9 Şubat 2009 Pazartesi

HARİKA BİR YAZI.KESİN OKUYUN....

Bütün Görebildikleri Önlerindeki Duvar
Platon’un bütün yazıları içinde en ünlüsü, Devlet’teki Mağara Söylencesi olarak bilinen bölümdür. Burada Platon, insanlık durumuyla, özellikle de insani bilgileriyle ilgili görüşünü ve bunların bir bütün olarak gerçeklikle ilişkisini sembolik bir biçimde anlatır.
Güneş ışığının mağaraya sızmasını engelleyecek uzunlukta bir geçitle dış dünyaya bağlanan büyük bir mağara düşünün. Sadece kollarından ve bacaklarından değil, başlarını çevirip birbirlerini, hatta kendilerini bile göremeyecek biçimde boyunlarından da bağlanmış bir dizi mahkum, arkaları mağaranın girişine dönük olarak karşıdaki duvara bakıyor olsunlar. Bütün görebildikleri karşılarındaki duvardır; ve bütün yaşamları boyunca bu durumda olsunlar, hiçbir şey bilmesinler.

Mağarada, arkalarında parlak bir ateş yanıyor olsun. Ateşle kendileri arasında bir adam boyu duvar bulunsun ve bunu da bilmesinler. Bu duvarın öteki yanında başlarının üzerinde bir şeyler taşıyarak durmadan öteye beriye giden insanlar olsun. Bu nesnelerin gölgeleri ateş sayesinde mahkumların baktıkları duvarlara düşer ve onları taşıyan insanların sesleri bu duvardan yansıyarak mahkumların kulaklarına gelir. Şimdi diyor Platon mahkumların bütün algılayabildiği varlıklar, bu gölgeler ve yankılardır. Hal böyleyken, var olan bütün gerçekliğin bu gölgelerden ve yankılardan oluştuğunu varsayacaklardır. Bütün konuşmaları, bu “gerçeklik” ve onunla ilgili deneyimleri üzerine olacaktır.

Eğer mahkumlardan biri zincirlerinden kurtulabilirse, yarı karanlık bu tuzakta geçirdikleri ömür yüzünden her yanı öylesine tutulmuş olacaktır ki acemi hareketlerle kafasını çevirirken bile acı duyacak, ateş gözlerini kamaştıracaktır. Kafası allak bullak olacak ve yine gölgelerin bulunduğu duvara, anladığı tek gerçekliğe dönecektir. Sürünerek mağaradan tamamen ayrılıp aydınlık gün ışığına çıkarsa, sersemleyecek ve kör olacaktır; bir şeyler görebilmesi ya da anlayabilmesi uzun zaman alacaktır. Ama sonra, yukarıdaki dünyada yaşamaya bir kere alıştığında, mağaraya dönecek olursa, yine, bu kez karanlık yüzünden geçici olarak kör olacaktır. Yaşadıklarıyla ilgili diğer mahkumlara anlattığı her şey, dillerinde yalnızca gölgeler ve yankılar bulunan insanlara anlaşılmaz gelecektir.

Bu eğretilemeyi anlamanın yolu, biz insanları bedenlerine hapsolmuş, birbirimizin, hatta kendimizin bile gerçek benliğini fark edemeyen varlıklar olarak görmekten geçmektedir. Doğrudan yaşantıladığımız, gerçeklik değil, kafamızdaki şeylerdir

İşte mutsuz olmamızın nedenleri

İşte mutsuz olmamızın nedenleri
Chicago Üniversitesi'nden Christopher Hsee ve Reid Hastie konu üzerine yaptığı araştırmada neden bizi mutlu eden kararları alamadığımızı dört ana başlıkta ortaya koydu.

İşte o dört neden:

1. Hiçbir şeyi boşa harcamayın!

Para çarçur etmekten nefret ederiz ancak yapılan araştırmada insanların bir organizasyon konusunda pahalı olanı seçtikleri ortaya çıktı. Halbuki her zaman böyle bir kaideden söz etmek pek de mümkün değil. Kendinizi nasıl rahat hissediyorsanız o şekilde davranın. Seçiminiz ucuz bir seçim olsa bile.

2. Mantığın kölesiyiz!

Mantıklı görünen kararlarımızı her zaman severiz. Fakat mantıklı görünen bu kararlar bizim mutluluğumuzdan çalar. Yapılan bir araştırmada insanların kalp şeklinde yapılmış bir çikolatayı mı yoksa hamamböceği şeklinde olanı mı tercih edeceği incelendi. Deneklerin büyük bir kısmı kalp şeklinde olanı tercih etti. Çünkü kalp desenli çikolatanın fiyatı diğerinden daha ucuzdu ve daha ‘mutlu' hissettirecekti.

3. Değerli olan şeylerin kıymetini bilmiyoruz!

Değeri olan şeyleri toplamayı çok seviyoruz. Bu uçak mil puanı olabilir veya herhangi bir döviz olabilir. Fakat değeri olan bu araçları ne için topladığımızı unutuyoruz. Bu nedenle yaptığımız işler amaçsızlaşıyor ve aldığımız keyif de otomatik olarak azalıyor. En önemli değer sahip olduğunuz enerjidir. Kıymetini bilin.

4. Çeşitlilik her zaman iyi değildir

Her zaman çok alternatifli olmak sizi mutlu etmez. Önyargılarınızdan kurtulun ve kendinize daha az tercihli alternatifler yaratın. Hayatınız kolaylaşır.

Besinlerin Beyin Fonksiyonları Üzerine Etkileri

Beynimiz vücudumuzun küçük bir bölümünü oluştursa da, yiyeceklerle alınan enerjinin yüzde yirmisini harcar. Belirli yiyecekler algılama yeteneğimizi arttırır, daha verimli yapar, daha hızlı düşünmemizi ve dikkatimizi daha iyi vermemizi sağlar. Ancak bu besinleri ilaç gibi sadece belirli zamanlarda almamalı, yaşamımızın bir parçası haline getirmeliyiz.

BELLEK


HAVUÇ: Hatırlama yeteneğimizi arttırır, çünkü havuç beyin metabolizmasını canlandırır. Bir şey ezberlerken bir ufak tabak sıvı yağlı havuç salatası yiyin.


ANANAS: Tiyatro sanatçılarının ve müzisyenlerin ihtiyacı olan bir meyvedir. Örneğin uzun bir metin ezberleyebilmek için fazla miktarda C vitaminine ihtiyaç vardır. Ayrıca önemli bir eser halinde element olan mangan içerir.


AVOKADO: Kısa süreli bellek içindir (Örneğin alışveriş listesini yaparken). Fazla miktarda yağ asidi içerir. Yarım avokado yeterlidir.


ISIRGAN OTU: Hafızayı kuvvetlendiren besinlerdendir. Özellikle sınavlara hazırlanan çocukların çayına ilave edilmesi veya doğrudan ısırgan çayı içirilmesi yerinde olur.


KABAK: Hafıza için eşsiz bir besindir. Yemeklerle sık sık tüketilmesi son derece faydalıdır.


MUTLULUK


KIRMIZI BİBER: Ne kadar acı olursa o kadar iyidir. Aroma maddeleri vücudun kendi mutluluk hormonu endorphinin salgılanmasını hareketlendirir. En iyisi çiğ yenmeli.


ÇİLEK: Stresi giderir. Lifli maddesi mutluluk verir. Dozu en az 150 gram.


MUZ: Sırrı serotonin. Bu maddeye beynimizin mutlu olması için ihtiyacı vardır.


ÖĞRENME


LAHANA: Sinirliliği giderir (tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için). Daha stressiz öğrenilir (örneğin sınav öncesi).


LİMON: C vitamininden dolayı canlandırır, algılama yeteneğini artırır. Dil öğrenme kursundan önce 1 bardak limon suyu için.


YABAN MERSİNİ: Uzun süreli bir öğrenmede ideal bir meyvedir. Beynin kanla daha iyi beslenmesini sağlar.


DİKKAT VERME


SOĞAN: Aşırı yıpranmaya, fiziksel yorgunluğa karşı. Kanı sulandırır, beyin oksijeni daha iyi alır.


CEVİZ, FINDIK, FISTIK: Konferanslarda, konserlerde, uzun araba yolculuklarında, sinirleri kuvvetlendirirken, beyindeki haber alma maddelerinin oluşumunu hareketlendirirler.


YARATICILIK


ZENCEFİL: İçerdiği maddeler beynin yeni fikirler üretmesini sağlar. Kan sulandığı için vücutta daha serbest akar, beyin oksijenle beslenir.


KİMYON: İnsanın aklına birden bir fikir getirtir. İçerdiği uçucu yağlar bütün sinir sistemini uyarır, ancak yaratıcı düşünce şartıyla. Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir (bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyonla).


STRESE KARŞI


Gerginsek ne yaparız? Bir fincan kahve veya bir kola içeriz. Bu da yetmezse çikolata ve hamburger yeriz. Böylece daha fazla strese gireriz. Besleyici maddelerin eksikliği, çok miktarda kafein ve şeker sinirleri iyice bozar dahası vücudun savunma sistemini, direncini zayıflatır. Doğru bir beslenme stresli zamanların üstesinden gelmemizde bize yardımcı olacaktır. Bunun için de yanlış alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekecektir.


KAHVEYİ AZALTIN


Sabahları bir iki fincan kahve uyku sersemliğinizi gidermede yardımcı olur. Fazlası ise sadece kalp çarpıntısına ve huzursuzluğa, daha sonraları da uykusuzluğa yol açmakla kalmayıp hassas insanlarda korkuya ve endişeye de neden olur.


Çikolata yerine meyve yiyin. Arada bir yenen çikolataya bir diyeceğimiz yok. Fakat fazla miktarda şeker kan şekerini altüst eder. Şeker miktarı önce artar, sonra hemen düşer. Sonuçta yorgunluk ve tatlılara karşı istek ortaya çıkar. Buna karşılık meyve veya kepek, çavdar ürünleri organizma tarafından daha yavaş enerjiye dönüştürülür, kan şekerinin dengesi bozulmaz.


Sık sık bir şeyler atıştırın. Büyük porsiyonlu ve yağlı yemekler hemen hemen uyku ilacı etkisi yapar. Fazla yağ ayrıca bağışıklık sistemini zayıflatır. Fakat günde bir çok defa yenen birkaç lokmalık bir şey enerjiyi aynı düzeyde tutar.


Alkolün olumsuz etkisi: Çok fazla alkol acısını ertesi sabah sadece baş ağrısı ile değil, unutkan ve dikkatsiz olmakla çıkarır.


ANKSİYETE BESİNLERİ


Önemli anti-stres maddeleri mineral olarak kalsiyum (süt ürünlerinde, yeşil sebzelerde) ve magnezyumdur (kepek, çavdar, baklagiller, bal kabağı ve ayçiçeği çekirdeği). B vitaminleri grubu aynı zamanda sinir vitaminleri olarak adlandırılır. B vitaminleri ette, balıkta, kepek çavdar ürünlerinde ve koyu yeşil sebzelerde bulunur. Şunu da aklınızdan çıkarmamalısınız;stres vitaminlere ve minerallere olan ihtiyacı arttırır. Bunun stratejisi şudur: bol miktarda antioksidan vitaminler, yani C, E, beta-karotin vitaminleri ve selenyum. Pratik olarak bunun anlamı: Günde beş kere ufak porsiyonlar halinde meyve veya sebze, her gün zeytinyağı soslu salata ve yulaf ezmesi veya kepek ya da çavdar ekmeği yemektir. Selenyum kepek ve çavdarın dışında balıkta da bulunur.

İLİŞKİLERDE GÜVEN

Yüzyılın sorunudur güvenmek..
Kime nasıl, niye,ne kadar güvenmeliyim?
Güvenmenin temelinde aslında karşına güvenmek değil, kişinin kendini güvende hissetmesi, kaygı ve korkularından arınması vardır. Bu açıdan baktığımızda değineceğim konu sosyal-duygusal ve psikolojik açıdan güven olgusudur. Bunun yanında tabiki, ticarette, kamuda, vs.. alanlarda güven olgusu da mevcut olmakla hayatın tümünde vardır.
Güven kelimesi aslında büyüyen, gelişen ,sosyal psikolojik olarak değişime açık olan toplumumuzda son 20 yılda kendini çok fazla göstermeye başlamıştır. Özellikle insanların beklentilerinin değişmesi,yaşam amaçlarındaki farklılaşmalar,asimilasyonlar gibi etmenler güven-mek durumunu değiştirmiştir. Tabi olayın sosyolojik yönünün yanında psikolojik ve ilişkisel boyutu da ağır basmaktadır.güven olgusunu bilim adamları incelerken toplumsal değişimdeki önemli noktalara değinmiştirler.Her yerde x-ray cihazı,güvenlik görevlilerinin artık her yerde istiahdam edilmesi,savaş malzemelerine artan harcamalar gibi imareler güvenin sosyal yönünü göstermektedir.

Özellikle ikili ilişkilerde aranan temel nitelik güvenilir olmaktır. Peki güven nedir?
Güven, benim tanımımda ilişkide var olması gereken üç temel nokta olan sevgi-saygı-sadakat üçgenin tümüdür. Genel bakıldığında sadece sadakat gibi görülse de tümünü kapsamaktadır. Sevildiğinizi bilmek, saygı duyulduğunu bilmek ve buna koşulsuz inanmak, bunun yanında her açıdan karşınızdaki kişinin size karşı sorumlu olduğunu bilmek, size bazı açılardan sorumlu olmasıdır.

Güven bir ilişkide sadece aldatmamak değildir. Güven, fiziksel aldatmanın yanında ,duygusal-sosyal-düşünsel olarak da sadık kalabilmek, karşıdakini kazanmadan beraber olmadan öncede beraber iken de beraberlik başladıktan sonra da hep aynı şekilde sevgi saygı ve sadakati devam ettirmektir.

Evli çiftlerin en çok şikayetçi oldukları nokta,eşlerden birinin zamanla yada ilişkide istediği noktaya ulaştıktan sonra değişmesidir. İşte bu güvenin kırılması ve kaybıdır. İlişkilerde güvenilir olmayan birinin güvenilir insanları bulması da zordur. Çünkü güvenilir olmayan insanların en büyük özellikleri şöyle sıralanabilir:
*çok konuşmak
*çok fazla açıklama yapmak.
*bir konuda birden fazla mazereti sunmak.
*karşıdakinin bir an önce hemen ikna olmasını istemek
*kendini kanıtlamak istemek.
*bakışlarında doğallığın olmaması.
*her şeye evet demek
Çok uyumlu görünmek.
*abartılı anlatımlar,
*istikrarsızlık

Bu özellikleri arttırmak mümkündür. Ama biri var ki en önemlisidir benim için. İSTİKRAR. İlişiklerde en önemli kriter kişilerin davranış, duygu ve düşüncelerinde istikrarlı olmalarıdır.Zaten ilişkide kişilerin değişmesinin en büyük nedeni kararlı olmamaları ve istikrarsız olmalarıdır. İlişkide kişinin istikrarlı olmaması daha sonraki dönemlerde yaşanacak olumsuzlukların habercisidir.Tabi bunun yanında karşıdakinin istikrarlı olması için bizimde istikrarlı olmamız gerekir. İstikrar güvenin yüzüdür. İstikrar ve güven ise ilişkide en çok zor anlarda ölçülür. İlişkide sevgiliniz veya eşiniz yanınızda iken, güvensizliğin çıkmasını bekleyemezsiniz.

