliğimizin oluşmasını sağlayan kromozomlar hücrede bulunur. Kromozomlar prokaryot (ilkel çekirdekli) canlılarda stoplazma içerisine dağılmış olarak bulunurken ökaryot (gerçek çekirdekli) canlılarda çift kat zarla çevrili çekirdek organelinin içerisindedir. Kromozomlar sayesinde ana babadaki özellikler genç hücrelere ve tabiki yavrularına geçer.
Anorganik ve organik evrim süreci dışında hiçbir hücre durduk yerde ortaya çıkmaz. Ancak var olan hücrelerin mitoz veya mayoz bölünme geçirmesiyle oluşur.
MİTOZ BÖLÜNME: Bir hücreden aynı özellikleri taşıyan iki yavru hücrenin meydana gelmesidir. Büyüme ve gelişme sırasında vücut hücrelerimiz bolca mitoz bölünme geçirerek çoğalırlar.
MAYOZ BÖLÜNME: Bir hücreden dört yavru hücrenin meydana gelmesidir. Üreme hücrelerinde görülen bir bölünme şeklidir. Canlıların çeşitlenmesine ve farklı özellikler kazanmasına olanak sağlar.
HÜCRENİN BÖLÜMLERİ: Hücre genelde zar (membran), stoplazma ve çekirdek olmak üzere üç kısımda incelenir.
Hücre zarı: Singer-Nicholson adlı iki bilim adamı tarafından ortaya atılan akıcı-mozaik zar modeli ile açıklanır. Bu modele göre hücre zarı tek katlı lipid tabakasından meydana gelmiş, karbonhidrat ve protein molekülleri lipid tabakasına gömülü durumdadır. Lipid tabakası sürekli hareket halindedir.
Stoplazma: Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran canlı sıvıdır. Büyük bir kısmı sudur. Içerisinde organel denilen çeşitli görevleri üstlenmiş ve özelleşmiş yapılar bulunmaktadır. Endoplazmik Retikulum: Çekirdek zarı ile stoplazma ya da hücre zarı arasında uzanan iletimle görevli kanal ve borucuklar sistemidir. Golgi aygıtı: Hücrenin bazalında bulunan iç içe geçmiş tabak görünümünde zar sistemidir. Yağ sentezi ve lizozomların paketlenmesinde görevlidir. Lizozom: tek katlı zarla çevrili içerisinde sindirim enzimleri bulunduran organeldir. Mitokondri: Hücrenin enerji santralidir. Oksijenli solunumun gerçekleştiği yerdir. Kloroplast: Sadece bitki hücrelerinde bulunan bu organel fotosentezin yani besin üretiminin gerçekleştiği yerdir. Sentrozom: Bu organelde sadece hayvan hücrelerinde bulunur ve bölünme esnasında kromozomların kutuplara taşınması börevini üstlenmiştir.
ÇEKİRDEK: Hücrenin en önemli organeli ve yöneticisi konumundadır. Dış tarafı çift kat zarla çevrili içerisi ise karyoplazma denilen sıvı madde ile doludur. Ayrıca kromozomlar ve çekirdekçik te burada bulunur.

GENETİK (KALITSAL HASTALIKLAR)

initAd();

GENETİK (KALITSAL HASTALIKLAR)
Canlıardaki kalıtsal özelliklerin dölden döle nasıl aktarıldığını inceleyen bilim dalına genetik denir.Ayrıca "gen"in yapısını, görevini ve genlerde meydana gelen değişiklikleri de inceler.
Ilk genetik çalışmalarını Gregor Johann MENDEL yapmıştır. Bu yüzden genetik biliminin kurucusu ve babası sayılır. Yetiştirdiği bezelyelerdeki karakterleri inceleyen Mendel kalıtım ve de tabiki biyoloji bilimine çok büyük katkıda bulunmuştur.
Genetikle ilgili bazı kavram ve terimler:
Gen: Kromozomlar üzerinde bulunan yaklaşık 1500 nukleotitten meydana gelen ve canlının her türlü özelliğinin oluşmasını sağlayan yapı birimi.
Dominant (baskın, basat) gen: Fenotipte (kısaca dış görünüş denilebilir)özelliğini gösterebilen gen.
Resesif (çekinik) gen: Fenotipte özelliğini gösteremeyen gen.
Kromozom: Üzerlerinde genleri taşıyan DNA ve nukleoproteinden oluşan yapı.
Kalıtsal hastalık: Yavrulara kalıtım yoluyla geçen hastalıklar. Genelde kromozom yapısının yada genlerin yapısının değişmesiyle ortaya çıkar, öldürücü etkisi yoksa dölden döle aktarılır.
Mutasyon: Kromozomların yapısında, sayısında meydana gelen değişiklikler olabileceği gibi genlerin yapısının değişmesiyle de ortaya çıkabilir.( Mutasyon çok sık rastlanılan bir olay olmamakla birlikte radyasyon, ısı, pH ve kimyasal maddeler mutasyona sebep olabilir.
BAZI KALITSAL HASTALIKLAR VE BELİRTİLERİ
KROMOZOMLARA BAĞLI HASTALIKLAR
Süper dişi (XXX kromozomlu): Kadınlarda normalde cinsiyeti belirleyen kromozomlar olarak iki XX kromozomu bulunur. Fakat bazı durumlarda ayrılmamadan dolayı iki tane X kromozomu taşıyan yumurta hücresi X kromozomu taşıyan sperm hücresi ile döllenebilir. Bu durumda üç tane X taşıyan 47 kromozomlu bireyler oluşur. Bunlar normal görünümlüdür ve genelde doğurgan değillerdir. Zeka geriliği XX taşıyan bireylere göre iki defa daha fazladır. Bir çok kadın fazladan X taşıdığının farkında olmadan yaşar. Canlı doğan her 1200 kız çocuğunda bu özelliğe rastlanır.
Turner: X taşımayan bir yumurta hücresinin X taşıyan sperm hücresi ile döllenmesinden X0 (45 kromozomlu) zigot oluşur. Geliştiklerinde bu dişilerin boyunlarının iki yanında kalın deri kıvrımları vardır, fakat normal bir dişi gibi görünürler. Normal dişilerden biraz daha kısa boylu, parmakları kısa ve küttür. Eşeysel olgunluğa erişemezler, kısırdırlar.
X kromozomsuz düşük: X kromozomu taşımaya bir yumurta hücresinin Y kromozomu taşıyan bir spermle döllenmesi sonucu oluşacak bireylerin yaşama şansları yoktur. Çünkü hiçbir embriyo X kromozomu olmadan gelişemez. Bunun nedeni X kromozomunun bazı yaşamsal öneme sahip genleri üzerinde taşımasıdır.
Kleinfelter: Spermlerin oluşması sırasında XY kromozomlarının aynı gamette bulunması ve X taşıyan bir yumurta hücresi ile döllenmesinden oluşur. Bu tip erkekler uzun boylu, uzun kollara ve bacaklara sahiptirler. Eşeysel organları normal görünümde fakat testisleri küçüktür. Üreme yetenekleri yoktur.
Mongolizm: Vücut özelliklerini belirleyen genleri taşıyan otozomoal kromozomlardan 21. çiftin ayrılmayarak aynı gamette bulunması ve bu gametin döllenmesiyle olşur. Erkeklerde ve dişilerde ortaya çıkabilir. Kısa boylu, çekik gözlü, basık burunlu ve ileri derecede geri zekalı bireylerdir. Üreme yetenekleri yoktur.
GENLERE BAĞLI HASTALIKLAR
Renk körlüğü: X kromozomu üzerinde taşınan çekinik bir gen tarafından meydana getirilir. Dişilerde eğer bir çekinik birde baskın karakterde renk körlüğü geni var ise; bunlar hastalık yönünden taşıyıcı olurlar. Hasta olabilmeleri için her iki X kromozomlarında da çekinik renk körlüğü genini taşımaları gerekir. Erkeklerin X genlerinde çekinik gen var ise hasta olurlar. Çünkü bu X kromozomunun homoloğu olan Y kromozomunda çekinik geni bastıracak gen bulunmaz. Böyle insanlar kırmızı ve yeşil renkleri birbirine karıştırırlar.
Hemofili (kanın pıhtılaşmaması) hastalığı: Bu hastalık geni de tıpkı renk körlüğü geni gibi X kromozomunda çekinik olarak taşınır. Hastalığın meydana gelme mekanizması aynıdır. Bu hastalığı taşıyan insanların kanları pıhtılaşmaz, dolayısıyla kanamalar bunlar için büyük problem oluşturur. Dışarıdan eksik olan moleküller verilerk normal yaşamlarını sürdürmeleri sağlanabilir.
Kas erimesi: Yukarıdaki hastalıklar gibi X kromozomunda çekinik olarak taşınır. Bu geni bulunduran hasta erkekler eşysel üreme olgunluğuna erişemeden öldükleri için kadınlar hiç bir zaman hasta olmaz, en fazla taşıyıcıdırlar. Normal bir doğumla meydana gelen erkek bebekler 4-5 yaş civarında hastalığın etkisini hissetmeye başlarlar. Kasların aşırı şekilde erimesi büyük kilo kaybına ve nihayetinde 13-15 yaş civarında ölümlerine neden olur.
Balık pulluluk: Y kromozomunda taşınan bir gen tarafından meydana getirilir. Bu yüzden sadece erkeklerde görülür. Hasta olan babanın bütün erkek çocukları bu geni taşıyacaklarından hepsi hasta olur. Bu hastalıkta erkeklerin özellikle kol ve bacakları olmak üzere vücutları tıpkı bir balık gibi pullarla kaplıdır.

ÇEVRE KİRLİLİĞİ

initAd();