Esas tespitler, zor durumlarda veya “taşın altına elini koymak” durumlarında ortaya çıkmaktadır. Riskli dönemlerde partneriniz üzerine düşeni yapmıyorsa, fedakarlık, özverili bir tavır sergilemiyorsa,bu durumu üç şekilde yorumlamamız gerekir.
*.kendisinden ne beklenildiğinin farkında değildir.
*kendisinden ne beklenildiğini biliyordur.Ama çözüm için yeteri gücü yoktur.
* kendisinden bekleneni biliyordur. Ama bu ilişki için üzerine düşeni yapmak istemiyordur.(aslında ilişkiyi de yeterince istemiyordur).
Bu nedenle bazen kötü giden veya istediğiniz noktaya gitmeyen bir ilişkide ısrar edilmesi sadece kişinin kendisini yıpratmasına ve sürecin daha da olumsuz olmasına nende olur. Belli bir noktada tıkanan ilişkilerde gözden geçirmek ve yeni çözümler üretmek gerekir.
İlişkilerde güvenin temeli aynı zamanda karşıdakine değer vermek ile alakalıdır. .Farkında olsanız da olmasanız da, kendi davranış ve tutumlarınızla başkalarının davranış ve tutumlarını kontrol etmektesiniz. Bu aslında ayna yöntemidir. Nasıl bir izlenim verirseniz aynısını alırsınız. Be nedenle güven beklemek için öncelikle güven vermek gerekir

İkili ilişkilerde güven, kendini olduğu gibi, kazanmak-kaybetmek hesabı yapmadan, ortaya koymak, kendini tanıtmak ve istikrardır. Tanıdığınız insanların sonradan değişmelerinin temel nedeni hep kabul edilebilir davranışlar sergilemesidir.

Güvenmek,risk almaktır. İtirafta bulunmaktır. Açık olmaktır. Ama bunun yapılması ise size bağlıdır. Kişi itiraf ettiğinde kızmak-eleştirmek,reddetmek gibi olumsuz tavırlar,kişinin samimiyetini ve gerçekliğini zedeler. Ayrıca yasalar bile samimi itiraflarda bulunan,yalan söylemeyen durumları indirici neden olarak görmektedir.

Ayrıca ilişkilerde taraflardan birinin partnerine güvenmemesinin temel nedeni kişinin özgüven ve özsaygısının düşük olmasıdır. Özgüven eksikliğinde, “aslında aldatılabilirim,benden daha iyisini bulursa, yada çevremdeki diğer cinsleri gibi ise, yada televizyondaki olaylar başıma gelse… gibi kaygı ve paranoyalar kişinin ilişkisini yıpratmasına neden olabilir.

Şüpheci bir aileden ve çevreden yetişen bir bireyin partnerine güvenmemesi çok ilginç değildir. Kendisine güvenmeyen birey, kendisinin önemsenmediğini, sevilmediğini, karşıdakinin gözünde değerli olmadığını düşünür. Bu durum, ilişkide güven problemi yaratmakta, karşıdaki ise güvenmeyen tarafın açığını aramaya başlamaktadır.
Tabiki bu durumu çözmek için eşler iyi bir psikolog olabilir. Nasıl mı? Mesela partnerinizi anlamak,çözümün % 50 sidir.Burada EMPATİ devreye girer. Eşiniz veya sevgilini şüpheci ise onu anlamaya çalışın. Neden böyle yaptığını ,bu durumun sizinle mi onun psiko-sosyal yapısıyla alakalı olduğunu bulmaya çalışın. Konuşulmayanı konuşun, ona güven verin. Koşulsuz sadakat ve sevgi ifadeleri kullanın.

İlişkide güven bulmak aynı zamanda da ilişkideki hedefinize ulaşmak için seçtiğiniz doğru insandır.Yani evlilik düşünüyorsanız, evlilik düşünmeyen biri sizin için güvensiz biridir. Aslında o güvenilir biridir ama sizin beklentilerinizi karşılayamayacağı için size göre güvenilir değildir.yani güvenilir kavramı aslında bilinç altımızda beklentilerimizle de alakalıdır.

Yukarıdakilere bakılarak şimdi hayatınızda güvenmediğinizi düşündüğünüz insanları gözünüzde canlandırın.Onlara niye güvenmediğinizi düşünün. Ama başka insanların onlara niye güvenebildiğini düşünün. Acaba beklentileriniz mi? Diğer insanların sizin kadar o kişiyi tanımaması mı? Unutulmamalıdır ki ; her iyide birazcık kötü, her kötü de bir iyi vardır.

Ayrıca iletişimde-ilişkide olduğunuz bir insana her konuda güvenmenize de gerek yoktur.Her insanın sağlam ve zayıf olan yönleri vardır.

Ayrıca doğru bir üslup ve iletişlim ile hiç güvenmediğiniz bir insan ile güven içinde bir ilişki yaşayabilirsiniz. Samimiyet derecesine göre sıkıntılı ve rahatsız olduğunuz konuyu onunla baş başa paylaşmanız ilişkinin yönünü değiştirebilir.

Güven dolu bir dünya diliyorum.

suçluluk ayşe arman

suçluluk

"Çocuk olma, Sonya," dedi Raskolnikov yavaşça. "Onlara karşı ne suç işledim ben? Niçin gideyim? Gidip de ne diyeceğim ben? Bütün bunlar kuruntudan başka bir şey değil... Kendileri milyonlarca insanın canına okuyorlar, üstelik de bunu erdem sayıyorlar. Hepsi alçak ve sahtekonların, Sonya! Hayır, gitğim! " Acı bir gülümsemeyle ekledi: "Hem gidip ne diğim onlara; Kadını ben öldürdüm ama paraları almaya ceedemedim, bir taşın altına gizledim mi diyeceğim? Ama alay ederler o zaman benimle, aptala bak, paraları bile alamamış derler. Korkak ve aptal! Hiç ama hiç bir şey anlamayacaklardır, Sonya; anlamaya layık insanlar da değiller zaten! Hayır, gitmeğim! Çocuk olma, Sonya..." Sonya ellerini ona doğru uzatmış: "Acı çekeceksin, çok acı çekeceksin..." diye tekrarlıyordu Raskolnikov, dalgın dalgın: "Hem ben belki de kendime iftira ediyorum," dedi. "Bit değil, daha bir insanım belki ve kendimi mahketmekte acele ediDaha savaşacağım..." Dudaklarında kibirli bir gülümseme belirdi. "Böyle bir acıyı taşıyıp durmak! Üstelik de hayat boyunca..!"
SUÇ ve CEZA/ Fyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKİ

Yasalara göre suç, yapılmaması gereken bir eylemi gerçekleştirmektir. Sınırları belirlidir, maddeleri bellidir ve cezaları bellidir. Oysa ne kadar çok suçluluk duygusu öğretilir doğduğumuz andan itibaren bize ve sınırsızdırlar. Maddeleri yoktur ezberleyebileceğimiz ve cezaları sonsuzdur çoğu kez ömür boyu taşıdığımız.

ÇOCUKLUĞUN SUÇU...
"Yemek istemiyorum" dediğimizde, annemiz "ama sen yemezsen ben üzülür, hasta olurum. Tansiyonum çıkacak, senin yüzünden öleceğim" der. Öylece başlar suçluluk duyguları. Annenizin üzülmesine ve hasta olmasına neden olmak az bir suç mudur? Yemek yenince ceza bitmiş olmaz üstelik. Uslu olmak, onların istediği gibi davranmak, kurallara uymak gerekir. Yoksa anne babanızın tüm sıkıntılarının, kavgalarının suçu sizindir. Anneniz bu evliliğe sırf sizin için katlanıyordur, sizi taşırken de, doğururken de acı, eziyet çekmiştir. Ve tek suçlu sizsinizdir. Nasıl ödenir bu suçların bedeli? Ve daha da önemlisi ödenemezse nasıl taşınır o küçücük çocuk omuzlarda? Ebeveynler için suçluluk duyguları, çocuğu idare etmek için etkili bir yöntemdir. Erişkin döneme geldiğinde de devam eder. Onlar sizin için çok şey yapmıştır ama siz uzaktasınızdır, aramıyorsunuzdur. Aslında nasıl der aileler? Annelik babalık karşılıksız yapılan bir iştir. Evet, açıktan hiçbir şey istenmez çoğunlukla ama bu suçluluk duygusu az bir bedel midir? Okulda devam eder öğretilen suçluluk duyguları. "Çalışmadığın için oldu, beni hayal kırıklığına uğrattın, oysa ne kadar inanmıştım sana." Ve bu kadar öğretiye dayanamayan çocuk da öğrenir karşısındakine suçluluk hissettirmenin gücünü. "Başkalarının aileleri izin veriyor ama, siz beni sevmiyorsunuz, siz iyi anne baba değilsiniz". Bu sefer suçluluk duygularıyla kararsız kalma ya da yanlış kararlar alma sırası ailededir.

SEVGİLİNİN SUÇU...
Çocukluktan öğrenilen suçluluğun erişkin döneme doğru uygulanım yeri başka sevdiklerinizdir. Sevgiliniz hoşlanmadığınız bir şey yaparsa "beni sevmiyorsun" diye başlayıp, "sevseydin yapmazdın" la devam edersiniz. "Yaptıklarından sonra, sizden nasıl birşey isteyebilir" Amacınız isteklerinizi yapmasıdır. Ne kadar çok suçluluk hissederse o kadar kolay olur. Ama bazen unuturuz, suçluluk duyguları o denli artar ki, sizin yanınızda kalıp ceza çekmektense, giderek kendini cezalandırmayı seçebilir. Hele eski suçların listesini tutuyor ve her fırsatta tarih ve gün belirterek tekrarlyorsanız...

TOPLUMUN YARATTIKLARI
Kilolusunuz, perhiz yapmanız gerekiyor. Karar verdiniz, başladınız da. Birden kendinizi yememeniz gereken birşeyi yerken buldunuz. Yerken suçluluk duymazsınız, ama perhizde olduğunuzu bilen biri "Ne yapıyorsun?" derse, lokma boğazınıza dizilir. Oysa sizin duyacağınız suçluluk yediğiniz bittikten sonra olacaktır. Pişmanlık duyacaksınızdır, ama kendinizi affetmeniz daha kolay olabilecektir. Ya sizi görenin verdiği suçluluk duygusu? "Yanlış davranıyorsun, böyle konuşulur mu?" ya da "Bunu mu giydin?" Tüm bu ve benzeri sözlerin yarattığı suçluluk duygusu bazen, gerçek suçdan daha ağır cezaya neden olur. Soyutlanma, utanma, uzaklaşma hapise girmekten daha mı basittir? Din ve ahlak kuralları da suçluluk yaratmaya yöneliktir. Kuralların dışında davranmışsanız suçluluk hissetmeniz gerekir. Bu suçluluk duygusuyla pişman olmanız ve yeniden yapmamanız beklenir sizden.

KENDİ SUÇLULUĞUMUZ
Hiç kimse size bir şey söylemez. Hatta çoğu kez olup bitenden haberleri bile yoktur. Ama sizin içinizde bir suçluluk duygusu, sizle birlikte var olan, her yere giden o duygu... Ömer Seyfettin'in 'Kaşağı' öyküsünü bilir misiniz? Hani kaşağıyı kırıp, kendi yerine kardeşinin ceza almasına göz yuman çocuğun, kardeşi ağır hastalandığındaki duygularını ne güzel anlatır. Pişmandır ama pişmanlık ne gerçeği değiştirir ne de suçluluğu giderir. Bir de bize ilişkin suçluluk vardır. Adeta varolamanın suçluluğu ki o bambaşka bir süreçtir anlaşılması, çözülmesi, yazılması gereken. Oysa geçmiş için suçluluk duymak geçmişi değiştirmez, tıpkı gelecek için duyulan endişenin geleceği değiştiremediği gibi. PROF DR BENGİ SEMERCİ


KURTUL ŞU SUÇLULUK DUYGUSUNDAN Suçluluk duygusu, bu çağın hastalığıymış. Hepimiz bitmez tükenmez suçluluk duyguları içinde kıvranıp duruyormuşuz. Ve bu kötü bir şeymiş aslında. Şöyle düşünmek gerekiyormuş: "Herkes suçluluk duyacağı şeyler yapmıştır, ben de yaptım anasını satayım. Gurur duyuyor muyum kendimle? Hayır. Peki olan biteni değiştirebilir miy(d)im?" Cevap evetse, "Şöyle şöyle yapabilir(d)im" diyorsan, hálá şansın var git yap, haaa iş işten geçmişse, sen lazım gelen her şeyi yapmışsan... Ee o zaman be güzel kardeşim, uğraşma artık, yeme kendini, bitirme, bırak, bırak, bırak... Kurtul şu suçluluk duygusundan.
Ayşe Arman

Özgüvenimiz var mi?

İnsanları, özgüven açısından üçe ayırabiliriz: Özgüveni düşük ya da hiç olmayanlar; özgüveni ortalama olanlar; özgüveni çok yüksek olanlar. Özgüven düşüklüğüne ne yol açıyor? Aslında hepimiz dünyaya eşit bireyler olarak geliyoruz. Bazılarımız müzik ya da resim gibi özel alanlarda doğuştan yetenekli olabilir. Ancak özgüven sonradan öğrenilen veya kaybedilen bir özellik. Herhangi bir bebek ya da çocuk çevresini tanıma, kurcalama, harekete geçme konusunda istekli ve arzuludur. Ancak bazı bebekler ve çocuklar; bir yaşlarından itibaren çevresindekileri tanıma ve kurcalama bakımından daha özgür davranırken; bazıları davranmaz. Bunun nedeni çocuk değil, çocuğu yetiştirenlerin tavrıdır.

Şimdi üç çocuk hayal edelim. Üçü de zekâları ortalama ve sıradan çocuklar. Birinci çocuğun her yaptığına kızılıyor; sürekli hatalı olduğu vurgulanıyor; sürekli olarak eleştiriliyor ve kendisine kötü sıfatlarla hitap ediliyor. Çocuğa ‘otur, yerinden kalkma’ deniyor. İkinci çocuğun yaptıklarının çoğuna kızılıyor, sık sık hatalı olduğu vurgulanıyor; sıklıkla eleştiriliyor ve kendisine bazen iyi bazen de kötü sıfatlarla hitap ediliyor. Çocuğa odaklanılmıyor; ama çocuğun da hareketlerinin kısıtlanması eğilimi hakim. Üçüncü çocuğun yaptıkları konusunda ince ayrımla yaklaşılıyor ve çocuğun hatalı davranışları nazikçe belirtiliyor. Çocuk sürekli olarak olumlu yönden eleştiriliyor. Kendisine sık sık olumlu sıfatlarla hitap ediliyor. Çocuk yeni deneyimler için cesaretlendiriliyor. Bu üç çocuk büyüyor. Birinci çocuk okulda güçlükle başarılı oluyor. Zor arkadaşlık kuruyor. Kendini ifade etmekte zorlanıyor. Karşı cinsle konuşmakta zorlanıyor. Daha zor öğreniyor. Kolej ve üniversite sınavlarında başarısız oluyor. İkinci çocuk okulda ortalama başarı elde ediyor. Çok sayıda olmasa da arkadaş edinebiliyor. Çekingen değilse de sosyal girişken olarak tanımlamaz. Kolej sınavlarını kazanamıyor ama üniversite sınavını kazanıyor. Üçüncü çocuk okulda bazı derslerde çok başarılı; birçoğunda da başarılı. Popüler ve çok arkadaşı olan bir çocuk. Sosyal girişken ve kendini her ortamda ifade ediyor. Görevlere talip oluyor. İrili ufaklı başarıları var. Kolej ve üniversite sınavlarını kazanacağını düşünüyor ve kazanıyor.