ÇEVRE KİRLİLİĞİ
En geniş anlamıyla çevre "ekosistemler" ya da "biyosfer" şeklinde açıklanabilir. Daha açık olarak çevre, insanı ve diğer canlı varlıkları doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etmenlerin tümüdür.
İnsanları çevre kirliliği konusunda duyarlı hale getirebilmek için 1997 yılı çevre yılı olarak kutlandı.
Çevrenin doğal yapısını ve bileşiminin bozulmasını, değişmesini ve böylece insanların olumsuz yönde etkilenmesini çevre kirlenmesi olarak tanımlayabiliriz. Artık hepimizin bildiği gibi çevreden, içindeki varlıklara göre en çok yararlanan bizleriz. Çevreyi en çok kirleten yine bizleriz. Bu nedenle "Çevreyi kirletmek kendi varlığımızı yok etmeye çalışmaktır" denilebilir.
Bilinçsiz kullanılan her şey gibi temiz ve sağlıklı tutulmayan çevre de bizlere zarar verir. Bu nedenle çevre denince aklımıza önce yaşama hakkı gelmelidir. İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkı, canlı ya da cansız tüm varlıkları sağlıklı, temiz ve güzel tutarak dünyanın ömrünü uzatmak, gelecek kuşaklara bırakılacak en değerli mirastır.
1970'li yıllardan sonra bilincine vardığımız çevre kirliliği dayanılmaz boyutlara ulaştı. Çünkü artık temiz hava soluyamaz olduk. Ruhsal rahatlamamızı sağlayacak yeşil alanlara hasret kalmaya başladık. Yüzmek için deniz kıyısında bile yüzme havuzlarına girmek zorunda kaldık.gürültüsüz ve sakin bir uyku uyuyamaz, midemiz bulanmadan bir akarsuya bakamaz olduk. Kısaca artık kirleteceğimiz çevre tükenmek üzeredir. 2000-3000 yıl önce bir doğa cenneti ve büyük bir kısmı otlaklarla kaplı olan Anadolu'yu günümüzde bu durumlara düşürdük.
Doğada kirlenmeye neden olan etmenleri, doğal etmenler ve insan faaliyetleri ile oluşan etmenler olmak üzere iki grupta inceleyebiliriz.
Doğal etmenler:depremler, volkanik patlamalar, seller gibi doğadan kaynaklanan etmenlerdir.
İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan etmenler ise aşağıdaki gibi sıralanabilir.
Evler, iş yerleri ve taşıt araçlarında; petrol, kalitesiz kömür gibi fosil yakıtların aşırı ve bilinçsiz tüketilmesi.
Sanayi atıkları ve evsel atıkların çevreye gelişigüzel bırakılması.
Nükleer silahlar, nükleer reaktörler ve nükleer denemeler gibi etmenlerle radyasyon yayılması.
Kimyasal ve biyolojik silahların kullanılması.
Bilinçsiz ve gereksiz tarım ilaçları, böcek öldürücüler, soğutucu ve spreylerde zararlı gazlar üretilip kullanılması.
Orman yangınları, ağaçların kesilmesi, bilinçsiz ve zamansız avlanmalardır.
Yukarıda sayılan olumsuzlukların önlenmesiyle çevre kirliliği büyük ölçüde önlenebilir.
Çevre bilimcilere göre genelde, aşağıda verilen iki çeşit kirlenme vardır.
Birinci tip kirlenme; biyolojik olarak ya da kendi kendine zararsız hale dönüşebilen maddelerin oluşturduğu kirliliktir. Hayvanların besin artıkları, dışkıları, ölüleri, bitki kalıntıları gibi maddeler birinci tip kirlenmeye neden olur. Kolayca ve kısa zamanda yok olan maddelerin meydana getirdiği kirliliğe geçici kirlilik de denir.
İkinci tip kirlenme: biyolojik olarak veye kendi kendişne yok olmayan ya da çok uzun yıllarda yok olan maddelerin oluşturduğu kirliliktir. Plastik, deterjan, tarım ilaçları, böcek öldürücüler (DDT gibi), radyasyon vb. maddeler ikinci tip kirlenmeye neden olur.
Kalıcı kirlenme de denilen ikinci tip kirlenmeye neden olan maddeler bitki ve hayvanların vücutlarına katılır. Sonra besin zincirinin son halkasını oluşturan insana geçerek insanın yaşamını tehlikeye sokar. Örneğin; Marmara denizine sanayi atıkları ile cıva ve kadminyum iyonları bırakılmaktadır. Zararlı atıklar besin zincirinde alglere, balıklara ve sonunda insana geçerek önemli hastalıklara ve ani ölümlere neden olmaktadır.
Köy gibi kırsal yaşama birliklerindeki insanlar genellikle büyük kentlerde yaşayan insanlardan daha sağlıklı ve daha uzun ömürlüdür. Çünkü kırsal ekosistemler, çevre kirliliği yönünden kentsel ekosistemlerden daha iyi durumdadır. Bunu bilen kent insanı fırsat buldukça, çevre kirliliği en az olan kırlara, köylere koşmaktadır.
Günümüzde en yaygın olan kirlilik su, hava, toprak, ses ve radyasyon kirliliğidir.
SU KİRLİLİĞİ
Yeryüzündeki içme ve kullanma suyunun miktarı sınırlıdır. Zamanla su kaynaklarının azalması, insan nüfusunun artması ve daha önemlisi, suların kirlenmesi yaşamı giderek zorlaştırmaktadır.
Su kirliliğini oluşturan etmenlerin başında lağım sularıyla sanayi atık suları gelmektedir. Bunun yanında petrol atıkları, nükleer atıklar, katı sanayi ve ev atıkları da önemli kirleticilerdir. Bunlar deniz kenarındaki bitki ve alg gibi kaynakları yok etmektedir. Kirlenme sonucu denizlerde hayvan soyu tükenmeye başlamıştır. Örneğin; Marmara denizi, kirlilik nedeniyle balıkların yaşamasına uygun ortam olmaktan çıkmıştır. Karadeniz'deki kirlenme nedeniyle hamsi ve diğer balık türleri giderek azalmaktadır. İstakozların larva halindeyken temiz su bulamamaları nedeniyle nesilleri tükenmektedir. Nehir ve göllerimizde kirlilik nedeniyle canlılar tükenmek üzeredir.
Yeni yeni kurulmaya başlanan arıtma tesisleri, lağım ve sanayi atık sularını hem kimyasal hem de biyolojik olarak temizlemektedir. Böylece hem sulama suyu gibi yeniden kullanılabilir su kazanılmakta hem de denizlerin kirlenmesi önlenmektedir. Bu nedenle sanayileşme mutlaka iş yerleri planlanırken arıtma tesisleri ile birlikte düşünülmelidir.
HAVA KİRLİLİĞİ
Hava, içinde yaşadığımız gaz ortamı oluşturmanın yanında yaşam için temel bir gaz olan oksijeni tutar. Oksijen yanma olaylarını da sağlayan temel bir maddedir.
Temiz hava olarak nitelendirilen atmosferin alt katmanı; azot, oksijen, karbondioksit ve çok az miktarda diğer gazlardan oluşur. Ayrıca atmosferin üst katmanında bir de ozon gazının (O3) oluşturduğu tabaka vardır. Ozon, güneşten gelen zararlı ışınların çoğunu yansıtıp bir kısmını tutarak yeryüzüne ulaşmasını engeller.
Evler, iş yerleri, sanayi kuruluşları ve otomobillerin çevreye verdikleri gaz atıklar havanın bileşimini değiştirir. Havaya karışan zararlı maddelerin başlıcaları kükürt dioksit (SO3), karbon monoksit (CO), karbon dioksit (CO2), kurşun bileşikleri, karbon partikülleri (duman), toz vb. kirleticilerdir. Ayrıca deodorant, saç spreyleri ve böcel öldürücülerde kullanılan azot oksitleri, freon gazları ile süpersonik uçaklardan çıkan atıklar da havayı kirletir.
Zararlı gazların (özellikle kükürt bileşikleri); yağmur, bulut, kar gibi ıslak ya da yarı ıslak maddelerle karışmaları sonucunda asit yağmurları oluşur. Asit yağmurları da bir yandan orman alanları vb. yeşil alanları yok etmekte bir yandan da suları kirletmektedir.
Aşırı artan CO2, atmosferin üst katmanlarında birikerek ısının, atmosfer dışına çıkmasını engeller. Böylece yeryüzü giderek daha fazla ısınır. Bu da buzulların eriyerek denizlerin yükselmesine kıyıların sularla kaplanmasına neden olabilecektir. "Sera etkisi" denilen bu olay sonucu denizlerin 16 metre kadar yükselebileceği tahmin edilmektedir.
Freon, kloroflorokarbon (CFC) gibi gazların etkisiyle ozon tabakası incelmektedir. Bunun sonunda güneşin zararlı ışınlarıyeryüzüne ulaşarak cilt kanseri gibi hastalıklara ve ölümlere neden olmaktadır. Sonuçta, biyosferin canlı kitlesini yok etme tehlikesi vardır.
Büyük yangınlar da önemli ölçüde hava kirliliği yaratır. Örneğin; orman yangınları, körfez savaşında olduğu gibi petrol yangınları vb.
Hava kirliliği aşağıda verilen uygulamalarla önlenebilir:
Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan fosil yakıtlar olabildiğince az kullanılmalı. Bunun yerine doğalgaz, güneş enerjisi, jeotermal enerji vb. enerjilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz taşımacılığına ağırlık verilmelidir. Büyük kentlerde toplu taşıma hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Böylece, otomobil egzozlarının neden olduğu kirlilik azaltılabilir.
Sanayi kuruluşlarının atıklarını havaya vermeleri önlenmelidir.
Yeşil alanlar artırılmalı, orman yangınları önlenmelidir.
Ozon tabakasına zarar veren maddeler kullanılmamalıdır.
TOPRAK KİRLİLİĞİ
Canlılığın kaynağı sayılabilecek toprağın yapısına katılan ve doğal olmayan maddeler toprak kirliliğine neden olur. Böyle topraklarda bitkiler yetişmez ve toprağı havalandırarak yarar sağlayan solucan vb. hayvanlar yaşayamaz duruma gelir. Topraktan bitkilere geçen kirletici maddeler, besin zinciri yoluyla insana kadar ulaşır. Hastahane atıkları gibi mikroplu atıklar, hastalıkların yayılmasına neden olur.
Toprak kirliliğine neden olan başlıca etmenler:
Ev, iş yeri, hastahane ve sanayi atıkları.
Radyoaktif atıklar.
Hava kirliliği sonucu oluşan asit yağmurları.
Gereksiz yere ve aşırı miktarda yapay gübre, tarım ilacı vb. kullanılması.
Tarımda gereksiz ya da aşırı hormon kullanımı.
Suların kirlenmesi. Su kirliliği toprak kirliliğine neden olurken, toprak kirliliği de özellikle yer altı sularının kirlenmesine neden olur.
Toprak kirliliğinin önlenmesi için aşağıdaki uygulamalar yapılmalıdır.
Verimli tarım topraklarında yerleşim ve sanayi alanları kurulmamalı, yeşil alanlar artırılmalıdır.
Ev ve sanayi atıkları, toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanıp depolanmalı ve toplanmalıdır.
Yapay gübre ve tarım ilaçlarının kulanılmasında yanlış uygulamalar önlenmelidir.
Nükleer enerji kullanımı bilinçli şekilde yapılamlıdır.
SES KİRLİLİĞİ
Sanayileşme ve modern teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan çevre sorunlarından biri de ses kirliliğidir. Gürültü de denilen ses kirliliği, istenmeyen ve dinleyene bir anlam ifade etmeyen sesler ya da insanı rahatsız eden düzensiz ve yüksek seslerdir. Ses kirliliğini yaratan önemli etmenler;
Sanayileşme
Plansız kentleşme
Hızlı nüfus artışı
Ekonomik yetersizlikler
İnsanlara, gürültü ve gürültünün yaratacağı sonuçları konusunda yeterli ve etkili eğitimin verilmemiş olmasıdır.
Ses kirliliği, insan üzerinde çok önemli olumsuz etkiler yaratır. Bu etkileri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
İşitme sistemine etkileri: Ses kirliliği işitme sistemi üzerinde, geçici ve kalıcı etkiler olmak üzere iki çeşit etki yapar. Ses kirliliğinin geçici etkisi, duyma yorulması olarak da bilinen işitme duyarlılığındaki geçici kayıplar şeklinde olur. Duyma yorulması düzelmeden tekrar gürültüden etkilenilmesi ve etkileşmenin çok fazla olması durumunda işitme kaybı kalıcı olur.
Fizyolojik etkileri: İnsanlarda görülen stresin önemli bir kaynağı ses kirliliğidir. Ani olarak oluşan gürültü insanın kalp atışlarında (nabzında), kan basıncında (tansiyonunda), solunum hızında, metabolizmasında, görme olayında bozulmalar yaratır. Bunların sonucunda uykusuzluk, migren, ülser, kalp krizi gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar. Ancak en önemli olumsuzluk kulakta yaptığı tahribattır.
Psikolojik etkileri: Belirli bir sınırı aşan gürültünün etkisinde kalan kişiler, sinirli, rahatsız ve tedirgin olmaktadır. Bu olumsuzluklar, gürültünün etkisi ortadan kalktıktan sonra da sürebilmektedir.
İş yapabilme yeteneğine etkileri: Özellikle beklenmeyen zamanlarda ortaya çıkan ses kirliliği, iş veriminin düşmesi, kendini işine verememe ve hareketlerin engellenmesi şeklinde performansı düşürücü etkiler yapar. Gürültünün öğrenmeyi ve sağlıklı düşünmeyi de engellediği deneylerle saptanmıştır.
Ülkemizde, insanları gürültünün zararlı etkilerinden korumak için gerekli önlemleri içeren ve çevre yasasına göre hazırlanmış olan "Gürültü kontrol yönetmeliği" uygulanmaktadır. Ancak yönetmeleğin hedeflerine ulaşabilmesi için insanların bu konuda eğitilmeleri ve bilinçlendirilmeleri gerekir.
Ses kirliliğinin saptanmasında ses şiddetini ölçmek için birim olarak desibel (dB) kullanılır. İnsan için 35-65 dB sesler normaldir. 65-90 dB sesler, sürekli işitildiğinde zarar verebilecek kadar risklidir. 90 dB'in üzerindeki sesler tehlikelidir.
Ses kirliliği aşağıdaki uygulamalarla önlenebilir:
Otomobil kullanımını azaltacak önlemler alınmalıdır.
Ev ve iş yerlerinde ses geçirmeyen camlar (ısıcam gibi) kullanılmalıdır.
Eğlence yerleri vb. ortamlarda yüksek sesle müzik çalınması engellenmelidir.
Gürültü yapan kuruluşlar, şehirlerin dışında kurulmalıdır.
RADYASYON
Radyoaktif element denilen bazı elementlerin atom çekirdeğinin kendiliğinden parçalanarak etrafa yaydığı alfa, beta ve gama gibi ışınlara radyasyon denir. Çevreye yayılan bu ışınlar, canlı hücreleri doğrudan etkileyerek mutasyon denilen genlerdeki bozulmaya neden olur. Çok yoğun olmayan radyasyon, canlının bazı özelliklerinin değişmesne neden olurken yoğun radyasyon, canlının ölümüne neden olabilir. Örneğin; 1945'te Japonya'ya atılan atom bombası, atıldıktan sonraki 7 gün içinde, vucutlarının tamamı 10 saniye radyasyon almış insanların % 90'ı hiç bir yara ve yanık izi olmadan öldü. 26 Nisan 1986'da Çernobil'deki nükleer kazanın; ani ölümler, gebe kadınlarda düşük olayları, kan kanseri, sakat doğumlar gibi olumsuz etkileri oldu.
Bir çevredeki belli bir dozun üzerinde olan radyasyon, canlının vücut hücrelerini etkileyerek doku ve organlarda bozulmalara, anormalliklere, üreme hücrelerini etkileyerek doğacak yavrularda sakatlıklara neden olur. Uzun süre radyasyon etkisinde kalmanın yaratacağı sonuçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Kanser oluşması,
Ömrün kısalması (erken ölümler),
Katarakt oluşması,
Sakat ve ölü doğumlar şeklinde sıralanabilir
Radyasyonun zararlı etkilerinden korunmak için, alınabilecek başlıca önlemler şunlardır:
Özel giysiler (kurşun önlük, özel maske) kullanılmalıdır.
Radyasyon kaynağından uzak durulmalı, en kısa sürede radyasyonlu ortam terk edilmelidir.
Radyasyonlu cihazlarla yapılan teşhis ve tedaviye sık sık başvurulmamalıdır.
Radyasyon, doğadaki radyoaktif maddelerden çok, bunların kullanıldığı ortam ve olaylardan çıkar. Bunlar; nükleer santraller, nükleer enerjiyle çalışan gemiler ve nükleer denemelerdir. Ayrıca teşhis ve tedavide kullanılan bazı cihazlar, tıbbi malzemelerin ve suların dezenfekte edilmesi için kullanılan araçlardanda radyasyon yayılmaktadır.