Başlangıçta eşit olan bu üç çocuğun, ilerleyen dönemde eşit olmadığını düşünebilirsiniz. Aslında kapasite olarak eşitliklerini korumaktadırlar. Kendilerine olan özgüvenlerine ilişkin farkları, kendilerinden değil, onlara diğer insanların davranışlarından kaynaklanıyor. İnsanların bize olumsuz sözler söylemesi ve olumsuz davranışlarda bulunması aslında bizim değerimizi azaltmaz.

Bu anlamda özgüveni hiç olmayan insanların ana sorunu, kendilerine güvenemeyecek insan olmaları değil, kendilerine güvenebileceklerine inanmamalarıdır. Bu inancı, kendi kendilerine değiştirmeleri sorunu çözecektir. Ancak bunu yapamayacak olurlarsa özgüveni yüksek üçüncü çocuğun formülü işe yarayabilir.

Üçüncü çocuğun kendine olan güveninin artması, başlangıçtan itibaren irili ufaklı projelerde başarı elde etmesi ve deneyim kazanmasıdır. Küçük projelerde elde edilen başarılar, büyük projelere başlamak için cesaret vermektedir. Ayrıca bu başarılar, çevremizdeki insanların yorumlarını önemsiz hale getirmekte ya da yorumları olumluya dönüştürmektedir. Kişi kaç yaşında olursa olsun, özgüveni hangi seviyede olursa olsun, mevcut özgüvenin izin verdiği bir denemeye cesaret etmek; onda başarı kazanmak, özgüven seviyesini yükseltecektir.

Çocuk Eğitiminde Aile Tipleri

Aile,” en küçük toplumsal kurum” diye tanımlanır. Ana baba çocuklardan oluşan bu kurumun, yasalarla saptanan görevlerinin yanında, geleneklerle belirlenen birçok görevi de bulunmaktadır. Görevleri yönünden, aileye üç değişik açıdan bakmak gerekmektedir.
1-Aile her şeyden önce, eşlerin duygusal ve cinsel gereksinimlerini karşılayan yasal bir birliktir.
2-Aile ortak amacı, çıkarları, inançları, kuralları olan bir insan kümesidir.
3-Aile, çocukların beslenip bakıldığı ve eğitildiği bir ortamdır.(Yörükoğlu,1998) Bu üç unsurdan bizim üzerinde duracağımız konu aile tiplerinin çocuk eğitimindeki yeri konusu olacaktır. Bu nedenle çocuk eğitiminde aile çok önemli bir konuma sahiptir. Çünkü çocuğun doğduğu, büyüdüğü, sosyalleştiği, ilk eğitim aldığı yerdir aile. Bu nedenle ailenin yapısının, ailenin büyüklüğünün, aile tiplerinin çocuk eğitiminde önemli fonksiyonları bulunmaktadır. Çocuğun kendi kendini yöneten ve kendine yeten, özgüven sahibi bir birey olması büyük ölçüde ona sağlanan fırsatlar ve yetiştiği aile ortamına bağlıdır. Her anne babanın kendi ebeveyninden gördüğü eğitim şekli, toplum kabulleri, ruhi yapısı ve buna benzer etkenler tarafından kazandığı bir terbiye metodu vardır. Çoğu aile hâli hazırda uygulamakta olduğu terbiye metodunu sorgulamaz veya sorgulamak istemez. Böyle bir tutum, karşılaşılan problemlerin her zaman çocuktan kaynaklandığını düşünmeden dolayı olabileceği gibi, ailenin çocuk yetiştirme hususunda çok ilgisiz kalmasından da kaynaklanabilir. "Çocuk anne baba elinde bir emanettir. Mum gibi her şekli alabilir. İyi tohum ekilirse din ve dünya saadetine kavuşabilir.” der Gazali. Burada aile tiplerinin çocuk üzerindeki etkilerini ele alacağız. Çünkü aile tipleri çocuk eğitiminde farklılık göstermekte ve her aile tipinin kendi dünya görüşleri doğrultusunda çocuk eğittikleri kaçınılmazdır. Aile tipleri sonucunda hangi aile tipinin çocuk yetiştirmede daha faydalı olduğu kanısı oluşacaktır. Ebeveynlerde buna göre hangi aile tipi doğruysa o yaklaşımı benimsemeleri önerilecektir.

Aşırı Baskıcı ve Otoriter Aile Yaklaşımı:
İnsan davranışları, şüphesiz, disiplin anlayışı çerçevesinde belirli ölçülerde sınırlandırılmaktadır. İnsanın istediği her davranışı gerçekleştirmesi mümkün değildir. İstenilen her davranışın gerçekleştirildiği bir ortamda hürriyetten, sağlıklı toplum ve kurumdan söz edemeyiz. Dolasıyla insanların bir arada yaşayabilmeleri için, öncelikle diğer bireylerin haklarına saygı duymaları gerekmektedir. (Kıncal,1999) Toplumların en küçük toplumsal kurumu ise ailedir dolayısıyla ailelerinde çocuk eğitiminde benimsemiş oldukları yaklaşımlar bulunmaktadır. Yaklaşımlar toplumların yapısına göre, ebeveynlerin eğitim seviyelerine göre, ailenin yapısına göre değişebilmektedir. Baskıcı ve otoriter aile yaklaşımını benimseyen ana-babalar, çocuğun kişilik özelliklerini ihtiyaçlarını ve ilgilerini dikkate almazlar.
Katı bir disiplin anlayışına sahiptirler, kendilerini toplumsal otoritenin bir temsilcisi olarak görürler. Bu nedenle de çocuğun tüm kurallara itiraz etmeden kesinlikle uymasını isterler. Çocuğun kendi kendini yönetmesini, kendi başına kararlar almasına müsaade etmezler. Bu yaklaşımı benimseyen ana-babalar çocuğu kendi tasarladıkları bir kalıba göre yetiştirmek isterler. Çocuklar sürekli denetim altında tutulur ve en küçük yanlışlıklar ve yaramazlıklar hoşgörüyle karşılanmaz.

Çocuk Üzerinde Etkisi:
· Çocuğun kendine olan güveni ortadan kalkar veya hiç oluşmaz.
· Aşırı baskı ve kontrol altında kalan çocuk sessiz, uslu, nazik ve dürüst olabilir ama bunun yanında küskün, silik, çekingen ve kolay etki altında kalan bir yapıya bürünür.
· Sürekli ayıplanma, eleştirilme veya dayak çocuğun ruhsal yapısını olumsuz etkiler.
· Çocuk kolayca ağlamaya başlar.
· Belli bir zaman sonra çocuk isyankâr, inatçı, huysuz bir yapıya da bürünebilir ki bu durumda bu tip aileler genelde sorunu çözmek için baskı artırma yoluna giderler. Baskı, asiliği daha da artırır.
· Çocuk hırçın ve kindar olabilir. Arkadaşları ile uyumsuz ve kavgacı olabilir.
· Hata yapmasına müsaade edilmeyen çocuk ileri yaşlarda hayatın sıkıntıları karşısında dayanıksız olabilir.

İlgisiz ve Kayıtsız Aile Yaklaşımı:
Karakteristik Özellikleri:
· Aile aşırı rahattır, çocuğun dünyasına girmek gibi bir kaygıları yoktur.
· Çocuğun sorumluklarından kaçma vardır. Mesela okul-aile birliği toplantılarına gidilmez veya eşler bu çekilmez işi diğerinin üzerine atmaya çalışır.
· Ana baba çocuğa örnek bir model olamaz.
· Genellikle bu aile tipi davranış anne ve babada aynı anda görülmez. Çoğunlukla aile de çalışan fert hangisi ise ilgisiz aile davranışı onda görülür.
· Çok çocuklu ailelilerde rastlanma ihtimali daha fazladır.

Çocuk Üzerinde Etkisi:
· Çocuk bencil ve şımarık olur. Bu yüzden arkadaş çevresinde sevilmez.
· Çocuk evde veya okulda anne babasının dikkatini çekmek için alışılmadık davranışlar sergiler.
· Ailesi çocuğa model olamadığı için çocuk kendine başka modeller seçer. Gençlik dönemlerinde çocuk, vaktinin tümünü arkadaşları ile geçirir.
· Genç yaşta çocuk zararlı alışkanlıklar edinmeye meyilli olur.

Koruyucu Aile Yaklaşımı:
Karakteristik Özellikleri:

· Bu aile tipi baskıcı otoriter aile tipi ile karıştırılabilecek kadar benzer. Aralarındaki temel fark; bu aile tipinde şefkat, koruma güdüsü, disiplinin önünde gelir.
· Çocuğa gerektiğinden fazla özen ve kontrol gösterilir.
· Özellikle anneler bu tip bir tavır sergiler. Psikologlar annelerin bu tavrını genellikle annenin duygusal yalnızlığına bağlarlar.
· Çocuğun kendi yapacağı ve yapması gereken işler bile koruyucu ebeveyn tarafından yapılır. Mesela 6-7 yaşına kadar yemeğini annesi yedirmeye devam eder veya 14-15 yaşına kadar kızının saçlarını taramaya devam eder.

Çocuk Üzerinde Etkisi:
· Çocuk aşırı duygusaldır.
· İleri yaşlarda bile etrafına bağımlı olarak yaşar.
· Kendi ayakları üzerinde doğrulması uzun yıllar alır.
· Çocuk toplum içinde kendi başına iş yapma cesaretini gösteremez.
· Çocuk anne babasından ayrı kalamaz ileri yaşlarda bile sürekli anne babasını yanında olmak ister.

Hoşgörülü Aile Yaklaşımı:
İnsan ilişkileri düzenlenirken, ödül ve cezanın yeri ve sınırları çok iyi belirlenmelidir. Sürekli ceza uygulaması çocukları olumlu yönde etkilemediği gibi, devamlı ödüllendirmede olumlu sonuç vermeyecektir. Her zaman ödüllendirilen çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenemeyecek ve normal bir kişilik özelliği geliştiremeyecektir.(Kıncal,1999) Bu aile yaklaşımında aşırı hoşgörülü olmak çocuğun bazı olumsuz davranışlar geliştirmesine sebep olmaktadır. Hoşgörülü aile yaklaşımı deyince çocukların çok serbest bırakılması anlaşılmamalıdır. Aşağıdaki karakteristik özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.

Karakteristik Özellikleri:
· Mükemmele en yakın aile tipidir.
· İlgisiz aile tipine bazı yönleri ile benzese de çocuk burada başıboş bırakılmaz.
· Hoşgörü yapılan her şeyi hoş görmek değildir. Belirli kurallar ve kısıtlamalar mutlaka vardır.
· Evde herkesin söz hakkı vardır. Çocukta kendini ifade edebilir.
· Duygu ve görüşlere saygı vardır.
· Yanlışları sebebi ile çocuklara yaptırım uygulanır ama evvelinde koyulan kurallar çocuğun anlama seviyesine inilerek mantıklıca izah edilir.
· En zor ve sabır isteyen yöntemdir.
· Hoşgörülü ailenin düşebileceği en yaygın hata çocuğa aşırı serbestlik verilmesi olabilmektedir. Bu noktaya dikkat edilmeli.

Çocuk Üzerinde Etkisi:
· Özgüven sahibi bireyler yetişir.
· Kendini rahat ve kolayca ifade edebilen bireyler yetişir.
· Çocuğun farklı hobilere yönelmesi daha sık görülür.
· Çocukta asilik ve kavgacılık görülmez.
· Anne babaya saygı noktasında çocukta gevşeklik görülebilir.

Tutarsız Aile Yaklaşımı:
Karakteristik Özellikleri:
· Genellikle genç ebeveynlerde ve ilk çocuğun yetiştirilmesinde görülür.
· Anne baba çocuğumu daha iyi nasıl yetiştirebilirim sorusunu kendilerine sormaya başladıklarında, eğitim metodunda değişikliğe gidebilirler. Bu esnada eski-yeni çatışması olur ve ailenin çocuğa karşı tavırlarında tutarsızlıklar olur.
· Bu genellikle bir ara formdur. Uzun yıllar ailenin bu karakterde kalması çok nadiren görülür.
· Tutarsız davranan ailelerde bunun temel sebebi eşlerin çocuk yetiştirmeye farklı bakmaları ve bunu çocuğa yansıtmalarıdır. Bazen de eşler çocuk yetiştirme metotlarında değişiklik yapma hususunda farklı düşünürler bu da tutarsızlığa neden olur. Mesela baba otoriter-baskıcı iken anne koruyucu bir tavır sergilerse hele birde bu çocuğa yansırsa tutarsız aile oluşur. Annenin ak dediğine baba kara diyorsa çocuk bu ortamdan olumsuz etkilenir.

Çocuk Üzerinde Etkisi:
· Çocuk üzerinde etkisi ve bu etkinin yıkıcılığı hangi aile tipleri arasında kararsız kalındığına göre değişir.
· Buna bağlı olarak çocuk asi, hırçın inatçı olabileceği gibi içine kapanık ve pısırık da olabilir.
· Çocukta ana baba sevgisi azalır.
· Çocukta dikkat toplayamama ve uzun süre bir işe odaklanamama problemleri ortaya çıkar.
· Çocuk anne veya babadan birisine çok yaklaşırken diğerinden uzaklaşabilir.
· Çocukta yalan söyleme, kaypaklık gibi hastalıklar başlayabilir.
Yukarıda özellikleri verilen aile tiplerinden de anlaşıldığına göre hoşgörülü aile yaklaşımı çocuk eğitimi açısında en tutarlı olanıdır. Hoşgörülü aile yaklaşımı deyince ailede her şey hoş verilmez. Çocuk başıboş bırakılmaz. Belirli kısıtlamalar mutlaka yapılır. Evde çocuğunda söz hakkı bulunmaktadır. Çocuklarında fikirlerinin alındığı onların da aile yönetimine katıldığı, bir aile yaklaşımıdır. Anne ve babalar çocukları için fedakâr davranmayı severler ancak bunun da belli ölçüde olması gerekmektedir. Bu aile yaklaşımı bunu destekler niteliktedir.

Önce Kendi Reklamınızı Yapın!

Pek çok blogcu, yazılarının arasına, içinde, dışına, kenarına, köşesine, mümkün olan her yere Google Adsense reklamlarını yerleştirerek gelir elde etmeyi düşünüyor. Söz konusu belli bir konusu/rotası olmayan bloglar olduğunda geçerli bir yöntem sayılabilir. Ancak eğer kalıcı, sağlam bir blog ve okuyucu kitlesi inşa etmek, bunu da kazanca dönüştürmek istiyorsanız, başkalarının reklamını yapmadan önce kendi reklamınızı yapmalısınız.

Neyin reklamını yapmalıyım?
Bir blogcu olarak ortaya koyduğunuz ürününüz yazılarınızdır. Blogunuz ise bunları bir bütün halinde sergilediğiniz bir vitrin, bir iletişim aracıdır. Yazılarınızı başkalarına ulaştırmak, söylemek istediklerinizi onlara iletmek için yazarsınız. Ürününüz satırlarınızın arasındadır.

Neden kendi reklamımı yapmalıyım?
Aklınıza kurcalayan soru bu olabilir. Blogunuzda yazılarınızın reklamını yapmak, Google Adsense ya da başka herhangi bir reklamın getirdiği kazancı doğrudan sağlamayacaktır. Ama eğer, uzun süreli ve saygın bir blogcu olmak istiyorsanız kısa vadede kazancı göz ardı eder ve bu doğrultuda özgürce yazılar yazarsınız. Özgün ve faydalı içeriğinizi hazırlar, sonrasındaysa bunun reklamını yine kendi blogunuzda yaparsınız. Amacınız kaliteli içeriği okuyucuyla buluşturmak olduğundan, kendi yazılarınızı tanıtmak bu yolda atılmış doğru bir adım olacaktır. Ayrıca, kendisine reklam yerine daha fazla kaliteli içerik sunulan okuyucu blogunuza daha sıcak bakar, kalıcı bir okuyucuya, bir aboneye dönüşme olasılığı yüksektir.

Kendi reklamımı nasıl yapmalıyım?
Blogunuzda kendi reklamınızı yapmanın yolları çoktur:

1. İç Bağlantılar: Yazınızın içinde konuyla ilgili bir başka yazınıza bağlantı vermek
2. En Çok Okunanlar Listesi: Blogunuzda en çok ilgi gören 5 ya da 10 yazıyı ana sayfada yayınlamak
3. İlgili Yazılar Listesi: Yazınızın sonunda, yine o konuyla ilgili başka yazılarınızı listelemek
4. Seçme Yazılar Listesi: Ana sayfanızda, kendi seçtiğiniz ve önemli olduğunu düşündüğünüz, ancak yeterince ilgi görememiş yazıları sıralayabilirsiniz

Yöntemler çoğaltılabilir. Bunlar, içeriğinizi blogunuza gelen okuyucuya en kısa ve en etkili şekilde ulaştırmanın yoludur. Unutmayın ki, ancak kendi reklamınızı yeterince yaptıktan sonra başkalarının reklamını yaparak gelir elde edebilirsiniz.

Blog Tasarımında 5 Temel Hata

İyi bir blogcunun temel hedefi, alanı içerisinde özgün ve faydalı içerik oluşturmaktır. Bu amaçla bloglamak onu er ya da geç okuyucusuyla buluşturacaktır. Ancak sadece yazmak, iyi ve çok okunan bir blog sahibi olmak için yeterli değildir. Bloglamanın bireysel yayıncılık olduğunu düşünürsek siz kendi blogunuzun hem yazarı, hem editörü hem redaktörü hem de tasarımcısı olmak zorundasınız. Bu yüzden anlatım teknikleri dışında tasarım ve düzenleme konularında da birşeyler öğrenmeniz gerekebilir.

Aşağıda blog tasarımlarında fazlasıyla karşılaştığım beş temel hatayı sıralamak istiyorum. Kendi blogunuzda bunlardan biriyle karşılaşmadığınızdan emin olun.

1. Aşırı Reklam
Blogcuların temel gelir kaynağı olan reklamların -genellikle Google Adsense'in- daha çok kazanmak uğruna blogun her yerine yerleştirilmesi kısa vadede blogcuya kazandırabilir. Ancak bu durum blogunuzda SPAM havası yaratacaktır. Bu da okurunuzun sayfanıza güvenini sarsacak ve okur sayısında azalma olacaktır. Reklam yerleştirmek istediğinizde, blogunuzda görünenlerin çoğunluğunun reklama değil de ürettiğiniz içeriğe ait olduğundan emin olun.

2. Karmaşık Navigasyon
Okurlarınızın aradıkları içeriğe bir an önce ulaşmalarını sağlamak için; sade, metin-temelli bir navigasyon sistemi oluşturmaya özen gösterin. Blogunuzun her sayfasında navigasyonun aynı yerde ve aynı şekilde olmasına dikkat edin. Bu gibi önlemler kullanışlılığı arttırdığı gibi okuyucuya zaman da kazandırır.

3. Gözü Yoran Renkler
Blogunuzu ziyaret eden okuyucuları yoracak renklerden kaçının. Yerine; okuyucuyu içeriğe odaklayan ve içeriği ön plana çıkaran renk tonlarını tercih edin. Unutmayın, resim yapmıyorsunuz, yazı yazıyorsunuz.

4. Zor okunan Yazı Tipi
Bir blogcu olarak en fazla dikkat etmeniz gereken konu yazdıklarınızın okunabilir olmasıdır. Doğru yazı tipini seçmenin yanı sıra, doğru renkleri ve doğru büyüklüğü ayarladığınızdan emin olun. Okunamayan içerik, olmayan içeriktir.

5. Vurgulanmayan Bağlantılar
Blogları yaşatan bağlantılardır. (link) Blogcular, bağlantı verip bağlantı alarak tanınırlar, kendilerini ispatlar vb. Bağlantıların, içerikte öne çıktığından ve normal yazılardan ayırt edilebilir olduğundan emin olun.

Bloglar için Altın Tavsiyeler

Öncelikle blog kelimesinin ne olduğunu ilk kez duyan site sakinlerine öncelikle “Nasıl Blog Sahibi Olunur?” yazımızı okumalarını tavsiye ediyoruz. Kim bilir belki heveslenip siz de ücretsiz olarak bir blog sahibi olup Internet dünyasına katılmış olursunuz.

Gelelim asıl konumuza. Bloglar hakkında bir otorite değiliz ama edindiğimiz tecrübeler doğrultusunda bloglarınızın daha iyi gözükmesi, internet adabı ve daha çok nasıl ziyaretçi edinebileceğiniz konusunda bilgiler vermek istiyoruz.İşte size faydası olacağını düşündüğümüz altın tavsiyeler.

*

Bloğunuza çok büyük resimler eklememeye çalışın. Büyük resimler, sitenizin daha geç açılmasına sebep olur. Sitenize ilk kez gelen bir kişi de sayfanız geç açıldığı için beklemeden kaçabilir. Internette yüzbinlerce site var. Neden geç açılan bir siteyi beklesin ki. Zaman biz insanlar için çok değerlidir. Zaten Blogcu için şuandaki maximum sınır 150 KB(KiloByte). Internette büyük boyutlardaki resimleri, daha az boyutlara çeviren programlar var. Bu tarz programları kullanabilirsiniz. Örnek olarak PIXresizer tavsiye edebileceğimiz bu tarz programlardan birisdir.



*

Bazı bloglarda da hiç resim yok. Tamamen düz yazı var. Bloglarınıza az da olsa resim eklemeye çalışın. Bloğunuzu sıkıcı olmaktan kurtaracaktır. Ziyaretçilere eğlendiği-öğrendiği bir mekana tekrar gelmeleri için bir fırsat daha vermiş olursunuz.



*

Yazılarınız yazarken, yazı fontuna ve rengine çok dikkat edin. Dikkat çekecek renkler kullanayım derken, yazıların okunmasını güçleştiren renk kombinasyonlarından kaçının. Gözü yoran ve okunması zor renk kombinasyonlarını kullanmayın.



*

Ana sayfanızda çok fazla yazı veya resim olmasın. Bu tarz aşağıya kadar uzanan bloglar da yine geç açılma sorunu olacaktır. Özellikle blogcunun ve blogspotun bunun için önlemleri var. Bir sayfada gözükmesi gereken post(yazı) sayısına siz karar verebiliyorsunuz. Blogcu için Ayarlar-Genel Ayarlar-Bir Sayfadaki Kayıtlar bölümüne yazacağınız sayı kadar post(yazı) sayfanızda gözükecektir. Siteyi ziyaret edenler de diğer sayfalardaki yazılarınız için ise Sonraki linkini kullanarak ulaşabilir. Ana sayfanızda çok fazla yazı ve resim olmamasını şiddetle tavsiye ederiz.



*

Gelelim şu bloglardaki dinlediğimiz enfes müziklere. Öncelikle bir çok blogda güzel müzikler olduğu muhakkak. Bu işin güzel tarafı. Bir de madolyonun diğer yüzü var. Düşünün ki sitenizi ilk kez ziyeret edecek birisi var ve bu işi işyerinden vakit bulduğunda yapıyor. Sitenize girdiğinde bir anda bir müzik çalıyor. Kişi hemen sitenizi kapatacaktır. Bir başka kötü tarafı da, bazı bilgisayarlarda müzik çalan sitelerde problem yaratıyor. Bu genelde Windows Media Player’ daki bir ayardan kaynaklanıyor. Bu yüzden de bazı kişiler sitenize bir daha gelmeyecektir çünkü sizin bloğa girdiğinde internet sayfaları hemen kapanıyor. Müzik kodunu sitenize eklerken bu dezavantajları da düşünmenizi isteriz.



*

Bazı blogcuların yazılarında tüm yazıyı BÜYÜK HARFLERLE yazdıklarını görüyoruz. Bunun bazı sakıncası var. Öncelikle internet adabında büyük harfler kullanmak o kelimeleri bağırarak-vugulayarak söylemek anlamına gelir. Diğer taraftan TÜM YAZINIZI BÜYÜK HARFLE YAZARSANIZ DA OKUMASI GERÇEKTEN GÜÇ OLUR. Bu da kullanıcılarınızn siteye bir daha gelmesinde kafasında soru işaretleri bırakabilir. Ziyaretçiler zor okuduğu bir yazıyı, çok işine yaramayacaksa okumak için zaman harcamaz.

Gelecek yazımızda da bloglarınıza/sitelerinize nasıl daha fazla ziyaretçi çekeceğiniz konusunda bizce altın kurallar vereceğiz. Eminiz ki bir sonraki yazımızda vereceğimiz bilgiler ile, sitenizindeki yorum yazanların sayısının artmasını ve tahmininizden çok fazla ziyaretçinin sizin bloğunuza geleceğini göreceksiniz. Bizi izlemeye devam edin Not: Yukarıdaki yazı tamamen Hobilendik editörleri tarafından yazılmıştır. Bloglar konusunda bizce yanlış olan noktaları vurgulamaya çalıştık.

Elimizden geldiğince sizlere yardımcı olmaya çalışıyoruz. Sorunlarınızda bizimle iletişime geçmekten lütfen çekinmeyiniz. Ayrıca sayfanın en altında gelen yorumlara da bakmanızı tavsiye ederiz çünkü bazı sorularınızın cevapları yorumlarda da olabilir.

Blog Nedir? Blog Çeşitleri?

Blog nedir

Blog, genellikle güncelden eskiye doğru sıralanmış yazı ve yorumların yayınlandığı, web tabanlı bir yayını belirtir. Çoğunlukla her gönderinin sonunda yazarın adı ve gönderi zamanı belirtilir. Yayıncının seçimine göre okuyucular yazılara yorum yapılabilir. Yorumlar, blog kültürünün çok önemli bir dinamiğidir; bu sayede yazar ve okuyucular arasında iletişim sağlanır. Bunun dışında, geri izleme (trackback) mekanizmasıyla, belirli bir yazı hakkında yazılan diğer yazıların belirlenebilmesi de mümkündür.

İlk bloglar elle yazılıp güncellenirken, bugün bu iş için özel yazılmış yazılımlar kullanılmaktadır. Bu yazılımlardan bazıları bir blog servisi sağlayıcı sitenin alt alan adları olarak yaratılabilen, bazıları ise kullanıcının kendi sunucusuna kurup çalıştırması gereken yazılımlardır.

Blogun geçmişi

Blogların içeriği geleneksel internet içeriğinden farklılık gösterdiği için sadece bloglar için kurulmuş özel indeksleme mekanizmaları ve arama motorları bulunmaktadır. Technorati en başarılı blog teknolojilerinden biridir. Ayrıca Google Blog Search adında bir blog arama motoru işletmektedir. 2005 yılında Verisign tarafından satın alınan Weblogs.com, dünyanın en büyük blog ping servisi olarak tüm internet indeksleme mekanizmalarına veri sağlamaktadır.

İnternet ile ilgili ciddi bir araştırma kurumu olan Jupiter Research'ün 2005 yılında yaptığı bir araştırmasına göre, blog sitesi sahiplerinin yarısının yıllık geliri 60.000 doların üstünde; blog okuyanların %60'ı erkek ve blog okuma alışkanlığı olanların %73'ü 5 yıldan uzun süredir internet bağlantısına sahip. Blog okuyanların %28'i blog okumak için RSS kullanıyor. 2005 sonunda yapılan başka bir araştırmaya göre de internet kullanıcılarının %38'i blog kelimesinin anlamını bildiklerini, %27'si ise blog okuduklarını belirtmiştir. Blogosferin nabzını tutma misyonundaki Technorati'nin istatistiklerine göre, günde 50.000'den fazla yeni blog sitesi yaratılıyor.

Blogların kullanımı 1999 yılında Blogger'ın bu hizmeti vermeye başlaması ve kısa süre sonra bunu ücretsiz hale getirmesi ile yaygınlaşmıştır. 2003 yılı Şubat ayında Google, Blogger'ı satın aldı ve Google araç çubuğuna, ziyaret edilen sayfanın adresini doğrudan bloga girmeyi sağlayan 'Blog This!' tuşu yerleştirdi. İngilizce bilen çoğu kişi ilk defa bu düğme sayesinde bloglar ile tanışmıştır.

Blogger ile aynı zamanlarda kurulan LiveJournal, sadece belirli kişilerin okumasına izin verilebilen blog sayfaları sağlayarak popüler olmuş bir blog sitesidir. Halen en çok blog yaratılan sistemlerden biri olan LiveJournal, yazdıklarını herkesle paylaşmak istemeyen ve grup bağlarına önem veren kişiler tarafından tercih ediliyor.

Microsoft'un Windows Live Spaces adlı blog sistemi de, MSN üyelerine sunulan Windows Live Messenger hizmetine ilişkilendirilince ciddi bir yayılma göstermiştir. Üyelerin fotoğraf albümü oluşturmasına izin veren sistem, blogların güncellendiği anda paylaşılmasını sağlayan dahili bir yapıya da sahiptir. Daha çok amatör kullanıcılar yönelik bir hizmet olan Windows Live Spaces, görünüş ve yapı olarak değişikliğe pek açık değildir. Ayrıca, Windows Live Messenger daha çok sohbet amacıyla kullanılan bir servis olduğundan, Space'lerde yer alan bloglar da daha çok resim yükleme alanı olarak kullanılmaktadır.

Hızla büyüyen ve ciddi bir akım haline gelen blog dünyasında, İnternetin devlerinden Yahoo! da 2005 yılının Mart ayında kendi blog sistemi Yahoo! 360'ı açtığını ilan etti.

Kullanıcının kendi sunucusuna kurarak çalıştırdığı blog yazılımlarında WordPress liderdir.