Yenidoğan Bebeğiniz

Yenidoğan Bebeğinizİşte sonunda bebeğiniz evinizde !
Gerçi yenidoğanların uyumak, emmek , kaka ve çiş yapmak dışında fazla bir eylemleri yoktur ama yine de hayatınıza girmiş bu küçük "yaratık" anne babaları fazlasıyla etkiler.Tipik olarak yenidoğan oldukça sakin , hatta nerdeyse devamlı uyuma halindedir. Doğum eyleminin üzerlerinde yarattığı etkiden yavaş yavaş kurtulmakta, anne karnındaki hayatlarından tümüyle farklı yeni "dünyasına " alışmaya çalışmaktadır.Bu arada bebeğin anneye belirgin bir ilgisi vardır. Anne onunla konuşunca, kucağına alınca susar ve sakinleşir. Bazen annenin bu tür hareketlerine ses çıkararak cevap verir. Annenin yüzünü görünce tepki gösterir.Daha ilk günlerden, bebeğinizin bireysel özelliklerindeki değişiklikleri de fark edebilirsiniz. Ona dokunun, bebeklerin çoğu kucağa alınmaktan, okşanmaktan, öpülmekten çok hoşlanır. Dokunmak, bebeğinizle iletişim kurmanın en önemli aracıdır. Ona şarkılar söyleyin, onun yanında mırıldanın.
1 haftalık bebekBebeğiniz, yüzüstü yatarken kafasını kaldırabilir. Başını sağa sola çevirebilir.Emme, çiğneme gibi ilkel refleksleri belirgindir. Karnı tok, altı değiştirilmiş, ve banyo yapmış bebek, günün büyük bölümünü uykuda geçirir. Uyuma süreleri, 15-20 saat arasında değişir.Aşağıdakilere dikkat:-Emzirme ile ilgili kitaplar okuyun, -Süt miktar ve kalitesiyle sizin beslenmeniz arasında yakın ilişki vardır; diyetinizi buna göre ayarlayın. -Biberonla besleme tekniğini öğrenin, -Bebeğinizin kol ve bacaklarını rahatça hareket ettirebilmesi gerekir, kundak yapmayın, onu dış ortam sıcaklığına uygun giydirin. -Göbek kordonu bakımına dikkat edin, -Sırtüstü ve tam yüzüstü yatırmayın, tercihen sağ yan yatırın, -Bebeğinizin yenidoğan döneminde sünneti hakkında bir karara varın. -Gözlerinde, yüzünde, vücudunda sarılık hissederseniz, doktorunuzu arayın. -Özellikle kasıklarda şişlik -fıtık-, hayalarda şişlik , inmemiş testis varlığında, çocuk doktorunuzla, gerekirse de bir çocuk cerrahı ile görüşün. -Hastaneden taburcu olmadan yapılmamışsa, hepatit-b aşısını yaptırın.
2 haftalık bebek:Artık bebeğinizin kısa süreli de olsa uyumadan gözleri açık durduğu dönemler olduğunu fark edeceksiniz. Onunla ilişki için bu dönemlerden yararlanın.
Bir süre sonra bebeğinizin dünyasında annesinin yüzü önemli yer tutmaya başlar. Bilimsel çalışmalar, bebeklerin insan yüzünü diğer desen ve renklere tercih ettiğini göstermiştir. Yüzünüzü doğumdan itibaren ona yaklaştırın, onunla konuşun, bebeklerin 40-50 cm.den daha uzak nesneleri net olarak seçememesi nedeniyle fiziksel yakınlık çok önemlidir. Mümkün olduğunca onun net görebileceği 30-40 cm aralığında olun ve kimi hareketler yaparak onun sizi taklit etmesini sağlamaya çalışın. Örneğin, dilinizi çıkarın, kaşlarınızı kaldırın, hareketlerinizi taklit edemese bile, sizi izlediğini göreceksiniz. Bir süre sonra, bebeğiniz, anne sesini tanıdığı gibi, anne yüzü ve mimiklerini de tanır hale gelecektir.
İkincihafta sonunda çocuk doktorunu ziyaret etmenizde yarar var; özellikle;
sarılık tam olarak geçmemişse,
göbeği tam kurumamışsa,
beslenme düzenini tam oturtamamışsanız..
3 haftalık bebek :Yüksek kontrast renkli nesneler, yenidoğanların ve bebeklerin çok ilgisini çeker. Canlı renkli ve iri oyuncak, resim vb. maddelerle ilgisini çekmeye çalışın.
Kendi ayna görüntüleri de bebeklerin hoşuna gider, yatağının kenarına bazen sağlam, kırılmaz bir bebek aynası koyarsanız, bir süre sonra ne kadar çok ilgilendiğini ve hoşuna gittiğini göreceksiniz.
4 haftalık bebek:Bebekler doğumdan hemen sonra kıvrık ve gövdelerine doğru çekili olan kollarını ve bacaklarını yavaş yavaş uzatmaya başlarlar. 1. Ay sonu, bebeklerin kendi vücutlarını keşfe başlamalarının da zamanıdır. Bebeğinizin el ve ayak parmaklarıyla oyunlar oynayarak onu bu yönde cesaretlendirin.
Özellikle yarı oturur pozisyonda ve yüzüstü tutulduğunda, bebeğinizin başını kısa bir süre dik tutabildiğini göreceksiniz. Hatta yüzüstü pozisyonda bazen başını her iki yana çevirebilir bile.
Bebeğinizin yeniden muayenesi ve hepatit-b aşısının tekrarı zamanı.
5 Haftalık Bebek:Bebeğiniz, duygularını belirtmek için değişik sesler çıkarabilir. Kimi bebekler, bu dönemde erken bağrışmalar ve gülücüklere başlar.
Onu mutlaka cevaplayın, çıkardığı sesleri karşılıksız bırakmayın. Onunla yüz yüze “konuşun“. O anda yanında olmasanız bile ona seslenin. Uzaktan da olsa, sesinizi duymak hoşuna gidecektir.
Bakışlarınıza bugünlerde daha uzun süreli karşılık verecektir.
Bu dönemde gaz sancıları iyice kendini hissettirecektir. Doktorunuzla konuşun.
Bebeğinizi taşıma konusunu düşünün, kanguru tipi port bebeler, onunla aranızda daha yakın fiziksel temas sağlayacağı için tercih edilebilir.
6 Haftalık Bebek:Artık bebeğiniz gündüzleri daha uzun süre uyanık kalacaktır. Uyanık olduğu zamanı, onun duygusal gelişimini stimüle etmek için kullanmalısınız. Bebeğinize müzik dinletin, üzerindeki etkiyi hissedeceksiniz.
2.ayda, bebek daha karmaşık seslere,renklere ve şekillere ilgi duyacaktır. Oyuncak seçiminde bunu dikkate alın.
Her iki gözünü bir nesne üzerine fikse edebilir ve gözleri ile hareketli nesneleri izler. Gözlerinizi gözlerine dikerek, ona yaklaşıp uzaklaşarak oynayın onunla.
7 Haftalık Bebek:Bebeklerin yaklaşık yarısı, bu dönemde anne babayı tanır ve onlara yabancılardan farklı davranırlar. Bebeğiniz, sizin gülümsemelerinize gülerek karşılık verebilir, sizi gördüğünde gülücükler atabilir. Bu güne dek sizin ona gösterdiğiniz ilgi ve bakıma olan tepkisizliğinin sona ermesi, size attığı bir gülücük sizi ne kadar mutlu edecektir.
8 Haftalık Bebek:Şimdilerde, bebeğiniz artık kaldırıldığında başını sabit tutar. Yüzüstü yatarken başını kaldırır, ileri doğru itme hareketleri yapabilir. Kollarını ve bacaklarını sallar, ellerini birleştirip parmaklarını açabilir.
Eline bir oyuncak vererek tutmasını sağlamaya çalışın. Sizi dinlemek için, parmaklarını yada biberon emmeyi bırakabilir. Onunla iletişim için konuşun. Onun çıkardığı sesleri çıkarın, sizi sürekli duysun.
Kalabalık konuşma ve sohbet ortamlarında onu hep ortada merkezde- tutun. İnsan etkinleşiminin zenginliğini böylece daha iyi hissedecektir, kısa sürede değişik sesler çıkarmaya başlayacaktır.
2 Aylık Bebek:Artık bebeğiniz daha “canlı” dır.
Duyma, konuşma ve koku alma işlemlerinden sorumlu olan bebeğin temporal lobu yavaş yavaş devreye girer ve bebeğiniz sizi daha belirgin duymaya başlar. Size dönmeye ve sizinle konuşmaya çalışır.
Araştırmalar, bebeklerin 0-1 yaş arası duydukları sözcük sayısının onların entellektüel gelişimleri için önemli olduğunu göstermektedir.Bunu hiç unutmayın.
Bebeğinizin yatarak geçirdiği zamanın daha eğlenceli olması için ellerine oyuncak verin.
Aylık muayenede, ona bu ay karma, çocuk felci, Hib ve verem aşıları yapılacak.
3 Aylık Bebek:3 aylık bebek, artık sizin varlığınıza, sesinize, hatta yüz ifadenize kol ve bacak hareketleriyle karşılık verebilir. Artık bebeğiniz sürekli gördüğü insanları, yabancılardan yavaş yavaş ayırt etmeye başlayacaktır.
Kalabalık grup içinde yada yabancıların yanında bir alışma sürecine ihtiyacı olacaktır. Özellikle sizin kucağınızda iken diğer insanlarla ve büyük çocuklarla daha rahat korkusuz ilişki kurar,
Bebeğinizin ruhsal durumu çok değişkendir. Aynı dakikada, gülmeyi ağlamak izleyebilir. Dikkatinizi çekmek için elindeki nesneyi atar vurur, ağlar.
Eller ve ayaklarıyla uzun süre oynar.
Bir anda ses çıkarmamasından korkarak, yanına koşarsınız. El ve ayaklarıyla kendi kendisini eğlendirdiğini görürsünüz. İç rahatlığıyla gazete okumaya devam edebilirsiniz.
4 Aylık bebek:Artık bebeğinizin fizik gelişimi belirgin olarak hızlanmaktadır. Yüzüstü yatırdığınızda kol ve bacakları üzerinde gerilerek sırtını geriye doğru kaldırabilir. Sırtüstü yatırıldığındaysa, başını ve omuzlarını kaldıracaktır.
Sebep sonuç ilişkisini kurabildiği için, artık küçük oyunlar oynamaya başlayacaktır. Sizin almanızı görmek için elindeki nesneyi atar, düşüşünü izler.
Diş çıkarmaya başlayabilir, bunun yaratacağı ateş, huzursuzluk gibi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Ancak ülkemizde bebeklerin ortalama 6-7. ayda diş çıkardıklarını unutmayın, ufak tefek gecikmelerin fazla bir önemi yoktur. İkinci ayda yapılan aşıların -karma, çocuk felci ve Hib bu ay tekrarlanması gerekir, unutmayın!
5 Aylık bebek:Bebeğiniz artık oldukça sosyalleşmiştir. Bunu , başkalarıyla ilişkide belirgin olarak hissedebilirsiniz.
Kısa süreli oturabilir, ancak yine de yastıklarla destek oluşturmalısınız.
6 Aylık Bebek :Bebeğimiz şimdi “saklama” oyunlarında aktif yer almaya başlar. Sesinizde ton ve yükselip alçalmaları ayırdeder, sertçe söylenen sözlere karşı farklı tepki gösterir.
Üç boyutlu uzayda nesnelerin birbiriyle ilişkisini anlamaya başlar. Oyuncaklarını örneğin boyutlarına göre sınıflandırabilir. Aynada kendisini görmekten büyük zevk alır, o sırada siz arkasına geçerseniz, aynada sizi görür görmez arkasına dönerek size bakar, aynada olan görüntünüzün “siz” olmadığını bilir.
Bazı şeylerin ve kişilerin görünüp kaybolma türünden oyunlar onu çok eğlendirir. Örneğin bir örtü altına bir nesneyi saklayın, onu bulsun.
Artık ince motor hareketleri de yapar hale gelmektedir. Oyuncağı bir elinden diğerine geçirebilir. 2 kulplu bir kaptan yardımla içebilir.
Objeleri birbirine vurmaktan hoşlanır. Ellerini çırpar. Bir eliyle uzanarak, bir oyuncağı yakalayabilir.
- Ne kadar kızgın olursanız olun, sakın bebeğinize vurmayın!- Emekleme günleri yaklaşıyor, evinizi ona göre düzenleyin,- Doktorunuzla, onu hangi acil durumda aramanız gerektiği konusunu konuşun.
Bu ay yine aşılar var; karma, çocuk felci ve Hib ve hepatit-b'nin üçüncü tekrarı
7 Aylık Bebek:Bebeğiniz desteksiz oturabilir.
Emeklemeye başlayabilir, geri geri hareket edebilir. Bir şeye tutunarak ayakları üzerinde durabilir.
Bu andan itibaren, düşmeler ve çarpmalar başlar. Düşme ve çarpma, bir bebek için kaçınılmazdır, çok fazla kaygılanmayın. Sadece, evde önceden alınabilecek önlemleri düşünün ve alın.
Onunla konuşarak iletişimi arttırın, daha çok sözcük duymasını sağlayın.
8 Aylık Bebek :Doğumdan beri bebeğinize söylediğiniz binlerce sözcük artık etkisini göstermeye başlar.
Onun bazı kelimeleri anlamaya başladığını fark edebilirsiniz.
Bebeğiniz yürümenin hemen öncesindedir.
Tutunarak, emekleyerek, bir yerden bir yere gidebilir. İsteklerini net olarak belirtir. Oyuncağının elinden alınmasını tepki gösterir.
Bu dönemde bebekle seyahat çok zordur. Özellikle uzun yolculuk alıştığı rutin uygulamaların aksamasına yol açacağı için, onu rahatsız eder.
Bebeğiniz, size aşırı bağlılık duyup, anne-baba dışında kimseye yaklaşmak istemeyebilir.
Bu durum, özellikle yakın akrabaları, babaanne, anneanne ve dedeleri üzer.
9 Aylık Bebek :Onunla konuşurken, bir çok basit kelimeyi ve cümleciği, yeni sözcüklerle kullanın. Bazen onun gibi sesler çıkartsanız da, normal “erişkin dilini” de kullanın.
Sürekli onun çıkardığı seslerle ona karşılık vermeniz doğru değildir.
Kişilik özellikleri de yerleşmeye başlamıştır.
Karşılaştığı her insana gülebilir, yada tanımadığı insanlar karşısında utanarak yüzünü saklayabilir. Bazı sesleri taklit edebilir, kapıdan çıkan birine el sallayabilir, hoşlanmadığı durumda hoşnutsuzluğunu belirtir.
Daha önceleri onu etkilemeyen kapı zili vb. sesler onu korkutup ağlatabilir.
Onu sarılıp, öpün, rahatlatın.
Kızamık aşısını unutmayın
10-11-12 Aylık Bebekler :Artık ağızdan, sözcükler ve sözcük benzeri sesler dökülmeye başlar. Söylediği her şeyi anlamaya çalışın, onu yanıtlayın. Böylece onun sözlü iletişimi öğrenmesine yardım etmiş olacaksınız. Çok fazla konuşmasa bile, isteklerini, işaretle ve sesle belirtecektir.
Ona “hayır” dendiği zaman, “hayır” ın ne anlama geldiğini yavaş yavaş anlayacaktır.
Ancak “hayır”, seyrek olarak ve gerçekten onun için tehlike yaratacak durumlarda kararlıca kullanılmalıdır.
Bebeğiniz, siz olmadan hiç bir şey yapamadığı dönemi geride bıraktı. Her ne kadar bakım ve ilgi ihtiyacı devam etse de, tek başına yürüyebilir, kalkabilir.
Basit emirleri anlar ve uygular.”Bir öpücük ver!”, “bardağı ver” gibi. Kendi sözcük dağarcığı henüz birkaç kelimeyi geçmese de anladığı kelime ve cümle sayısı da çok arttırmıştır.
Dikkatini 2.5 dakika süreyle toplayabilir. İşaretlerle “kulağın nerede?” “burnun nerede?” gibi sorulara cevap verebilir.
Olabildiğince, nesneler ve isimlerini ona öğretmeye çalışın. Gösterdiğimiz ilgi, onun sözcük dağarcığını daha çabuk geliştirecektir.

Bebeğiniz ve Uyku

Bebeğiniz ve Uyku
Yenidoğanlar ve uyku
Doğum olayı sona erip, sıra hastaneden eve dönmeye geldi mi, anne-babaların çoğu bebeklerinin evde nasıl uyuyacağını merak etmeye başlarlar. Şunu bilmelisiniz ki, yenidoğanlar, kendilerini rahatsız edebilecek ses ve ışık uyaranlarını etkisiz kılacak bir doğal yetiye sahiptirler. Bu yetenek, kısa sürede alışkanlığa dönüşecektir.
Biz hekimler, bir takım basit testlerle, bebeklerin bu yeteneklerini tespit ederiz. Örneğin, uyuyan bebeğin gözlerine fenerle kuvvetli bir ışık tutulması onun bir takım hareketler yapmasına neden olur. Aynı ışığı, kısa aralıklarla bir kaç kez daha tutalım, dördüncü, beşinci seferde artık bebeğin ışığa hiç tepki göstermeyip mışıl mışıl uyuduğunu görürüz. Benzer test, bir minik çan kullanılarak bebeğin sese tepkisi sırasında da yapılabilir. Örnekteki bebek, uykusunu koruyacak bir takım doğal yollar geliştirmiştir.
Oysa kimi bebeklerin sinir sistemleri, muhtemelen doğum stresinin de etkisiyle henüz bu yeteneğe sahip değildir. Ses ve ışık, onları rahatsız eder ve kolayca uyanabilirler. Böylesi bebekler, tıpkı erken doğmuş bebekler gibi dış uyaranların olabildiğince azaltıldığı sessiz ve loş bir odada uyutulmalıdırlar.
Üç-dört haftalık bebek ve uyku
Bu dönemde bir bebeğin en önemli görevi, uyku hali, uyanıklık hali gibi değişik durumları kontrol yeteneği kazanmaktır. Bu süreçte, anne babanın da iyi bir gözlemle öğreneceği çok şey vardır.
Kalabalık ve gürültülü bir ortamda uyuyabilmek, herhangi bir dış uyaranla tam uyanırken tekrar uykuya dalmak üzere kendi kendini sakinleştirmek, yukarda sözettiğimiz kontrol sürecinin aşamalarıdır.
İyi bir gözlem, bebeğin farklı bilinç durumları arasındaki geçiş dönemlerindeki davranışlarından önemli çıkarımlar yapmanızı sağlayacaktır. Aktif ve gergin bebek, geçiş dönemlerini daha hızlı, sakin bebek ise daha yavaş ve sancısız yaşayacaktır.
Huysuzluk anında, bazı hareketleriniz onun ağlamaya başlamasına neden olurken, başka kimi davranışlar da bebeği sakinleştirecektir. Üç dört saatlik sikluslarla, bebek bu geçiş dönemlerini yaşar. Yeni anne-babanın ilk görevi, bu bağlamda bebeklerinin davranışlarını “tanımaktır”.
Temel sorun, ağlamaya başlayan bebeğin, kısa süre sonra sakinleşip uykuya devam mı edeceği, yoksa acıktığı için mi ağladığının ayırdedilmesidir. Emzirmek yada mama vermek işe yaramıyorsa –ki genellikle bu durumda ilk yapılan iş bebeği beslemektir- bu huzursuzluk hali bir süre devam edecek ve bebek bir süre sonra sakinleşecektir. Bu olay yaklaşık hergün yaşanır. Bebek, bu dönemde, ortalama rakamlarla söylersek, 3-4 satlik dilimler halinde 16-18 saat uyur.
Birbuçuk- iki aylık bebek ve uyku
Bebeğinizin uyuma ve beslenme zamanı ve süresi bu dönemde giderek daha düzenli bir hal almaktadır. İki beslenme arası zaman 3 saate hatta daha fazlasına uzar. İki aylık bebekler, doğum tartısı ve başka kimi faktörlere de bağlı olarak, gece uyku saatlerini de artırırlar.
İkinci ay artık bebeğinizi günlük aile düzeninize alıştırma zamanının da başlangıcıdır. Artık, geceleri yatmadan önce bebeğinizi uyandırıp son bir kez besleyebilir, sabahları onu uyandırarak güne sizin uygun gördüğünüz zamanda başlamasını sağlayabilirsiniz. Tabii ki bunu yaparken bebeğinizin de durumunu ve isteklerini gözönüne almalısınız. Şimdilik, en azından bebeğinizin buna hazır olduğunu bilin..
Bebeğinizin, huzursuzluk ve ağlama dönemleri de artık daha düzenlidir; genellikle günün sonundadır, ve huzursuzluğu kaka yapmayla sona erer. Bebeğiniz, emmeye ve uyumaya kendini hazırlamıştır.
Dört aylık bebek ve uyku
Bu dönemde uyku konusunda temel sorun bebeğinizin gece uyku düzenidir. Dört aylık bebek, bırakıldığı yerde uyumalı, ve uykusu ortalama 8 saat kesintisiz sürmelidir. Bebek için “kesintisiz uyku”nun anlamı, derin uykudan hafif/yüzeyel uykuya geçiş aşamalarını uyanmadan atlatmasıdır.
Hafif uykuya geçen bebek, ağlar, sesler çıkarır, yatakta döner, ama unutmayın, tüm bunlar olurken hala uyumaktadır, ve uyku içi bu geçiş aşamalarında kendi kendini sakinleştirerek/rahatlatarak derin uykuya geçmeyi öğrenmelidir.
Bebeğin uyumayı “öğrenmesi” konusunda ailelere önemli bir görev düşüyor; bebeklerin mutlak anne baba desteğine ihtiyaçları vardır, ama anne-babaların genellikle yaptıkları, bebeğin sesini duyar duymaz onu kucaklarına alıp, kendi kendilerine derin uykuya geçmelerine engel olmaktır. Bu tür yanlış yaklaşım, 3-4 saatte bir hafif uykuya geçen bebeğin her seferinde uyanma ve beslenmeye alışması ve bunu rutin uykunun bir parçası olarak algılamasıdır. Bu alışkanlık bir yerleşti mi, ilerleyen aylarda değiştirmek çok daha zordur.
Yedi aylık bebek ve uyku
Her ne kadar bebeğiniz 7. Aya kadar geceleri kesintisiz 8-12 saat uyumayı “öğrenmiş” de olsa, oturmak, sürünmek, emeklemek gibi bu dönemde kazandığı yeni yetenekler, geceye de taşınacak ve kimi sorunlar çıkaracaktır. Yeni durum, gece uyanmalarını kolaylaştıracak, tekrar uykuya dalmayı güçleştirecektir.
Benzer güçlükler, gündüz uykuları için de geçerlidir. Anne-babaya düşen, 4. Ayda yaptığımız önerileri tekrar uygulamaktır.
7 aylık bebek, kesintisiz gece uykusu yanında öğleden önce ve sonra birer kez olmak üzere toplam en az iki gündüz uykusu uyumalıdır. Uyumasa bile, bu saatleri yatakta kendi başına geçirmeyi öğrenmelidir. Buna sadece bebeğin değil, anne-babanın da ihtiyacı vardır.
Dokuz aylık bebek ve uyku
Daha önce söylediğimiz gibi, kazanılmış yeni yetenekler, uyumayı güçleştirmektedir. Dokuz aylık bebek, artık kendi kendine ayağa kalkabilir, geceleri de kalkacaktır, hem de siz onu uyuması için yatağına bırakıp odasından çıkar çıkmaz! Bu olay, belki on defa tekrarlanacaktır! Bu durumun üstesinden gelebilmek için “kararlı” olmalısınız. Tekrar tekrar ayağa kalkma ve ağlamalar üzerine onu yatağından alıp salona geçmeyin. Kesinlikle yataktan kalkmasına izin vermeyin, kararlılığınızı görsün, uyuması gerektiğini anlasın. Gece uyanmaları sırasında da aynı yöntemi uygulamalısınız.

Tuvalet Eğitimine Hazır mıyız?

Tuvalet Eğitimine Hazır mıyız?
Çocuk gelişiminin her alanında olduğu gibi, tuvalet eğitiminin de her çocuk için geçerli bir başlangıç yaşı yoktur. Ama genellikle çocuklar, anne-babalar farketmeden bu olgunluğa ulaşırlar.
Bebeklerin önemli bir bölümü, gerekli olgunluğa 18-24 ay dolaylarında ulaşırlar ama bazılarınıysa 4 yaşa kadar beklemek gerekebilir. Hiç telaşlanmayın, bunların her ikisi de normaldir.
Çocuğunuzun yeterli olgunluğa ulaşma sürecinin neresinde olduğunu saptamada aşağıdaki liste işinize yarayacak:
Kakası düzenli, yumuşak ve şekillidir
Kilotunu kendi kendine indirip kaldırabilmektedir.
Ev halkının tuvalet/banyo hareketlerini taklit etmeye çalışmaktadır.
Kakası geldiğini bir takım fiziksel hareketlerle belli etmektedir veya söylemektedir.
Kaka ve çiş anlamına gelen kelimeleri kullanmaktadır.
Basit emirleri anlamaktadır (Örnek: oyuncağı al vb.)
Tuvalete gitmesi gerektiğini anlatan fiziksel uyarıları anlamakta, ve önceden size söylemektedir.
Kakalı bezle kalmayı sevmemekte, istememektedir.
3-4 saatlik kuru dönemleri olmaktadır, mesane kasları idrarını tutacak kadar olgunlaşmıştır.
Herşeye olumsuz yaklaşmamaktadır.
Eşyaları yerine koyma alışkanlığını edinmeye başlamıştır.
Bağımsızlık isteğini belli etmektedir.
Yürüyebilmekte ve oturabilmektedir.

Tuvalet Eğitimi

Tuvalet Eğitimi
Çoğu anne babanın da yakınen bildiği gibi, tuvalet eğitimi çocuk gelişiminin önemli aşamalarından biridir, en azından, alt bezi değiştirmenin sona ermesidir.
Peki ama, tuvalet eğitiminin ne kadar süreceği konusunda bilgimiz var mı? Kimi çocuklar için sadece bir kaç gün. Bazıları için ise bir kaç ay! Amacımız sizi tuvalet eğitiminin aşamaları konusunda aydınlatarak işinizi bir ölçüde kolaylaştırmak.
A. Çocuğunuz hazır mı?Genellikle anne-babalar iki buçuk yaşına geldi mi, bu iş için bebeklerinin hazır olduğunu düşünürler.
Oysa işin aslı bazen böyle olmayabilir. Çocuğunuzun tuvalet ve banyodaki tavırlarını gözleyin, başkalarını taklit ediyor mu? Sakın onu zamanından önce, o bu işe hazır olmadan zorlamayın
Çocuğunuz tuvalet eğitimine hazır mı?
B. Doğru ve uygun malzemeyi satın alınÇocuğunuzun boyuna uygun lazımlık yada klozete uygulanabilir oturma yeri alın. En önemli özellik, çocuğun otururken ayaklarının yere değmesidir. Bu durumda barsak hareketleri başlayınca, yerden destek alabilecektir. Bu konuda resimli bir kitap çok işinize yarayabilir.
C. Bir rutin oluşturunÇocuğunuzu, günde bir kez giyinik olarak lazımlığa oturtun. Bu, kahvaltıdan sonra, banyodan önce yada barsak hareketlerinin başladığı herhangi bir zaman olabilir. Burda amacımız, bebeğin, lazımlığa alışması, onu günlük rutinin bir parçası olarak görmeye başlamasıdır. Oturmak istemezse, bırakın. Sakın onu zorla lazımlığa oturtmaya çalışmayın. Hele korkmuşsa, sakın sakın zorlamayın! Bu durumda, lazımlığı bir kaç haftalığına bir kenara koyun, ardından tekrar deneyin. Oturursa iyi, ama ona neden oraya oturması gerektiğini anlatmaya çalışmayın! Unutmayın, sadece onu lazımlığa alıştırıyorsunuz ve bu iş için en uygun yer neresiyse oraya gidin; oyun odası en uygun yer olabilir!
D. Bezi çıkarınOnu lazımlığa bezini çıkartarak oturtun. Yine başlangıçta alıştırmak amacıyla! Bu aşamada bir takım açıklamalar yararlı olabilir; anne-babanın, varsa-diğer kardeşlerin ve herkesin bu işi yaptığını ona anlatın. Soyunup tuvalete girmenin erişkince bir davranış olduğunu anlatmaya çalışın ona. Bu davranış işe yarar ve etki gösterirse iyi. Olumsuzluk durumunda unutmayın, zorlama yok. Hazır olana ve kendi kendine tuvalete oturmaya ilgi gösterene kadar bekleyin!
E. Süreci açıklayınÇocuğa barsak hareketlerinin nereye gideceğini anlatın. Bezine kaka yaptığı zaman, onu lazımlığa oturtun, bezi onun gözü önünde lazımlık içine boşaltın. Bu durum, onun oturma ve kaka üretme arasındaki ilişkiyi anlamasına yardım edecektir. Lazımlığı tuvalete döktükten sonra sifonu ona çektirin –korkuyorsa yapmayın- kakanın nereye gittiğini görsün. Kakadan sonra giyinmeyi ve ellerini yıkamayı öğretin.
F. Bağımsızca hareket etmeye teşvik edinSıkıştığı zaman lazımlığı kullanması konusunda ona cesaret verin. Ne zaman isterse sizden yardım göreceği konusunda da emin olmasını sağlayın. Ara ara bezini çıkararak kilotla dolaşmasına izin verin. Bu sırada lazımlık gözönünde olsun, ona ne zaman isterse oturabileceğini söyleyin ve bunu sık sık hatırlatın.
G. Alt bezinden kilota geçinEğitim bu aşamaya gelince, kalın bir kumaştan yapılmış yada tek kullanımlık kilotlar giydirin. Bezden olanlar genellikle çocuğun çişini farketmesi nedeniyle daha çok işe yarar. Tek kullanımlık olanları dışarı çıkarken kullanın. Önce bir kaç saatle başlayın. Geceleri alt bezine devam edin. Yavaş yavaş büyük çocuk kilotuna geçme vakti geliyor.
H. Geri dönüşlere hoşgörüyle yaklaşın
Her çocuk tuvalet eğitimi sürecinde ara ara altına kaçıracaktır. Ona kızmayın, cezalandırmayın. Kaslarını kullanmayı öğrenirken bu durum olağandır ve biraz zaman alabilir. Bir kaza durumunda altını temizlerken, bir dahaki sefere lazımlığı kullanmasını ona hatırlatın.
I. Gece eğitimine başlayınGündüz sorunu tamamen çözülse bile, gece kontrolü aylar, bazen yıllar sonraya kalabilir. Hemen alt bezini atmaya kalkmayın. Bez bağlamanıza itiraz ediyorsa, çarşafın altına naylon bir örtü sermeniz temizliği kolaylaştıracaktır. Bu yaşta vücudu tuvalete gitmak için uyanmak için gereken olgunluğa henüz ulaşmamıştır.
Bu aşamada, akşamları sıvı alımını azaltmanız, kuru gecelerin sayısını artıracaktır. Gece çişi gelir ve uyanırsa, size seslenebileceğini ona hatırlatın. Lazımlığını yatağının hemen yanına koymanız da yararlı olabilir.
J. İşte bu kadarİnanın tüm bunlar çocuğunuz hazır olunca gerçekleşecektir. Hazır olana kadar beklemeniz, hem onun, hem de sizin işinizi kolaylaştıracaktır. Bir sonraki bebeğe kadar artık rahatsınız