Son olarak 2007 yılında da, Tim O'Reilly Blogger's Code of Conduct fikrini ortaya atmıştır.

Blog türleri

Kişisel

Bu tür bloglar çok fazla deneyimi olmayan kişilerin bile kullanabileceği ve sayfalarını düzenleyebileceği yapıdadır ve daha çok günlük olarak kullanılırlar. Kişilerin günlük yaşamda yaşadıkları olayları, karşılaştıkları durumları okurlarıyla paylaşmasını sağlar. Bloglarda en fazla rastlanan türdür.

Temasal

Sadece belirli bir alanda yazılan gönderilerin yer aldığı, belirli bir konuda uzman kişilerin yazdığı ve düzenlediği bloglardır. Politika, pazarlama, yemek, internet, ekonomi, tasarım, fotoğraf, programlama dilleri ve benzeri konularda odaklanmış bloglar bulunmaktadır. Türkçe olarak yayınlanan bloglarda en fazla ilgiyi yemek konulu bloglar çekmekte, sayı olarak ise bilgisayar blogları göze çarpmaktadır.

Topluluk

Üyelik sistemine sahip olan ve bu üyelerin yazdıkları gönderilerden meydana gelen bloglardır. Komünite olarak da adlandırılan bu türdeki blogların çoğu kendi sunucularındaki blog yazılımını kullanmaktadır. Tarihsel olarak ise, LiveJournal'da oluşan bir kültür mirasını devam ettirmektedirler..

Şirket

Şirketlerin kendileri ile ilgili haber ve duyurularını daha samimi bir şekilde halka açtıkları bloglar dünyada ve iş hayatında giderek önem kazanmaktadır. Türkiye'de az sayıda olsa da bazı şirketler şirket bloglarını hizmete sunmaya başlamıştır. Aslında yeryüzündeki akım, şirketin doğrudan değil, samimi karakterdeki bazı çalışanların desteklenmesi yoluyla bloglamaktır. Hatta en ünlü şirket bloglarını tutan Microsoft çalışanları, samimiyetlerine inandırmak için arasıra rakip firmaların ürünlerini de övmekte, reklamını yapmaktadır.

Türkçe bloglar

Blog dünyada çok önemsenen ve ciddiye alınan bir kavram olmasına rağmen, Türkiye'de 2005 yılına kadar çok fazla farkedilmiş değildi. Mayıs 2005 tarihinde Google'da Türkçe sayfalarda "blog" kelimesi 65.400 kez yer alırken, Mayıs 2006'da bu sayı 5 milyona yaklaşmış, Mayıs 2008'de ise 10 milyonun üzerine çıkmıştır.[1]

Blogger.com'dan hizmet alan Türkçe blog sayısı 2004-2005 yılları arasında oldukça fazla iken, bugün bu sayı hemen hemen hiç artmamaktadır. Çünkü Türkçe olarak hizmet veren blog barındırma siteleri, üyelerine en az Blogger.com kadar iyi hizmet vermektedir. Türkçe barındırma sitelerinin artması, doğal olarak açılan Türkçe blog sayısını arttırmıştır ve Türkçe konuşan insanların blog kültürüne akın etmesini sağlamıştır.

2005 yılında hizmet vermeyen başlayan Türkçe blog servisi Blogcu.com, 2 sene içinde 300 bin üyesi ile Türkiye'de en çok okunan 13. internet yayını olmuştur. Blogcu dışında başka birçok yerli blog servisi hizmete açılmıştır. Bunların arasında Mynet Blog, Milliyet, Habertürk, Vatan gibi yayın organlarının blog servisleri ve Doğan grubu ortaklığıyla 2006 ortasında yayın hayatına başlayan ve 725 bin blogu, 1 milyon 300 bin üyesi bulunan Azbuz.com da bulunmaktadır.

İyi Bir Blog Nasıl Olmalıdır?

Milyonlarca internet kullanıcı hergün milyonlarca websitesini dolaşıyor. Yapılan araştırmalara göre kullanıcıların aynı siteyi tekrar ziyaret etme oranı ise %4. Bir sitenin bu dilim içerisinde yer almasındaki en büyük etkenin ise blog dizaynının güzel olduğu da bu araştırmalarda ortaya çıkan bir sonuç. Burada sizler için iyi bir blog dizaynı nasıl olmalıdır sorusuna cevaplar aradık.

1- İçerik Bir Konu Üzerine Odaklanmalıdır.
Sitenizin içeriğini iyi bilgiye sahip olduğunuz bir alanda oluşturmalısınız çünkü kullanıcılar bu tip sitelerde daha fazla vakit geçiriyorlar. Yoğunlaşacağınız bir konu hakkında kullanıcıları hoşnut edecek makaleler yazarsanız mutlaka geri dönüşümü yakalarsınız.

2- Ziyaretçilerin Rahatlıkla İstediklerine Ulaşabilecekleri Bir Yerleşim
Ziyaretçilerin büyük bir bölümü arama motolarlarından gelir ve sitenize geldiğinde değişik arayışlar içinde olabilir. Eğer onların istediklerine rahatlıklar ulaşabilmelerini sağlayabilirseniz muhtemelen bir dahaki arayışlarında ilk tercihleri sizin siteniz olacaktır. İçeriğin tamamını anasayfada sergilemek yerine sitenize direkt arama motorundan herhangi bir konu üzerinden gelecek olan kişiler için yan menülere son konular, en çok okunanlar ve arama yapabilecekleri bir site içi arama motoru koymalısınız.

3- Sayfa Yükleme Zamanı Kısa Olmalıdır
Zaman her ziyaretçi için önemli bir unsurdur bu yüzden sitenizdeki sayfaların yüklenme zamanını çok kısa olacak şekilde ayarlamalısınız. Unutmayın ki internet dünyasında milyonlarca rakibiniz var ve sitenizin hızlılığı sayesinde bir çoğunu geride bırakmanız içten bile değil.

4- İçerik En Üstten Başlamalıdır
Kendi gözlemlememe dayanan bir kriter bu. Bildiğiniz gibi Google kullanıcıların isteklerini karşılama amacını ilk surada tutan siteleri her yönden mükafatlandırıyor. Günümüzde ben de dahil olmak üzere birçok webmaster arkadaşın düştüğü hata ise konunun başlangıcına reklamlar yerleştirmek. Bunlar göz yoran ve ziyaretçilerin gördüklerinde pekte hoşlanmayacakları şeyler.

5- Ziyaretçiler İçin Hatırlanabilir Olmalıdır
En önemli kriterler arasında gösterebileceğim bir etken. Eğer bir ziyaretçini sizi tekrar hatırlamasını istiyorsanız internet dünyasındaki diğer sitelerden bir farkınız olmalı. Bu konuda yapılan en büyük hata ise ücretsiz tema kullanımı. Ücretsiz bir temayı sizinle beraber binlerce webmaster sitesinde kullanıyor bu yüzden ziyaretçinin sitenizi karıştırması da büyük bir olasılık. Kendi temanızı yaparak veya ücretli bir tema kullanarak bu sorunun önüne geçebilirsiniz.

6- Reklam Çöplüğüne Dönüşmemelidir
Ziyaretçilerin sitelere gelme sebebi aradıkları herneyse onun hakkında bilgi almaktır. Reklamların her köşeye yerleştirildiği bir sitede içeriği bulmak samanlıkta iğne aramak deyimindeki kadar zordur. Sizce böyle bir siteye ziyaretçinin tekrar gelme olasılığı var mıdır? Bence imkansız.

7- Her Tarayıcıya Uygun Olmalıdır
Günümüzde ziyaretçiler neredeyse 3-4 tarayıcı kullanıyor. Eğer siteniz bunların herhangi birtanesinde sorun veriyorsa muhtemeler ziyaretçi kaybın yaşayacaksınız. Bu yüzden acilen websitenizin tarayıcılarda nasıl çalıştığını test etmelisiniz.

8- Tasarımda İyi Renk Seçimi
Göz zevkine hitap eden herşeyin diğerlerine göre bir avantajı vardır. Sitenizi tasarlarken seçeceğiniz renkler ziyaretçileri hoşnut ederse kazanan siz olursunuz. Kullanacağınız cırtlak renkler veya psikolojik açıdan insanları rahatsız edecek renkler sitenizin tercih edilirliğini azaltır.

9- Yazıların Okunulabilirliği Kolay Olmalı
Bu kısım bloğun formatından çok tema tasarımıyla alakalıdır. Unutmayın ki birçok ziyaretçi sitenizdeki yararlı bilgileri yazdırıyor. Bu yüzden içeriğinizin formatı iyi olmalıdır. Kalın yazılar, beyaz arkaplan, listelenmiş yazılar kullanarak ziyaretçilerinizi hoşnut edebilirsiniz.

10- Önemli Konuları Göz Önünde Tutun
Kullanıcıların sitenizde kalmasını sağlamanın en önemli yöntemlerinden bir tanesi de önemli konuları göz önünde sergilemektir. Böylece kullanıcılarda merak uyandırıp o konuları da okumaları sağlanabilir. Örneğin "Fobi" içeriğine sahip bir sitenin üst kısmında yada yan menüsünde "Fobilerin Listesi" başlıklı bir konuyu sergilemesi gibi.

adsense reklamını yerleştirmenin ip uçları

1. Reklamlarınızı sayfanın üstünde gösterin.Reklamları sayfanın kaydırılmadan görülebileceği bir kısmına yerleştirmek reklamların ziyaretçileriniz için daha kolay okunur olmasını sağlayacak ve tıklanma potansiyelini artıracaktır.2. Farklı reklam biçimlerini deneyin.Tüm web sayfaları birbirine benzemez, bu yüzden web sayfalarınıza uygun olanı bulmak için farklı reklam biçimleri kullanmayı deneyin. AdSense yayıncılarının seçmeleri için birçok reklam biçimi sunuyoruz. Her biçimin örneğini Reklam Biçimleri sayfamızda görebilirsiniz.3. Reklam renk kombinasyonlarını özelleştirin.* Reklam üniteleriniz için özel renk kombinasyonları kullanmayı deneyin. Böylece reklamlarınızın metin, arkaplan ve çerçeve renklerinin web sitenizle uyumlu olduğundan emin olabilirsiniz. Kendi renk paletleriniz oluşturmak için geniş renk yelpazemizi kullanabilir veya 20 öntanımlı kombinasyondan birini seçebilirsiniz. Renk paletlerini kullanırken şunları yapmanızı öneririz:o Reklamın arkaplan rengini sayfanızın arkaplan rengiyle aynı veya benzer yapın.o Reklamın çerçeve rengini sayfanızda kullandığınız bir renk olarak seçin.o Reklamın başlığının rengini sayfa metninizin rengine yakın yapın.o Reklam adresinin rengini sayfanızdaki linklere yakın yapın.* Ayrıca aynı anda 4 farklı renk paletini kullanmayı seçebilirsiniz.* Reklam renklerinizi ve renk paletlerinizi düzenleme hakkında daha fazla bilgi alın.4. Google botunun site içeriğinize erişmesine izin verin.AdSense potansiyelinizi artırmak için site içeriğinizin içerik tarayıcımız tarafından ulaşılabilir olması önemlidir. Sitenizdeki bazı mekanizmalar tarayabileceğiniz ve reklam oluşturmada kullanabileceğimiz içerik miktarını kısıtlayabilir:* RobotsBir robots.txt dosyanız varsa, dosyayı silin veya dosyanın başına aşağıdaki iki satırı ekleyin:User-agent: Mediapartners-Google*Disallow:Bu değişiklik botumuzun site içeriğinizi tarayabilmesini sağlar, böylece size içeriğinizle ilgili AdWords reklamlarını sunabiliriz.* ÇerçevelerSayfanız çerçevelerden oluşuyorsa, içerikle ilgili reklamların sunulabilmesi için AdSense reklam kodunu içeriğin yer aldığı çerçeve yerleştirin. Reklam kodunu boş bir çerçeveye veya sadece grafik veya dinamik içerik içeren bir çerçeveye yerleştirmek, içeriği taramamızı ve hedeflenmiş reklamlar sunmamızı engelleyecektir.Ayrıca, çerçeveli sayfalar için reklam kodu oluştururken Reklam düzen kodu sayfasında Çerçeveli sayfa kutusunun işaretli olduğundan emin olun.* Giriş/Onaylama gereksinimleriAdSense reklam kodunu erişim için bir hesap veya şifre gerektirmeyen web sayfalarına yerleştirin. Google tarayıcıları kullanıcı adı ve şifre isteyen sayfaları indekslemek için optimize edilmemiştir, bu nedenle bu sayfalara içerikle ilgili reklamlar sunulamaz.5. Sitenizde görünmesini istemediğiniz reklamları filtreleyin.* AdSense size hesabınızın Ayarlar bölümünden bir URL filtre listesi oluşturma imkanı sunar. Filtre listenize eklediğiniz adreslerden gelen reklamlar web sitenizde görünmeyecektir. Bu, sayfalarınıza rakiplerinizin ve diğer istenmeyen reklamların sunulmasından kurtulmanın hızlı ve kolay bir yoludur. Filtre listenize eklediğiniz adreslerden gelen reklamlar web sitenizde görünmez, fakat siteleri filtrelemenin sayfalarınızda görünecek reklam sayısını düşürerek potansiyel kazancınızı azaltacağını unutmayın.* URL filtre listesi oluşturma hakkında detaylı açıklamak için lütfen buraya tıklayın.* Lütfen adresini görmek için hiçbir reklama tıklamayın. Bu, sistemimize hileli tıklama olarak kaydedilebilir. Gerçek adresi bulmanın en iyi yöntemleri için SSS™mizi okuyabilirsiniz.6. AdSense reklamlarını metinle dolu sayfalara yerleştirin.AdSense reklam kodunu sitenizdeki genel olarak metin içeren sayfalara yerleştirin. Bir sayfanın içeriğini belirlemek için sadece metinlerden yararlanırız. Bu yüzden, Google™ın hedefleme teknolojisi sıkça güncellenen sayfalara reklam hedeflemek için optimize edilmiş olsa da, resim ağırlıklı veya Macromedia Flash gibi dinamik medya içeren sayfalara içerikle ilgili reklamlar sunamayabiliriz.7. Basit ve temiz sayfalar oluşturun.Ziyaretçiler genelde bir dakikadan az bir sürede sayfayı gözden geçirirler. Ziyaretçilerinizin aradıklarını kolayca bulabileceklerinden ve ilgisiz şeylere boğulmayacaklarından emin olun. Okunabilirlik, temiz navigasyon ve yüklenme hızı iyi tasarlanmış bir web sitesi demektir.Font renklerinizin arkaplan renginiz üzerinde kolayca okunabildiğinden emin olun. Gözleri yormayan bir font boyutu seçin, ve sitenizin kolay anlaşılabilmesi için nokta imleri veya yatay çizgiler gibi simgeler kullanın. Ek bilgi için aşağıdaki Google arama terimlerini kullanabilirsiniz:Web sitesi tasarım ipuçlarıEtkin web site navigasyonuWeb tasarımı okunabilirliği8. Performans takibi için kanallı kullanın.Kanallar sayfalarınızın performansını takip edebilmeniz için mükemmel bir yoldur. Sayfalarınızı AdSense için optimize etmeden önce ve sonra, büyük afişlerinizin kulelerinize karşı nasıl gittiğini görmek veya bir alan adını diğeriyle karşılaştırmak için onları kanallara ayırın. Renk seçimlerinizin tıklama oranınızı nasıl etkilediğini bile görebilirsiniz. Kanallar hakkında daha fazla bilgi almak ve başlama hakkında açıklamalar için kanallar hakkındaki SSS'mizi okuyun.Herhangi bir sorunuz, yorumunuz veya öneriniz varsa bizimle iletişim kurun.* Yorumlarınız, önerileriniz ve genel destek sorularınız için lütfen adsense-tr@google.com adresinden destek ekimizle iletişim kurun.* Teknik destek için lütfen adsense-tr@google.com adresiyle iletişim kurun.




Adsense Hesabınızın Kapatılmaması İçin – 1

Adsense başvurunuzu tamamladınız ve hesabınızı aktif hale getirdiniz. Bundan sonra aynı Adsense hesabınızı ve HTML kodunuzu bütün sitelerinizde kullanabilirsiniz. Fakat bu, legal bir site ile başvurunuzu tamamlayıp, Adsense kodunuzu illegal sitelerde kullanabileceğiniz anlamına gelmiyor. Adsense reklamı içeren sayfalar belli periyotlarda Google robotları tarafından alınıyor ve "insan" denetçiler tarafından denetleniyor. Adsense sözleşmesine aykırı durumlarda uyarı e-mail'i gönderilebileceği gibi, uyarı olmaksızın hesabınız bir daha açılmamak üzere kapatılabiliyor.Adsense internet yayıncılığınız boyunca en büyük gelir kaynağınız olabilir. Tahmin edemeyeceğiniz kadar çok paralar kazanabilirsiniz. Bu yüzden en büyük korkunuz, Adsense hesabınızın kapatılması olmalı. Bunu engellemek için her türlü çabayı sarfetmelisiniz. Çünkü hesabınız bir defa kapatılınca geri dönüşü olmaz. Sayfalarınızda reklamları koyduğunuz bölgeye "Sponsorlar" ya da "Reklamlar" dışında hiçbir başlık atmayın. Sayfa içeriğinde ziyaretçilerinizi reklamları tıklamaya telkin eden ifadeler kullanmayın. Sayfalarınızda belli tür reklamlar görünsün diye anahtar kelime grupları veya alakasız metinler vs kullanmayın. Zemin rengiyle aynı renkte yazılmış görünmez yazılar kullanmayın.

Adsense hesabımızın devamlılığı için dikkat etmemiz gerekenlere kaldığımız yerden devam edersek…Başkalarıyla ortak kullandığınız bir bilgisayardan Adsense hesabınıza girmeyin. Aksi taktirde, aynı bilgisayardan başka biri reklamınızı tesadüfen tıklarsa, sistem sizin kendi reklamınızı tıkladığınızı düşünebilir.Adsense hesabınıza girdiğinizde, reklam tıklama sayısında olağandışı artışlar tespit ederseniz, hemen Google'a bunu e-mail ile bildirin. Bu durumla ilginiz olmadığını, aşırı tıklamaların geçersiz tıklama olup olmadığının incelenmesini, eğer geçersizlerse hesabınızdan düşülmesini istediğinizi bildirin. Siz bildirmezseniz Google kendinizin yapay tıklama yarattığınızı düşünüp hesabınızı kapatabilir.Herhangi bir sayfanızda 3'den fazla reklam ünitesi bulundurmayın. Çok az içeriğe sahip ya da içeriği olmayan sayfalara hiç reklam ünitesi koymayın.Küçük ya da büyük çaplı olsun, kesinlikle hile yapmaya kalkışmayın. Kurallara uymayan sitelerde geçici bir süre bile Adsense reklamı yayınlamayın. Hatırlatma olarak; asla kendi sitenizdeki reklamlara tıklamayın. IP'niz değişse bile kolayca tespit edilirsiniz ve Adsense programından atılırsınız.Başkalarının sizin reklamlarınıza kötü amaçlarla ardarda defalarca tıklamasından da fazla korkmayın. Google bunu da tespit edip bu tıklamaları hesabınızdan düşecektir. Siz yine de böyle bir durum farkederseniz Google'a e-mail ile bildirin yeter.Bizler Türk olarak, Adsense hesabımızı açık tutmak için diğer ülkelerden daha fazla çaba sarfetmek durumundayız. Adsense hesabı kapatılan ne kadar Türk olduğunu hepimiz biliyor ve duyuyoruz. Bunun sebebini tam olarak bilemesek de, bizim kategorimizde ülkelere, gelişmiş ülkelere oranla daha az musamaha gösterilebileceğini düşünebiliriz.

google reklamlarından ne kadar kazanırım?

İçerik sayfanızda gösterebildiğiniz reklamlar, her bir tıklama için fiyatlandırma (CPC) reklamlarıdır. Bu, reklamverenler sadece kullanıcıların bu reklamlara tıkladığı zaman ödeme yapacaklar demektir. Web sitenizde yer alan reklamlara yapılan tıklamalar için toplam ödemenin bir kısmı size verilecektir. Google AdSense üzerinden sunulan kazanç oranını bildirmememize rağmen, hedefimiz, yayıncıların diğer reklam ağlarından elde edebilecekleri miktarda ya da daha fazla kazanç elde etmelerini sağlamaktır.
Ne kadar kazanacağınızı öğrenmenin en iyi yolu reklamları göstermeye başlamaktır. Herhangi bir maliyet veya mecburiyet yok ve başlamak çok kolay ve hızlı. AdSense'e alttaki adresten hemen kayıt olabilirsiniz.
Reklamları sitenizde çalıştırmaya başlar başlamaz, https://www.google.com/adsense adresinde yer alan Google AdSense hesabınıza istediğiniz an girerek kazancınızı görebilirsiniz. 'Raporlar' sekmesi sayfa izlenimlerini, reklam tıklamalarını, tıklama oranını, ortalama ve toplam kazançları göstermektedir. Bu sayede programın ne derece başarılı olduğu hakkında fikir sahibi olabilir, zaman içinde ne kadar kazanabileceğinizi tahmin edebilirsiniz.
Başvurunuzu tamamlayın ve gönderin, ve e-posta adresinizi onaylamak için Adsense'den bir e-posta bekleyin.E-posta adresinize bir mail gelecek. E-posta adresinizi onayladıktan sonra başvurunuz incelenecek 2-3 gün içinde size Google Adsense tarafından dönüş yapılacaktır.. Başvurunuz onaylanırsa, AdSense hesabınıza giriş yaparak hemen kodları almaya ve programdan kazanmaya başlayabileceksiniz.

google adsense banlanma nedenleri

google grubu sakın hafife almayın. önceleri her şey yolunda gidiyormuş sanırsınız. ama ödeme tarihi yaklaştığında siteleriniz kontrol edilir ve kurallara uymazsanız kesinlikle hesabınız durdurulur ve o güne kadar kazandığınız paraları kaybedersiniz. . bu nedenle kesinlikle aşağıdaki altın kurallara riayet ediniz..



1- Kendi reklamına tıklamak.2- Google reklamlarını frame sayfa olarak kullanmak.3- Bir sayfada iki ayrı üyeye ait reklam kodları kullanmak.4- Bir sayfada aynı boyutta iki Adsense reklam ünitesi kullanmak.5- Sayfa içerisinde ilgisiz anahtar kelimeler kullanarak o kelimelere yönelik reklamlar çıkmasını sağlamak.6- Adsense reklamlarını yayınlandığı sayfaya autosurfle ziyaretçi sağlamak.7- Bir kişinin çift adsense hesabı açması.8- Spam yaparak adsense reklamlarına tıklanmasını sağlamak.9- Ziyaretçileri reklamlara tıklamaya özendirme amaçlı, "sponsora tıklayın" "sitemizi destekleyin" tarzı ifadeler kullanmak.10- Sitenin ziyaretçi sayısına bağlı olarak bile olsa reklamlara tıklanmada ani astronomik artışlar.Bu maddenin açılımı arkadaş ve dostlara site adresinizi verip bunların tıklamasını sağlamak olarak belirtebiliriz.11- Aynı bilgisayardan tekrarlanan çok sayıda tıklama.Bu ise kısa zaman aralığında aynı adsense hesabına bağlı reklamlara tıklaması sonucu gerçekleşecek bir durumdur.Ancak kötü amaçlı birisi sizin sitenize gelip bu görüntülenen reklamlara tıklasa bile sizi hemen banlayacaklar demek değildir.Bu tıklamalar zaten google adsense tarafından belirlenip geçersiz sayılmaktadır.Ama siz yine de bu şüphelendiğiniz tıklamaları email yolu ile rapor ederek bu tıklamaların sizden kaynaklanmadığını ve kontrol edilip gerekirse geçersiz sayılmasını isteyebilirsiniz.Bunu yapabilmek için ise reklam kodlarınızı oluştururken kanal teknolojisini kullanmış olmanız gerekir.12- Program tarafından desteklenmeyen türden bir web sitesine kodları eklemek.(muhabbet siteleri, alan adı depolama veya cybersquatting üzerinden kullanıcı trafiği çeken siteler, alan adı satın alma siteleri, gizleme ya da çerçeveleme kullanan siteler, gizli içerik ya da aşırı anahtar kelime içeren siteler vs.)13- Bir sayfada gösterilebilir reklam ünitesi sayısı ile ilgili kurallara uymamak.Bu ise üç adet reklam ünitesi ile sınırlıdır ve aynı boyutta iki farklı reklam aynı sayfa içerisinde gösterilemez. görüntülenemez.14- İçerik tabanlı olmayan sayfalara Google reklamı yerleştirmek.15- Pop-up ve e-mailde google reklamları göstermek.16- Google reklamlarının yeni sayfada açılmasını sağlamak.17- Google kodlarında değişiklik yapmak.18- Google reklamlarını kullandığınız sayfada diğer firmaların içerik tabanlı reklamlarını kullanmak.19- MP3, video, haber grubu ve resim sonuçları içeren web sayfalarında reklam yayınlamak.20- Küfür, yasadışı içerik, şiddet, ırk ayrımı, nefret, hack, crack, uyuşturucu, porno, kumar, aşırı reklam, silah satışı, bira veya ağır alkollü içeceklerin satışı, tütün ürünlerinin satışı, ilaç satışı içerikli sitelerde google adsense reklamı yayınlamak.21- İngilizce sitede çıkan reklamlara Türkiye ağırlıklı tıklamalar yapılması.22- Sadece reklam gösterimi için hazırlanmış sayfaya Google reklamı yerleştirmek.23- Adsense reklamı yayınlanan sayfada autohits sitelerinin tanıtımını yapmak.24- Google adsense reklamlarına tıklayan yazılımlar kullanmak.25- Proxy kullanarak adsense hesabınıza girmek.26- Adsense reklamlarını aşırı reklam olan sayfalarda yayınlamak.27- Google reklamlarını telif haklı ürünlerin dağıtımı ile alakalı olan sayfalara yerleştirmek.

adsense kullanıcılarına tavsiyeler

O gün, bugündür, websiteleri, reklamlar için ucuz ve efektif bir kanal oldu birçok reklamveren için. Websiteleri, efektif bir kanaldı çünkü yazılı basın ve TV reklamlarından farklı olan bir kısmı vardı: aktivite-tabanlı ölçülebilirlik. Geleneksel basında, reklamverenler, reklamın efektifliğini, gösterim rakamına bağlıyordu, yani kaç kişi reklam verilen dergiyi okudu? ya da TV programını seyretti? sorularının cevapları ile ölçüm yapılıyordu. Fakat web içinde, ölçülebilirlik, yalnızca gösterimle ilgili değil, bu reklamı gören kişinin, o reklam ile gerçekten ilgilenip, reklama tıklaması ile de ilgili. Yani web reklamları kolayca ölçülebiliyor.
1994'den bu yana birçok şey değişti. Website sayısı değişti (şu an 100 milyon websitesi var dünyada); websitelerini ziyaret edenlerin sayısı değişti (1 milyar kişi İnternet kullanıyor) ve en önemlisi bugün ABD'deki bütün reklamların yüzde 8'i İnternet üzerinden yapılıyor ve bu rakamın dolar olarak karşılığı 20 milyar dolar.
Fakat bir şey daha değişti bütün bunlar olurken… Reklamverenler, web içinde neyin önemli olduğunu unuttu. Bir anda kocaman reklam afişleri web sayfalarını süsler oldu… zıplayan hoplayan küçücük reklam pencereleri ile doldu masaüstlerimiz. Eğer reklam yayıncıları, aynı davranışı, televizyon ve yazılı basın içinde gerçekleştirselerdi acaba nasıl bir tepki alırlardı çok merak ediyorum? Fakat beklenen tepki başka türlü geldi web içinde. Web kullanıcılarında teknolojik bir hastalık başladı: reklam körlüğü. Bu, web içinde neyin önemli olduğunu unutan reklamverenlere bir tepkiydi neredeyse.
Webin özü tekst, yazı, içerik. Bizler anlatmak istediklerimizi, kullanıcıların bulmak istediklerini "yazı" ile sunuyoruz. Web, yazılı medya. Zaten o meşhur "intro'yu geç" linkleri kanıtlamadı bunu birçok kişiye? İçerik halen kral. Kral olan başka bir şey daha var, o da "bağlam" (context). Bu nedenle, websitelerinin çalışıma şeklini anlayan; kullanıcıların içinde bulunduğu durumu anlayan ve bu durumu hedefleyen reklamlar başarılı bir şekilde, -o hepimizi sinir eden, bir zamanlar her sitede gördüğümüz "hedeflenmemiş" reklamların yerini almaya devam edecek. Bu site de dahil olmak üzere.
Gerçeği söylemek gerekirse, Google reklamları konusunda çok bilgili değildim ama bu konuda çok bilgili ve geçimini Google reklamlarından sağlayan ve hayatı, Google reklamları, bu reklamları güçlendirmek ve daha da verimli yapmak ile geçen (bir sitesi bile yok bu kişinin), arkadaşım Jason'dan yardım aldım. İşte Jason'ın benim ile paylaştığı ve benim de sizlerle paylaşmak istediğim birkaç Google reklamı tavsiyesi:
Google reklamlarını hazırlarken, reklamlar içindeki renklerin, sitenizin renk paleti ile birebir uyumlu olmasına dikkat edin. Özellikle arkaplan ve link renkleri.
Google reklamlarını sitenizin içine direk olarak harmanlayın. Reklamları içeriğin dışarısına taşımak ya da farklı görünmesi yerine, reklamları, içeriğin içine gömün.
Sitenize gelen kullanıcıların bir çoğu, sitenizi, onların akıllarında oluşan bir "hedef" ile arama sonuçları sayesinde buluyor. Sunduğunuz içerik onların hedeflerini karşılamıyorsa, karşılayan başka bir siteye gideceklerdir. Bu nedenle, sitenizde sizin içeriğin vermediği fakat kullanıcının hedefini karşılama ihtimali yüksek diğer sitelerden oluşan "bağlantı birimleri" kullanın.
Google reklamlarını, sitenizin en üst kısmına ya da sağ sütuna koymayın. Birçok kullanıcı, sitenize bir hedef ile geliyor ve bu hedefi, onlara sunduğunuz içerikte arıyor. Bu nedenle kullanıcılar, çoğu zaman sitenizin üst ve sağ kısmını neredeyse tamamen görmezlikten geliyor.
Eski ve geleneksel web reklamlarına birçok kullanıcı alıştı ve bunları görmezden gelme konusunda uzmanlaştı. Web, yazılı medya. Onlara tekst içeren reklamlar verin. Banner, resimli afiş türü reklamlardan uzaklaşın.
"Hedef reklam, hedef reklam, hedef reklam"… Sitenize kimler geliyor? Hedef kitleniz, okurlarınız ne ile ilgileniyor? Acaba sitenize, yeni çıkan PlayStation oyunu hakkında bilgi almak isteyen 15 yaşındaki bir okur "ev sobaları" reklamı ile ilgilenir mi? Elinizden geldiğince sitenizde çıkan reklamları gözden geçirip, hedef kitlenize uymadığını düşündüğünüz reklamları, Google reklamların "Rekabetçi Reklam Filtresi" yoluyla filtreleyin.
Google reklamın size verdiği Kanallar aracını ve MyBlogLog sitesini ya da diğer istatistik sitelerini kullanarak, sitenize koyduğunuz hangi reklamın, ne kadar başarılı olduğunu takip edin, ölçün.
Değişiklik yapmaktan çekinmeyin! Yukarıdaki araçlardan aldığınız sonuçların yardımıyla, sitenizde değişiklik yaparak, sitenizde yer alan reklamların başarısını test edin, yeniden değiştirip, yeniden test edin.
Sitenizin ana amacı reklam geliri sağlamak değil, kullanıcıların geliş amaçlarına ve geliş hedeflerine yardımcı olmak olmalı. Sitenizi, reklam sirkine döndürmeyin! Reklamlarınızı gözlemleyin, test edin ama ana isiniz olan kullanıcı memnuniyetini ana hedef olmaktan çıkarmayın.
Dünyadaki en başarılı ilk 5 şirketten biri olan Google'u ve çoğu doktora ve mastır derecesine sahip olan çalışanlarını aptal yerine koymayın! Yani hile yapmayın!
Peki bütün bunları uygularsanız ne kadar kazanacaksınız? Eğer Google reklamlarını sitenizde uyguluyorsanız, Google reklamları içindeki bilgileri harika blog Modern life is rubbish'in yazarı Stuart Brown'ın oluşturduğu, aşağıdaki forma girerek, bir yılda kazanacağınız parayı hesaplayabilirsiniz.
Kullanım şekli: Google reklam raporlarında, averaj bir günü bulun ve aşağıdaki form içinde sayfa gösterimleri, tıklamalar, sayfa TO (tıklama oranı) ve sayfa eCPM değerlerini değiştirin. Kolay gelsin......