Çocukla Seyahat

Çocukla Seyahat
Çocuklu aile için seyahate çıkmak, çok eğlenceli ve hoş olabileceği gibi, herkes için alabildiğine yorucu ve sinir bozucu da olabilir. Sonucun nasıl olacağı şu iki etkene bağlıdır:
Çocukların yaşa göre davranışlarını bilmek
Ciddi ve dikkatli bir planlama
Tatilinizi nerede geçireceğinize karar verdikten sonra oraya nasıl gideceğinize karar vermeye sıra gelir.Büyük çocuklar için uzun araba ve otobüs yolculukları pek sorun olmasa da 2 yaş altı çocuklar için uzun yolda ilk tercihin “uçak” olmasında yarar var.
Hava YolculuğuGenel olarak 2 yaş altı bebekler, ayrı bir koltuk işgal etmedikçe iç hatlarda ücretsiz yolculuk yapabilirler. Ne varki, güvenlik gerekçesiyle anne-babanın dizi üzerinde yolculuk artık pek önerilmemekte. Gerçi Türkiye’de bu konuda standard bir uygulama yok ama, örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde Pediatri Akademisi, 2 yaş altı bebeklerin, Federal Havacılık Dairesi’nce onaylı koltuklarda yolculuk yapmasına onay veriyor. Bu durumda, eğer uçakta boş koltuk yoksa, bebek için ayrıca bilet almak gerekiyor. Biraz pahalı bir yol ama, hem güvenliğiniz, hem de rahatınız için bebeğinizin bu tür bir koltukta oturmasında yarar var.
Nerede oturmalı?Bir diğer konu, uçakta yer seçimi. Rahat giriş çıkış açısından koridor tarafında oturmakta, daha iyisi, önde ya da acil çıkış kapılarının hemen arkasındaki koltuklar bebek ve çocukların gözünüzün önünde daha geniş hareket alanları olması açısından tercih edilmeli.
Yanımıza ne almalı?Uçuş ve yolculuk sonrası 24 saatte ihtiyaç duyacağınız herşey kabin bagajınızda olmalı. Bu cümlenin altını, Yeşilköy Havaalanında olan bir kaza nedeniyle İzmir Havaalanı’nda valizinden ayrı 24 saat geçirmiş biri olarak özellikle çiziyorum. Aynı şey bagajınızın kaybolması durumunda da geçerli. Sadece en gereklileri alın ama şunları sakın unutmayın:
Sandviç türü yiyecekler
Yedek kıyafet
Alt bezi
Kitap, oyuncak
Gerekli ilaçlar (ilaçlar için özel-tercihan kilitli- ayrı bir çanta)
Kalkış ve inişlerde olası kulak ağrılarını azaltmak için emzik/ biberon (Daha büyük çocuklar için ciklet çiğneyebilir.)
Çocuğunuzun kulak akıntısı yada solunum yolları rahatsızlığı varsa, alması gereken ilaçları doktoruyla konuşun.
Araba YolculuğuOtomobil yolculuğunun en önemli unsuru, arabadaki herkesin emniyet kemeri kullanması, bebeklerinse özel araç koltuklarında seyahat etmesidir. Eğer bebeğiniz araç koltuğunda uzun yola alışık değilse bir kaç kısa alıştırma yolculuğu yapın. Yolculuk sırasında sıkılmaması için çocukla konuşmak, yol ve çevre hakkında ona bilgiler vermek, masal vb. anlatmak yararlı olacaktır. Sakın onun hiç bir gerekçeyle koltuğundan çıkmasına izin vermeyin. Çocukların, bazı kuralları tartışmadan kabul etmesi gerekir; bunlardan biri de “her zaman özel araç koltuğunda yolculuk yaparız” olmalıdır. İstanbul trafiğinde her gün rastladığımız önde annesinin kucağında çevreye gülücükler saçarak dolaşan mutlu bebeklerin, en küçük bir kazada ölümcül yaralanmalara maruz kaldığını söylemeye gerek bile yok.
Yolculuk hazırlıklarına bir kaç hafta önceden başlayın. Yazarak, tek tek “yanınıza alınacaklar listesi” yapın.
Otel rezervasyonunu önceden yapmak olası kötü sürprizlerden sizi koruyabilir.
Araba kullanma rekoru denemeyin. 6 saatten fazla durmadan arabada kalabilecek az çocuk vardır.
Çocuklar, sabah erken saatte daha rahat yolculuk yaparlar, bunu dikkate alın.
Bebek arabada uyuyabiliyorsa ve kendinize “güveniyorsanız” gece yolculuğuda düşünülebilir.
Sık mola verin, molalarda top vb. oyunlarıyla çocuğunuzu rahatlatın.
Bir kişinin arkada çocuk/larla olması mutlaka gereklidir.
Son söz;araba yolculuğu sırasında çocuğunuza karşı, kararlı, sabırlı ve anlayışlı olun.
Eğlence:Çocuğunuzun en sevdiği oyuncakları yanınıza almaya çalışın. Sadece araba yolculukları için hazırlanmış oyuncaklar vardır, onları da yolculuk öncesi gözden geçirmekte yarar var. Bu tür oyuncaklar, çocuğun gözünde yolculukla bütünleşeceği için, daha da yararlı olabilir.
Çocuklara yönelik şarkı-masal kasetleri çok işinize yarayacaktır. Kendi şarkılarınızı, seslerinizi de kaydederek, oldukça eğlenceli zaman geçirebilirsiniz.
Kağıt, kalem-boya kalemi bir de masa görevi görecek ters çevrilmiş tepsi, çocuğunuzun yaşı uygunsa size çok rahat nefes aldırabilir.
Şunu unutmamakta yarar var, çocukların dikkat toplama süreleri kısıtlıdır, hiç bir oyun/oyuncak onların ilgisini saatlerce çekmeyecektir. Ancak başlangıçta gözünüzü korkutan araba yolculuğu, çocuğunuz için ummadığınız ölçüde eğlenceli ve öğretici olabilir.
İlk Yardım ÇantasıŞunlar mutlaka çantada olmalı:
Beden derecesi
Tıbbi flaster
Elastik bandaj
Ağrı kesici
Böcek/sinek kovucu
Antibiyotik
Aile bireylerinin kullandığı her tür ilaç
Çantanın yol boyunca elinizin altında ve kilitli olmasına özen gösterin –kilitleme, özellikle zehirlenme ihtimali olan yaştaki çocuk varlığı durumunda önemlidir.
Hastalık DurumundaÇok zorunlu değilse, hasta çocukla yada bulaşıcı hastalıklı biriyle temas etmiş çocukla yola çıkmayın. Bulaşıcı hastalığın kuluçka süresini doktorunuza sorun ve yolculuğu bu sürenin sonuna erteleyin.
Uzun yol özellikle de yurtdışı seyahat öncesi çocuk doktorunuzla mutlaka görüşün. Eksik aşınız olup olmadığını belirleyin. Doktorunuzun telefon numaralarını yanınıza alın. Acil durumlarda gerekebileceği için mümkünse gideceğiniz yerde bağlantı kurabileceğiniz doktor adı-telefon numarası edinin.
Araç tutması:Çocuğunuzu araba tutuyorsa şu önlemleri alabilirsiniz:
Yolculuk öncesi çok hafif yemekler yedirin.
Hafif giysiler giydirin, arka koltukta ortada oturtun.
Sürekli yola bakmasını sağlamaya çalışın, okuma, oyun vb. işler yaptırtmayın.
Güneş gözlüğü takın
Arabada sigara içmeyin
Arabaya temiz hava girmesi için ara ara cam açın.
Gerekirse doktorunuzun önerdiği bulantı önleyici ilaçlar verin.
Yiyecek-İçecekYol için yeteri kadar sandviç vb. kuru gıda bisküvi, kraker, meyva mutlaka gerekir. Çok tuzlu gıdalar su ihtiyacını dolayısıyla da tuvalet molası sayısını artırır, pek alınmamasında yarar var. Bebekler için olabildiğince hazır ve tek kullanımlık ürünleri tercih edin. Termos ve su mutlaka olsun.
Olabildiğince herkesin yiyeceğini ayrı paketlemeye çalışın.
Diğer gereksinimler
Kağıt havlu, ıslak mendil yeterince alınmalı.
Kirli çamaşırlar ve arabada kusma durumunda kullanmak için bol miktarda plastik poşet/torba.
Ara sıra da olsa altını ıslatanlar için yatağa serilecek plastik örtü.
Çocuğunuzun karanlıkta uyuma sorunu varsa küçük bir ışık kaynağı.
Aşırı sıcakta koltuğa sermek üzere çarşaf/havlu.
Şemsiye –çocuğunuz için de olmasında yarar var.

Çocuklarda Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Çocuklarda Kulak Burun Boğaz Hastalıkları
Pediatrik otolaringoloji (kulak burun boğaz), cerrahi disiplin ve pediatrik tıbbi tedavi arasında bir köprü oluşturmak amacıyla gelişmiştir. Bu trend pediatrik cerrahi ile başlamış, pediatrik anesteziyoloji, pediatrik oftalmoloji, pediatrik üroloji ve diğer spesifik cerrahilerle devam etmiştir.
Bundan dolayı kulak burun boğaz eğitim programlarında pediatrik KBB eğitimi giderek daha fazla önem kazanmaktadır.
Yenidoğanın, çocukların ve erişkinlerin fizyolojileri birbirlerinden çok farklıdır. Çocuklarda doğumdan sonra da yüz ve kafa gelişimi devam eder. Çocuk 5 yaşına geldiğinde erişkindeki gelişiminin %90’ına ancak ulaşır. Kalıtım yoluyla ebeveynlerden çocuğa aktarılan veya akraba evliliklerine bağlı olarak ya da annenin hamileliği sırasında geçirdiği hastalıklar ve uygulanan tedavilere bağlı olarak doğumda çocukta yüz, kafa, iç-dış kulak gelişimiyle ilgi anomaliler gelişebilmektedir. Bunlar bazen diğer iç organlar ve iskelet sistemiyle ilgili anomalilerle birlikte görülebilir. Bu gelişim anomalileri genellikle yaşamsal önem taşımaları nedeniyle bir an önce hekime başvurulmalıdır. Çocuğun, solunumunu ve beslenmesini engelleyen bazı durumlarda erken dönemde cerrahi girişim gerekli olabilir.
Doğumsal KBB sorunları dışındaki KBB rahatsızlıkları daha gündelik ve oldukça sık görülen hastalıklardır. Genel KBB başvurularının yaklaşık %25-50’i çocuk hastalardır.
Çocuk hastaların değerlendirilmesinde anne ve babanın katkısı son derece önemlidir. Ebeveyn ve cerrahi ekip arasında ilk görüşme sırasında öncelikle güven ortamı oluşmalıdır. Aile, çocuğun hastalığı ve yapılacak girişimler hakkında tüm ayrıntılı bilgiye sahip olmalıdır. Bu, amaçlanan güven ortamının kurulmasında önemli rol oynar. Çocuğun gerekli açıklamalarla atmosfere adaptasyonunda hem ailenin, hem de hekimin rolü vardır. Hekim, candan, sevimli ve koruyucu yaklaşımıyla çocukta yeterli güveni sağlamalıdır. Her şeyden önce, hasta olmasının ve tanımadığı insanların arasında bulunmasının neden olduğu anksiyete içindeki çocuk muayene edilmelidir. Muayene edilmesi sırasında amaçlanan ilişki kurulabilirse, bundan sonraki girişimlerin gerçekleştirilebilmesi için gerekli psikolojik alt yapı kendiliğinden oluşmuş olacaktır.
Kulak Hastalıkları:
Burun Hastalıkları:
Geniz ve Üst Sindirim Sistemi Hastalıkları:
Ağız Hastalıkları;
Yemek Borusu Hastalıkları;
Bademcik ve Geniz Eti Hastalıkları;
Tükürük Bezi Hastalıkları;
Yemek Borusunda Yabancı Cisim;
Kostik Madde Alımı;
Solunum Sistemi Hastalıkları:
Estetik Sorunlar:

Bebeğiniz 8-12 aylık

Bebeğiniz 8-12 aylık
Bebeğiniz, her yönüyle büyüyor, ve siz bunu nerdeyse gün gün farkediyorsunuz! Artık kendi kendine hareket ediyor, emekliyor, ayağa kalkıyor, belki de yürüyor!
Bir yandan hareketlilikteki artış, diğer yandan katı gıdaların günlük beslenme içindeki ağırlığının giderek artması, bu dönemin belirgin özelliğidir. Bir başka deyişle, büyümeyi, özellikle de kiloyu etkileyen değişkenlerin sayısı giderek artmakta.
Bebeğim ne kadar büyümeli?
8 aylık bebekler, ortalama, 7-9 kg arasındadır. Türk çocukları için belirlenmiş gerçek değerler, aşağıdaki tabloda görülebilir.* İlk doğum günü pastası kesilirken, o artık doğum tartısının yaklaşık 3 katına , boyu ise, 75 cm civarına ulaşmış olacak.
Büyüme açısından biz çocuk doktorları, tartı ve boy dışında bir de baş çevresi gelişimine dikkat ederiz. Aylık kontrollerde , 18 aya kadar mutlaka baş çevresini de ölçeriz. 6. aydan itibaren baş çevresi büyümesi yavaşlar. 8. ayda baş çevresi ortalama 44.5 cm, 12. ayda ise 46.5 cm civarındadır.
Bir önemli hatırlatma, lütfen bebeğinizin büyüme paternini başka bebeklerle karşılaştırmayın! Her bebek apayrı bir bireydir ve herşeyiyle kendine özgüdür. Onu sadece kendi beklenen gelişim çizgisinde değerlendirin ve az da olsa düzenli büyüme görülüyorsa, telaşlanmayın.
Endişe etmeli miyim?
Bizim gözlemlerimize göre, anne babaların büyüme konusundaki endişelerinin temelinde, bebeklerinin yeme alışkanlığı yatıyor.Sizin de bebeğinizin yeteri kadar yemediği kuşkusuna kapıldığınız oldu mu? Sanırız olmuştur.
Bir çok bebek, nerdeyse, sadece açlığını bastıracak kadar yer! Oysa, çoğu zaman, bu miktar, onların kendilerine gereken enerjiyi sağlamaya yeter.
Bebeğinizin büyümesi konusunda başlangıç noktanız, doğumdan itibaren düzenli olarak alınan boy, tartı ve başçevresi ölçümlerinin işlendiği grafikler olmalıdır. Bu grafikler düzenli büyüme gösterdiği sürece her şey yolunda demektir. Oysa annelerin çoğu bebeklerinin iştahlarındaki günlük oynamalara gereğinden fazla önem vermekte, yersiz kaygılara kapılmaktalar.
Bebeğinizin tartı alımında ani bir duraklama görülürse, şu soruların cevabını araştırmakta yarar var:
Bebeğiniz bugünlerde hastalandı mı? Bir kaç gün süren kusma , ishal ve yememe, bebeklerde tartı kaybına yol açar. Bu kayıp, vücut ağırlığının %5’ini bulabilir. İyileşmeden sonra, kısa sürede kaybedilen tartı geri alınacaktır.
Bugünlerde emeklemeye yada yürümeye mi başladık? Hareketlilikte artma, günlük harcanan kalorinin ve enarjinin artması anlamına gelir, bu da olağan tartı alımını duraklamasıyla birlikte gider.
Çekmeceleri karıştırıp saklambaç oynamak, bebeğinize yemek yemekten daha mı ilginç geliyor? Etrafta onun keşfedeceği o kadar çok şey var ki…Dış dünyaya her bebeğin tepkisi farklıdır ve her bebeğin düzenli olarak mama sandalyesine oturup sebze püresi yemekten aynı zevki alması beklenmemelidir.
Ona uygun gıdalar veriyor musunuz? Bu dönemde bebeklerde tad duyusu gelişmeye başlar. Artık onun yemeklerine daha fazla özen göstermek, çeşitliliği artırmak gerekir. “Bebek mamaları” artık onun pek ilgisini çekmiyorsa yiyebileceği “erişkin yemeklerine” geçmeyi denemenin zamanı geldi demektir. Bu değişiklik, iştahında belirgin artma sağlayabilir.
Bu soruların hiçbiri bebeğinizin tartı alımındaki duraklamayı açıklamıyorsa, doktorunuzu arayın. Şunu da unutmayın, bu dönem bazı bebekler için bir tür “ayarlama” dönemidir. Genetik yapısı gereği ortalama değerlerde olacak bir şişman bebek, bu dönemde yavaş yavaş olması gereken kiloya iner.
Madalyonun diğer yüzündeyese, tombul bebekler var. Çevremizde nerdeyse herkes kilo verme uğraşı içindeyken, bebeklerin kilo almaları için olmadık yollara başvurmalarını anlamak gerçekten güç. Modern tıp, obezitenin –aşırı şişmanlığın- temellerinin bebeklikte atıldığını söylüyor. Bizde, bebeklerin şişman olmasının da en az zayıflık kadar ciddi bir tıbbi sorun olduğunun anlaşılması için herhalde bir süre daha geçmesi gerekiyor. Biz yine de olması gerekeni söyleyelim; bebeğinizin aldığı kaloriyi değersiz gıdalardan değil de sağlıklı kaynaklardan almasına özen gösterin. Daha çok hareket etsin, daha çok kalori harcasın bebeğiniz. Her susadığında yüksek kalorili içecekler, meyva suları içmesin. Hala kilosu fazlaysa, doktoruyla ayrıntılı olarak konuşun bu konuyu.
Son olarak
Koskoca bir yıl geçti! Hastaneden eve getirdiğiniz 3 kiloluk yenidoğan yok artık ! Ortada koşuşturan, sağı solu kurcalayan afacan aldı onun yerini.Bu bir yıl bir daha hiç yaşanmayacak. Bir daha bu kadar hızlı bir büyüme gelişme olmayacak. Bundan sonraki yıllarda herşey yavaş yavaş olacak…

Bebeğiniz 4-7 aylık

Bebeğiniz 4-7 aylık
Bebeğiniz katı gıdaları bu günlerde keşfedecek! Bu keşifle birlikte, onda tad duyusunun gelişmeye başladığını farkedeceksiniz, minik yaratık, yavaş yavaş kendi kişiliğiyle karşınıza dikilecek. Bu küçük değişiklikler, eğer bebeğiniz normal sınırlar içinde büyüyorsa çok telaşlandırmasın sizi.
Bebeğim ne kadar büyümeli?
4-7. aylar arasında bir bebeğin ortalama tartı alımı ayda 500-750 gramdır. Kemiklerdeki hızlı büyüme bu dönemde yaklaşık 5 cm.lik bir boy uzamasına yol açacaktır. Aylık kontrollerde, çocuk hekiminizden, bebeğinizin büyüme eğrilerini size göstermesini isteyin. Doğumdan bugüne aldığınız yolu görüp, kafanızdaki kuşkuları dağıtmak için en iyi yol budur. Zira biz çocuk hekimleri, “bebeğim hiç kilo almıyor” diye bize başvuran bir çok anneye, bebeklerinin normalin üzerinde kilo aldığını ancak bu yolla gösteririz.
Bu dönemde bebeklerin kaç kilo olması konusunda size net bir rakam veremiyoruz, ama yaklaşık olarak şunu söyleyebiliriz; 8 aylık olduğunda, bebeğiniz doğum tartısının yaklaşık 2.5 katına ulaşmış olacaktır.
Endişe etmeli miyim?
Bebeğim çok mu zayıf? Çok mu şişman? Boyu uzun mu, kısa mı? Bebekler büyüdükçe, anne-babaların bu konudaki merakları, endişeleri artar. Bunun nedeni, zamanla, normalin alt ve üst sınır aralığının açılmasıdır. Örnek verirsek, 6 aylık bir erkek bebeğin tartısı, 5.5 kilo ile 9.5 kilo arasında değişebilir ve bu aralıkta bulunan bebeklerin tümünün de tartısı normaldir! Oysa yanyana koyduğunuzda, 9.5 kiloluk bebek, 5.5 kiloluğun nerdeyse iki katı büyüklüğündedir? Şunu bir kez daha hatırlatalım, her bir bebek, kendine özgü büyüme çizgisi olan bağımsız bir bireydir.
Büyüme, karmaşık bir süreçtir. Beslenme miktarı ve niteliği, genetik özellikler, organlarının düzenli çalışması, büyümeyi kontrol eden hormonların yeterliliği, bebeğin duygusal durumu gibi çok sayıda etken büyüme sürecinde etkilidir.
Bebeğin tartı alımı en az iki ay süreyle duraklarsa, tetkik edilmelidir. İlk akla gelen neden, bebek anne sütü alıyorsa, sütün yetmediği olacaktır. Bu durumda, bebeğiniz katı gıdalara hazır olana kadar, doktorunuz sütünüzü nasıl artıracağınız konusunda size bilgi verecek, olmazsa, biberon mamalarıyla eksiklik giderilecektir. Bu dönemde bir bebek, günde ortalama 5 öğün beslenmelidir.
Bebeğinizin fazla kilosu varsa ne yapmalı? Sakın onu aç bırakarak “diyet” yaptırmaya çalışmayın. Gıdayı azaltmaktansa, bebeğin hareketliliğini artırmak daha doğrudur. Bacaklarını bisiklete biner gibi hareket ettirin, onu kollarınıza alarak dans edin, hareketin tadına varmasını sağlayın onun.
Bebeğinizin kilosu ve gelişimi konusundaki kuşkularınızı çocuk hekiminizle paylaşın, ve aşağıdaki soruların yanıtları konusunda hazırlıklı olun:
Bebeğinizi günde kaç kez besliyorsunuz?
Her seferinde ne kadar besliyorsunuz?
Anne sütü veriyorsanız, her bir memeyi kaç dakika emziriyorsunuz?
Bebeğiniz günde kaç kez kaka yapıyor? Kaka miktarı ne?
Bebeğiniz günde kaç kez çiş yapıyor?
Bunlara ek olarak, doktorunuz bebeğinizin uykusu, hareketleri ve çevresiyle ilişkisi konusunda da sorular soracaktır. Tüm bu sorular ve yanıtları, belki kimi laboratuar ve röntgen tetkikleriyle birlikte bebeğinizin kendi olağan çizgisinde mi geliştiği, yoksa sürecin altında düzeltilmesi gereken bir bozukluk mu olduğu konusunu açıklığa kavuşturacaktır.
Prematüre (erken doğan) bebekler, bu dönemde hala gününde doğanlardan daha düşük tartılı olacaklardır.
Son olarak
Bebeğinizin 7-8 aylık büyümesi bundan sonra da böyle devam edeceği anlamına gelmez. Bundan sonraki aylarda büyüme hızında azalma yada artma olabilir. Hızlı büyüme, bir kaç ay daha devam edecektir. Ancak, emekleme, yürüme, konuşma derken, dikkatiniz bebeğinizin tartısından çok uğrayabileceği ev kazaları konusuna yoğunlaşacaktır.