seo bilgileri 1

1. Uzun Başlık: Sitenizin title kısmını gözardı etmeyin. Çünkü arama motoru optimizasyonunda en önemli rolu bu etiketlerin arasına yazacağınız kelimeler belirler. Tamamen sitenizin içeriği ile ilgili olmalı ve yeterince uzun olmalıdır. Sadece sayfanın başlığını değil sayfa ile ilgili anahtar kelimeleri de buraya dahil etmelisiniz. Burada yazacağınız bilgilerin sayfanın içeriğinde de bulunmasına dikkat edin! 2.Anahtar Kelime Seçimi: İkici bir önemli husus ise anahtar kelimelerdir. Sitenizin anahtar kelimeler bölümünü olabildiğince uzun yazın. Bir kelimenin bir kaç varyasyonunu yazın. Genellikle çoğul yazın çünkü aramalarda tekil yazılsa bile çoğul sonuçlar da çıkacaktır.3. Dinamik Başlıklar: Her sayfanızın başlığı aynı olmamalıdır. Her sayfanın kendine has başlığı olmalıdır.4. Spam den kaçının. Boş ve sadece anahtar kelimelerden oluşan anlamsız sayfalar oluşturmayın. Çünkü google bunu anladığında sandbox a düşersiniz ve siteniz bir daha google da indexlenmez.5.Arama motorlarına sitenizi manuel olarak kendiniz bizzat ekleyin. Bunun için hizmet veren bazı siteleri kullanmayın. Aksi takdirde sitenizi ban letebilirsiniz!6.Sitenizdeki resimlerde alt etiketini kullanarak açıklama yapın. Böylece arama motorlarında indexleniz.7. Link çiftliklerine yada arama motoru dostu olmayan sitelere link vermeyin. Ayrıca yasa dışı sitelere de link vermekten kaçının.

yapılan seo hataları

En çok yapılan SEO hataları, arama motoru optimizasyonunda en çok yapılan hatalar:
1. Title/title etiketinin ihmal edilmesi: En önemli ve en çok yapılan hatalardan biridir. Arama motorlarının çoğu için title etiketi önemlidir hatta eskiden arama motorları sadece bu bölüme bakıp geçerlerdi. Bu yüzden bu kısmı boş bırakmak bir yana, olabildiğince uzun tutmalı ve sayfayla ilgili anahtar kelimeler yerleştirmeliyiz.
2. Alakasız Anahtar Kelimeler: Bazı webmasterlar alakasız anahtar kelimelerle siteye ziyaratçi çekmeye çalışırlar. Bu şekilde gelen ziyaretçinin size hiç bir faydası yoktur. Diyelim ki bilgisayarlarla ilgili bir siteniz var ve siz britney spears yazarak ziyaretçiyi sitenize çektiniz. Bu ziyaretçi sitenizde çok fazla durmayacaktır üstelik size karşı bir antipati besleyecektir. Ayrıca google ın bu olayı anlayıp spam olarak değerlendirmesi riski de var.
3.Spamming: Aynı kelimeleri title body ve metatag larda sürekli tekrar tekrar kullanmak hem etik dışıdır hem de gittikçe zekileşen arama motorları açısından bir risktir. Banlanma ve sandbox a düşme ihtimali çok yüksektir.
4.Görünmeyen Yazılar ve Linkler: Bazı uyanık webmasterlar ziyaretçiye görünmeyen ancak arama motorlarına görünen yazılar ve linklei sitelerine koyarlar. Arama mtorları bunu spam olarak değerlendirmektedir ve sürekliban yeme ihtimali vardır.
5. Yasadışı Sitelere Verilen ve Onlardan Alınan Linkler: Dış sitelerden alınan linkler pagerank açısında önemlidir ve aramalarda üst sıralarda çıkmanızı sağlar ancak kötü içerikli sitelerden alınan linkler tam ters etkiyi yaratırlar. Bu yüzdenbundan kaçınmakta fayda var.
6. Geçersiz HTML Kodları : Gözardı edilmemesi gereken bir konudur. Siteniz çok iyi bir içeriğe sahib olsa bile, kodlama da hata varsa bu stenizin yavaş açılmasına ve arama motorlarından eksi puan almanıza neden olur.
7. Sayfada Çok Fazla Resim Barındırmak: Arama motorları yazı tabanlı browserlar gibi sitenizi görür. Bu nedenle resimlerin seo ya hiç bir fydası olmaz ütelik sitenizi yavaşlatır. Bu yüzden flash ve resimleri olabildiğince az kullanmak gerekir

Google sandbox nedir nasıl kurtulurum

Google sandbox yeni sitelerin yerleştirildiği iddia edilen bir filtredir. Bunun sonucu site en önemli keyword (anahtar sözcük) ve keyword tümcelerine karşılık iyi ranking (sıra) alamaz. Sitenin kaliteli içeriğe, bol gelen linke ve güçlü google pagerank değerine sahip olmasına rağmen site bunun aksine sandbox etkisinde kalır. Sandbox siteler için fiili bir deneme süresi şeklinde rol oynar. Bunun muhtemel amacı spam sitelerin çabucak yükselmesini engellemek, onları cezalandırmak ve süreci bu şekilde devam ettirmektir.
Google sandbox teorisini bir cümleyle nasıl açıklarsınız?
Google sandbox etkisi yeni sitelerin bir deneme sürecine alınmasına benzetilebilir, böylece sitenin gelen linklerin ve içeriğinin tam hakkı verilmeden site arama sonuçlarında beklenenden daha düşük seviyelerde yer alır.

Google neden sandbox diye bir şey başlattı?
Google’ın sandbox diye yeni bir site filtresi başlatmasının arkasında yatan asıl neden, birçok sayıda satın alınmış linke sahip olan ve açıldığı tarihten itibaren yüksek sıralarda yer alan spam sitelerini durdurmaktır. Google başlangıç itibariyle bir sitenin yüksek sayıda link almasına oldukça şüpheli bakar ve bu linklerin doğal olmadığı hesaba katar. Diğer bir olasılık ise spam sitelerinin arama sonuçlarında yüksek sıralarda çıkmak için çeşitli taktikler uygulamaları ve yüksek sayıda satış yapmaları sonucunda google’ın hizmet anlaşma koşullarına ters düşerek bu siteler banlanır; ve aynı süreci sürekli olarak tekrar ederler. Bunun sonucunda, yeni siteler genelde google sandbox denen bir çeşit deneme sürecine alınırlar.

Ne tür siteler sandbox’a yerleştirilir?
Her türde sitenin sandbox’a yerleştirilebileceği gibi, bu problem genelde rekabet oranı yüksek keywordler için yüksek arama sonucu sıralamalarını arayan yeni sitelerde ortaya çıkmaktadır örneğin google reklamlarında sıkça rastladığımız uzaya giden ikinci insan kimdir, pusulayı kim icat etti gibi keywordler sık kullanılmaktadır.

- Sandbox’taki her bir siteye ayrı bir süre verilmektedir, ama bu şekilde yüksek rekabet yaşanan keywordlerde iyi arama sonucu hedefleyen siteler için bu sürenin muhtemelen daha uzun olmaktadır.

Bir site sandabox’da ne kadar süre kalır?
Sandbox’da kalma süreleri üç ile dört ay normal bekleme süresi olmakla beraber bir aydan altı aya değişim göstermektedir, daha az rekabet yaşanan aramalar için daha kısa sürelerde beklemeler yaşanmasıyla beraber hiper-rekabet yaşanan kelimeler için bu süre genelde altı ay olmaktadır. Çoğu arama keywordleri için en sık raslanan bekleme süresi üç aydır.

Sandbox’da değişim gösteren bekleme süreleri var mıdır?
Sandbox’da bekleme yüksek şekilde değişkenlik gösterir. Keyword için ne kadar çok rekabet gösteriliyorsa sandbox içinde kalma süresi de o kadar fazladır. Filtre zamanla yavaş yavaş etkisini azaltacak ve yaklaşık üç ay içerisinde moral bozan etkisinin çoğu kaybolacaktır. Tabii ki en fazla rekabet yaşanan kelimelerde etki altı ay boyunca tüm gücüyle kendini gösterecektir.

Sandbox içinde olduğumu nerden bileceğim?
Sandbox etkinliğinin kanıtı genelde iyi google pagerank değerine ve gelen linklere, ve bazı ikincil arama tümcelerinde güçlü arama sonucu sıralamalarına sahip olan sitelerin en önemli aramalarda ortalıklarda gözükmemesidir. Bu tarz koşullarda site muhtemelen sandbox’a atılmıştır.

Bunun sandbox etkisi olup bir google cezası omadığını nerden bileceğim?
Eğer bir site bir google cezası yüzünden ziyaretçi alamıyor ise, daha az önemli aramalarda dahi google arama sonucu sayfalarında çıkmaz. Ayrıca site hiç pagerank değeri göstermez ve hatta google toolbar’da sade gri bir bar gözükür.

Eğer websitem sandbox’a takılıp kalırsa, nasıl dışarı çıkartırım?
Sandbox’tan kurtulman için tek gereken zamandır. En önemli keywordlerinin rekabet düzeyine göre bu zaman bir aydan altı aya kadar değişkenlik gösterir, ki üç aydan dört aya kadar olan süreler normal süre zarfı olarak kabul edilmektedir. Bu esnada sitenizi geliştirmeye devam edin ve sandbox süresi sona erince hızlı bir şekilde yükselişe geçin.

Sitem sandbox’ta gömülü iken ne yapmam gerekli?
Siteniz sandbox’ın içindeyken keyword bakımından zengin taze içerik eklemenin ve yeni gelen linkler sağlamanın ideal zamanıdır. Gelen linkler eklemek ile etkisini göstermekte olan olası bir link filtresinden (dampening link filter) kaçınacağınız temin edilir. Siteniz sandbox’ın derinliklerinden kurtulduğu zaman bu linkler yeterince yıllanmış ve tüm pagerank ve link popülerlik değerlerini göstermeye hazır bir halde olacakalardır.

Sandbox’ta iken siteme içerik eklemeye devam etmeli miyim?
Siteniz sandbox içerisinde iken konunuz ile alakalı içerik eklemenin ideal zamanıdır. Daha fazla keyword bakımından zengin içerik eklemeye konsantre olun ve sayfa içi ve sayfa dışı faktörlerin varlığını unutmayın. Sayfa içi olarak başlık (title) taglarınızın en önemli keywordleriniz içerdiğinden emin olun. Bir site haritası ekleyin ve tüm sayfalarınızın linklerinin birbirlerine o sayfanın keywordlerini barındıran link metinleri kullanan linklerle bağlı olduğuna emin olun. Sayfa dışı olan link metinlerinin de linki alan sayfanın keywordlerini içerdiğinden emin olun. Sandbox’ta iken müsait olan site geliştirme zamanınızı boşa harcamayın. Filtre kaldırıldığı zaman geliştirilmiş olan siteniz arama sonucu sıralamalarında hak ettiği yüksek seviyelere ulaşacaktır.

Websiteme yeni linkler almaya devam edeyim mi?
Sandbox süreci sitenize link eklemek için ideal bir zamandır. Yeni eklenen linklerin etkisini direk göstermemesini sağlayan bir filtrenin de varolduğu iddia edildiği için sandbox sürecinde yeni linkler eklemek bu iki filtrenin de bir kerede atlatılmasını sağlar. Eğer iddia edildiği gibi yeni eklenen linklerin etkisi filtre tarafından gölgeleniyorsa bu linkler etkilerini tam olarak sitenin sandbox’tan çıktığı zaman gösterecektir. Gelen linklerin metin kısımlarında güçlü keywordlerinizin bulunduğundan emin olun ve farklı farklı keyword kombinasyonları ile linklerinizi çeşitlendirin.
Sandbox’tan daha hızlı çıkmanın bir yolu var mı?
Sitenizi sandbox’tan sadece zaman kurtarabilir. Sandboxta bekleme süresi keyword tümceleriniz rekabetliliğine göre değişiklik gösterir. Sandbox’tan çıktıktan sonra çabuk bir şekilde arama sonucu sayfalarında en üst seviyelere çıkmanın yolları olduğu söylenmektedir. Güçlü link metinleri (anchor text) ile güçlü gelen linklerin eklenmesi ve keyword bakımından zengin içeriğin eklenmesi sitenizi sandbox’tan çıkınca en yüksek seviyelere tırmandıracaktır. Bu etkinin sandbox deneme sürecinin sonunda kendini göstereceğine dikkat edin.