Bebeğiniz 1-3 aylık

Bebeğiniz 1-3 aylık
Hayatınızın en ilginç aylarını yaşıyorsunuz! Deyim yerindeyse bir “uyuma ve emme makinası” , bu dönemde gülen, tepki veren bir minik canlıya dönüşüyor! Siz bu inanılmaz dönüşüme gün gün tanık oluyorsunuz.
Bebeğim ne kadar büyümeli?
Doğumun hemen ardından görülen olağan tartı kaybının ardından, bebeğiniz düzenli olarak tartı almaya başlayacaktır. 2.haftadan itibaren günlük 30-40 gram, 1. aydan itibaren de ayda ortalama 800-1000 gram tartı alımı, 2.5-3 cm. boy uzaması olacaktır. Ancak, şunu unutmayın, bu verdiklerimiz ortalama değerlerdir. Her bebeğin kendine göre –doğum tartısı, gününde doğup doğmadığı gibi etkenlere göre değişen- bir gelişim çizgisi vardır ve bu çizgi pratikte ortalamanın biraz altında yada üzerindedir. Zaten bir “ortalama”dan söz edebilmek için bazılarının ortalamanın altında bazılarının da üzerinde olması gerekmez mi?
Bu konuda son sözü bebeğinizi izleyen çocuk uzmanı söyleyecek, bebeğinizin, boy, tartı ve baş çevresi gelişiminin sağlıklı olup olmadığı konusunda sizi aydınlatacaktır.
Endişe etmeli miyim?
1-3 aylık bebeğiniz ortalama değerlerin altında büyüyorsa ve gelişim eğrilerinde yavaşlama-duraklama gözleniyorsa, doktorunuz şu soruların cevabını arayacaktır:
bebeğiniz yeteri kadar yiyor mu?
bebeğiniz yediklerini yeterince sindirebiliyor mu?
Yukardaki soruların sağlıklı yanıtı için aşağıdaki konularda doktorunuza somut bilgiler verebilmelisiniz:
Bebeğinizi günde kaç kez besliyorsunuz?
Her seferinde ne kadar besliyorsunuz?
Anne sütü veriyorsanız, her bir memeyi kaç dakika emziriyorsunuz?
Bebeğiniz günde kaç kez kaka yapıyor? Kaka miktarı ne?
Bebeğiniz günde kaç kez çiş yapıyor?

Bir sorun varlığında, doktorunuz beslenme miktarı ve aralığı konusunda önerilerde bulunacaktır. Bazen büyüme azlığı yada fazlalığı bir hastalığa da bağlı olabilir, bu durumda, bir takım özel testler- tetkiklerle bir sonuca varılabilir.
Bebeğinizin gelişimi/büyümesi konusunda en ufak bir kuşku varlığında, gecikmeden doktorunuzla görüşün.
Prematüre (erken doğan) bebekler, belirli bir tartıya ulaşana kadar her hafta tartılmalıdırlar. Büyüme miktarı ve hızı açısından erken doğan bebekler, gününde doğanlarla karşılaştırılamazlar, prematürelerin bizim “yakalama büyümesi” dediğimiz bir hızlı büyüme dönemi vardır, bu yolla erken doğanlar kiloca gününde doğanları yakalarlar.

Son olarak
Çocuk doktorlarının çoğu, 4. Aydan itibaren özellikle iştahlı bebeklerde katı gıdalara başlamayı önerirler. İlk bir kaç aydan sonra bebeğinizin büyümesi için daha fazla enerji, dolayısıyla da kalori gerekecektir. Bunu katı gıdalar sağlayacaktır. Kesin zamanlama için her zaman olduğu gibi çocuk doktorunuzun kararını bekleyin.

Yenidoğan bebeğinizin büyümesi

Yenidoğan bebeğinizin büyümesi
Önce kız mı, erkek mi diye bakarız, ardından eline ayağına. Parmaklarını sayarız. Peki sonra? Herhalde boyu ve tartısı gelir. Herkes bunları sorar; kız mı, erkek mi tartısı ne kadar, boyu ne kadar? Siz herkese önce bunları söylersiniz; kız mı, erkek mi, tartısı ne kadar, boyu ne kadar?
Neden herkes önce bunları merak eder? Basit, çünkü tartı ve boy ilk günden itibaren bebeğin gelişiminin en somut göstergesidir.
Bebeğimin tartısı ne kadar olmalı?
Tıpkı erişkinler gibi, yenidoğanların da tartı ve boyları farklı farklıdır. Bebeklerin çoğu “gününde” doğar –size göre 9 ay 10 gün, biz hekimlere göre 40 haftadır bu- tartıları 2500-4000 gram arasında, boyları 47-52 cm arasında değişir. Uzunca bir dönem, yenidoğanlar “ne kadar iri ise o kadar iyi” diye düşünüldü, ama artık “irilikten” çok bebeklerin sağlıklı olmasına önem veriyoruz.
Yenidoğan bebeğin tartısı belirleyen bir çok etken vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz.
Anne babanın boyu ve kilosu- genellikle iri anne-babanın bebeği, ufak tefek anne-babanın bebeğine göre daha büyüktür.
Bebeğin cinsiyeti- kızlar, erkeklere oranla biraz daha küçüktür.
Gebelik süresi- gününde doğan bebek, erken doğana oranla muhtemelen daha ağır olacaktır.
Annenin gebelik süresinde sağlık durumu- annenin kimi hastalıkları, bebeğin doğum tartısını etkiler. Örneğin yüksek tansiyon düşük doğum tartılı bebeğe, şeker hastalığı bebeğin ,iri doğmasına yol açar. Gebelik boyunca bebeğin tartısına ve sağlığına etki edecek her durum, kadın doğum uzmanının yakın takibi altında olmalıdır.
Annenin gebelik boyunca beslenmesi- bebeğin sağlıklı gelişimi için annenin uygun beslenmesi mutlaka gereklidir. Yetersiz beslenme, bebeğin büyümesini olumsuz etkileyecektir.
Annenin gebelikte sigara, içki ve ilaç kullanması-
Kaçıncı bebek olduğu- ilk bebekler, bazen sonrakilerden düşük tartılıdırlar.
Çoğul gebelik- ikiz, üçüz vb. bebekler, aynı boşluğu paylaştıkları için doğum tartıları daha düşük olacaktır.
Bebeğiniz, ilk ayında, günde ortalama 30-40 gram tartı alacak, boyu ortalama 3 cm uzayacaktır. Kimi bebekler, 10-15 günlükken ve 3-6 haftalıkken bir hızlı büyüme dönemi yaşarlar.
Endişe etmeli miyim?
Bebeğinizin tartısı ortalamaya göre düşük yada fazlaysa, doğumdan sonra bir süre daha yakın takip altında tutulacaktır. Bu takip, olası sorunların kısa sürede çözülmesi ve bebekte ileriye dönük bir zarar oluşmaması için mutlaka gereklidir.
Düşük tartılı bebeklerin en önemli sorunları, beslenme ve vücut ısılarını düzenlemedir. Bu bebeklerin anneleri, bebeklerini sık sık emzirmeli, çocuk hekiminin gerekli görmesi durumunda düzenli aralıklarla biberon vermeli ve vücut ısıları sık sık ölçülmelidir.
Toplumumuzda sağlıklı bebek tombul bebektir! Ancak tombul bebek de en az düşük tartılı bebek gibi sorunlar yaşayabilir. Bunların en sık rastlananı kan şekeri düşüklüğüdür. İri bebeklerin kan şekerlerinin düşmesini önlemek için sık aralıklarla beslenmeleri ve belirli aralıklarla kan şekerlerinin ölçülmesi gerekir.
Prematüre (erken doğan) bebekler genellikle, gününde doğanlardan daha düşük tartılıdırlar. Ağırlıkları zamanından ne kadar önce doğduklarına göre değişiklik gösterir. Vücut yağları azdır, kendilerini ısıtamazlar. Erken doğanlar, ısı ve nemi ayarlı küvözler içerisinde tutularak, dış ortama uyumları sağlanmaya çalışılır. Anne sütüyle, bir takım katkı mamalarıyla yada formül mamalarla, erken doğanların yeterli tartıyı almaları sağlanır.
Son olarak
Bebeğinizi doğumdan bir kaç gün sonra tartarsanız, kilo verdiğini göreceksiniz, sakın meraklanmayın! Bebeklerin çoğu doğumdan sonra tartılarının ortalama %5-10’unu kaybederler. Bu durum tamamiyle normaldir. Doğumdan yaklaşık 10 gün sonra bebekler ancak doğdukları kiloya ulaşırlar. Bu dönemde görülebilecek aşırı tartı kaybı konusunu bebeğinizi izleyen çocuk hekimiyle görüşebilirsiniz.
Son bir nokta, bebeğinizin düşük yada fazla kilolu olması çocukluk yada erişkin dönemindeki kilo ve boyu ile tam ilişkili değildir. Bu aşamada, genetik diye bir bilim devreye girer ve bakarsınız minick bir bebek ilerde dev bir basketbolcu olur!