Sitem sandbox’tan çıktı ancak arama sonucu sıralamaları hâlâ düşük. Bu normal mi?
Sıralamalarınızın düşük olmasının birden fazla nedeni olabilir. Sandbox süreci sonunda ayakta kalabilen siteniz en önemli keywordleriniz için uzun bir zaman boyunca sıralamalarda değildi. Güçlü arama sonucu sıralamaları elde etmeniz için önünüzde uzun bir tırmanış ve yapacak çok şey var. Sitenizin sandbox’tan kurtulması ile muhtemelen gelen link, keyword bakımından güçlü link metinleri ve içerik sıkıntısı çekmektedir. Neyse ki bunların hepsi çözülebilir problemler ve siteniz arama sonucu sayfalarında yükselişine devam edebilir.

BACKLINK ARTTIRMA YOLLARI

DİZİNLERE EKLEME

En bilinen yöntemdir sitenizi dizinlere eklemek.En kolay ve kısa vadeli yöntem de budur. Çünkü ortalıkta bir sürü dizin var ve bununla da bitmiyor hangisine eklemenizin size daha yararlı olacağını söyleyen ve sizin için bunun listesini yapan siteler de var. Bu durumda sizin yapmanız gereken ilk şey sitenizi bulabildiğiniz her dizine kayıt etmek olmalıdır…

LİNK DEĞİŞİMİ

Link değişimleri de back-link almak için önemli bir yoldur. Bu durumda dikkat etmeniz gereken iki şey var. Birincisi elinizden geldiği kadar kendi sitenizin içeriği ile uzaktan veya yakından ilgili siteler ile link değişimi yapın. Sizin sitenizle alakası olmayan sitelerle ise size kısa zamanda bir şey kazandırmayacaksa link değişimi yapmayın. Yani burada pr değerinden ve ziyaretçi sayısından bahsediyorum.

SAĞLAM İÇERİK

Evet benim ve hemen hemen herkesin sevdiği bir yöntem. Güzel bir site yapın ve kaliteli bir içerik oluşturun. Eğer insanların hoşuna gideceek bir şeyler varsa ve sitenize link veriyorlarsa o site gerçekten işe yarar bir site demektir…

FORUMDA POST ATMAK

Bu başlığı atmakta çok kararsız kaldım fakat sonradan yazmaya karar verdim ve bunu açıklamak istedim. Forumda post atmaktan kastım şudur: “Bir foruma kayıt ol ve oraya katkıda bulun.”. Bunun anlamı bir foruma kayıt olup linkinizi bin defa spamlamak demek değildir. Bir çok forum size imza için bir alan verir. Siz de oraya linkinizi yazarsınız buyurun size back-link. Eğer forumda dürüst ve düzenli bir postçu olarak tanınıyorsanız bu size o back-linkten hit de alacağınız manasına gelir. Spam yapmak sizi amatör göstermekten başka bir şey yapmaz. Zaten aynı gün bir arama motoru botu linkinizi görmeden yöneticiler tarafından silinecektir.

RSS BESLEMESİ

Rss beslemeleri içeriğinizin başka sitelerde bir köşe bir bant halinde paylaşılmasını sağlar. Yani içeriğinizin bir başka sitede orjinal sayfanıza verilen bir link ,le yayınlanması demek back-link almanız demektir. ..

MAKALE EKLEMEK

Eğer bir konuyla ilgili bilginiz iyiyse bilginizin bir kısmını yazılara dökün yani yararlı makaleler yazın. Yayınladğınız ve altında linkinizin olduğu her makale sitenize bir adet back-link demektir. Ve makale yazmanın asıl güzel tarafı ise genellikle başkaları tarafından kopyalanır ve başka sitelerde yayınlanır bu da yeni back-linkler demektir…

BİZE LİNK VERİN KODU

Sitenizin bir yerinde “Sitemize link verin” kodu için alan oluşturun. Bu kod basit bir html kodudur ve insanlar sadece kopyalayıp kendi sitelerine yapıştırırlar. Fakat yaratıcı olun sadece yazıdan oluşan kodlar vermeyin yani ufak ve büyük bannerlar hazırlayın kullanmak isteyen kişinin seçeneğine bırakın.

LİNK SATIN ALARAK

Eğer paranız varsa size önereceğim son yöntem link satın almanızdır. Unutmayın madem parası ile satın alıyorsunuz o zaman muhakkak sitenizle ilgili bir başka siteden link alın yani size ya pr olarak yada ziyaretçi olarak veya en güzeli olan hem pr hem de ziyaretçi olarak dönemsine dikkat edin

google sitenizi nasıl indexler

Indexleme terimini belki ilk defa duyuyorsunuzdur. Bu yüzden bir açıklama yapalım. Buradaki indexleme arama motorlarının sizin sitenizi kendi veritabanına kaydetmesi demektir. Bu kısa bilgiden sonra Google'ın sitenizi nasıl indexlediğini yani veritabanına nasıl kaydettiğini açıklayalım.

Google arama motorunun 3 adet bilinen "bot" u vardır. Peki bot nedir? Bot arama motoru yazılımlarının bir parçasıdır. Sitenizin her sayfasına girer, kategorilendirir ve son olarak da veritabanına kaydeder.

Google'ın iyi bilinen 3 botu: Adsense Botu, FreshBot ve DeepCrawl...

Adsense Google'ın webmasterlar için sitelerinde içeriklerine göre reklam yayınlayıp para kazanabilecekleri bir sistemdir. Tahmin edeceğiniz gibi Adsense Botları bu reklamları yayınlayan siteler içindir. Sitenin içeriği değiştikçe veya yenisi eklendikçe Adsense reklamları içeriğe göre reklam yayınlamak için her değişmeden sonra 15 dk. içerisinde gelirler ve yeni yerleri indexleyip giderler.

Fakat bizi asıl ilgilendirenler FreshBot ve DeepCrawl botlarıdır...

Freshbot sitenizdeki en popüler ve yeni sayfalar ile ilgilenirler. Bunun bir veya binlerce olması önemli değildir. Amazon.com ve CNN.com gibi sitelerin sık sık güncellendiği ve çok talep aldığı Google tarafından fark edildiğinden beri bunun gibi siteleri her 10 dakikada bir ziyaret edip kaydeder. Diğer tipik sitelere bu botun uğrama sıklığı popülerlik ve güncelleme ile orantılı olarak 1 ile 14 gün arasında değişir.

Bir FreshBot sitenizi ziyaret ettiğinde sitenizdeki linkleri tek tek gezer ve onları bir veritabanına kaydeder. Bu sayede DeepCrawl sitenize geldiği zaman bu linkler ona yol gösterir ve işini yapmasına yardımcı olur.

DeepCrawl ise ayda bir sitenize uğrar ve sitenizdeki bütün bilgileri indexler. Bu sitenizdeki yeni bilgilerin Google sonuçlarında neden bir ay sonra çıktığının da göstergesidir...

google sponsor bağlantıları

Ziyaretçi sayısı fazla olan popüler web sitelerinin, belirli ücretlerle, web sitenizin reklamını kendi sitelerinde göstermesi Sponsor Bağlantıdır. Reklamlarınız, bu sitelerin Sponsor Bağlantı için tahsis ettikleri alanlarda yayınlanır ve ziyaretçileriniz oradan web sitenize ulaşırlar….


Tıklama Başına ödeme yaptığınız zaman, reklamlarınızın yayını esnasında tıklama aldığınızda ücretlendirilirsiniz. Başka bir anlatımla, reklamınız gösterildiğinde değil, sayfanız ziyaret edildiğinde ödeme yaparsınız
Fiyatlandırma, reklamınızın türüne ve hangi alanlarda gösterileceğine göre değişir. Sponsor Bağlantı sisteminde, Tıklama Başına ve Gösterim Başına maliyet yöntemleri bulunmaktadır.

Gösterim Başına ödemeler, yaygın olarak bannerların popüler sitelere yerleştirilmesi biçiminde yapılan reklamlarda uygulanan yöntemdir. Genellikle 1000 gösterim başına hesaplanır. Maliyeti daha düşük görünmekle beraber, önemli olanın sayfaya gelecek ziyaretçi olduğu düşünüldüğünde, Tıklama Başına ödeme sisteminin daha karlı olduğu açıktır.

Eğer bu işe verecek paranız yok ise google de bedava reklam vermenin en iyiy yolu seo yaparak üst sıralara çıkmaktır. Googlede reklam vermek yerine seo yapmak sizi biraz uğraştırır ve yinede aynı sonucu alamayabilirsini.


GOOGLE SPONSOR BAĞLANTI SERVİSİ (ADWORDS)

Dünyanın en fazla ziyaretçi sayısına sahip arama motoru Google, uzun yıllardır Sponsor Bağlantı alanında faaliyettedir. Google arama motorunda herhangi bir kelimeyle arama yapıldığında görüntülenen sonuçların sağ tarafındaki bölüm, Sponsor Bağlantı bölümüdür. Ayrıca doğal arama sonuçlarının üzerinde de reklam için ayrılmış bir alan bulunmaktadır.

Google Sponsor Bağlantı sisteminde; bulunmak istediğiniz kelimelerle arama yapan herhangi biri, sizi en iyi anlatan kısa bir metni ve web sitenizin adresini bu alanda görür. Tıklama Başına Ödeme ile çalışan bu sitemde, faaliyetlerinize ilgi duyan kişiler yani hedef kitleniz sayfanızı ziyaret ettiğinde ödeme yaparsınız.

Google Sponsor Bağlantı sistemi, web sitenizi müşterilerinizle en uygun fiyatla buluşturmakla kalmaz, buradan alacağınız hitle siteniz arama motorlarının sonuç sayfasında da yükselmeye başlar.

Neden Google da Reklam Vereyim?

Google daki reklamları etkili yapan etken, dünya genelinde-ki ülkemizde de böyledir- Google’ın 1 numaralı arama motoru olmasıdır. İnternet kullanıcısı her 100 kişiden 85’ i Google’ı kullanmaktadır. Yapılan aramalara en uygun sonuçları Google getirmektedir. İlk sayfa ve sırada değilseniz ve ilk 3 sayfada bir linkiniz yok ise, ziyaretçiler size zor ulaşıyor demektir. İşte Google Reklamları bu olanağı size sunmaktadır. Sattığınız ürün ve hizmetlerle ilgili kelimelerde, sizin belirleyeceğiniz fiyatlara göre ilk sayfada görünmenizle birlikte, web sitenizin doğal arama sonuçlarında da yükselir.

Web sitesi sahipleri ve internet pazarından pay almak isteyen firmaların en büyük amacı, sitelerine ziyaretçi çekmektir. Birkaç yıl önce, sitelerine gelen ziyaretçilerin niteliğini önemsemeyen site sahipleri artık boş ve atıl ziyaretçi yerine, ürün ve hizmetlerini satabileceği hedeflere odaklanmışlardır. Google ilk yıllarında sadece bir arama motoru iken, Google’ı yükselten ve milyar dolarlar kazandıran, Google Adwords sistemi olmuştur. Bu sistem, arama yapılan kelimeye odaklı web sitesini getirme ve bütçeyi reklamverene göre ayarlayabilmesi nedeniyle benzerlerinden farklıdır. Kolay kullanım ve hedefe direkt yönelik linkin getirisi de belirgin şekilde fazla olmaktadır.

SEO ve ARAMA MOTORU OPTIMIZASYONU

Günümüzde artık web sitesi sahibi olan herkesin duyduğu bir söz arama motoru optimizasyonu yani seo, ama çoğu zaman nereden ve nasıl başlanacağı konusunda ya kararsız kalınıyor yada yanlış uygulamalar seçilerek optimizasyona başlanıyor.

Arama motoru optimizasyonu(SEO) ile uğraşan herkesin kafasında farklı farklı seo teknikleri olabilir, bunun nedeni büyük arama motorlarının sonuçları listelemedeki tekniklerinin farklılık göstermesi değişmesi ve sürekli geliştirilme çabasıdır.

Çoğu zaman “pr7 link aldım sitem ilk sıraya yukseldi” gibi deyimler duyabiliriz, peki bu sizce doğrumu? Tabiki değil, çünkü bir webmaster bir site hazırlayıp işi site tanıtımına geldiği zaman pek çok şey yapar, bu yüzden o websitesinin sadece link satın alıp başarıya ulaştığına inanmak bence en iyi söylemle fazla iyimserlik olur. Sitenin temiz içeriğinden dolayımı, rekabeti yüksek içeriklerde orjinal içerik sağladığındanmı, popüleritesindenmi yoksa hatasız hazırlanmış sayfalarındanmı başarıya ulaştığını ölçmek tüm bu işleri eş zamanlı yaparken çok zordur.

Oysa bence “A sitesi” için alınan yüksek pagerank değerine sahip backlink yeterli olabilecekken “B sitesi” için hiçbir etkisi olmayabilir, bu tamamen site içeriği ve rekabet gücü ile alakalı birşey, işte bu yüzden arama motoru optimizasyonuna başlamadan önce yapılması gereken standart kurallar olmalı,

Site rakipleri iyi incelenip analiz edilmeli, rekabet etme gücü yükselmeliki arama motorlarıda siteye değer versin, kısacası sizin rakip sitelerden bir eksiğiniz olmamalı, bu temiz html, orjinal içerik, güçlü backlink yada yüksek popülerite olarak değişebilir.
Site tasarımında içeriği ön plana çıkaran tasarımlar uygulanmalı, ne kadar hatasız kodlanırsa o kadar iyi olacaktır.
Anahtar kelime seçimi ve içeriğe yerleşimi kesinlikle dikkatli ve kusursuzca olmalı, burada bahsettiğimiz anahtar kelime seçimi çoğu seo desteği veren kişi için geçersiz sayılabilir fakat aldırmayın çünkü bu “yalnızca meta” dan oluşan anahtar kelime değildir.
Seçilen anahtar kelimeler elbette “title, keywords, description” gibi meta taglarında kullanılmalı çok ufakta olsa neden iyi etkiden kaçalımki?
Seçilen kelimeler sitede yayınlanan içerikle özdeşmiş olmalı ve önem derecelerine göre belirtilmiş çeşitlerde kullanılmalı, örneğin “x sayfamızda 1 başlık (h1,h2 vs), 5 paragraf başında kullanılırken diğer bir sayfamızda 7 kere paragraf içinde bold olarak yazılabilir.
Tekrar eden, anlam taşımayan ve yüzlerce aynı kelimenin geçtiği yazılardan kaçının, bu zaten arama motorlarının hoşuna gitmeyen birşeydir.
İnsanların sitenizde zaman geçirmesini sağlayacak içerikler sunmaya çalışın, yalnızca sitenize girip çıkan kullanıcılar edinmek bir web sitesinin işine pekte yaramayacaktır, buna arama motorlarıda son derece değer vermekte örneğin alexa sıralamaları ufakta olsa bir etken(di) yada google webmaster tools ile izlediğiniz site trafiği yine arama motorlarının bu istatistikleri tutup değerlendirmesi anlamına geliyor.
Eğer sitemizi dizinlere ekleyeceksek mutlaka doğru kategoriler seçilmeli çünkü dizinlerde bulunan sitelerin listeleneceği sayfalarda arama motorları için birer içerik sayfasıdır, örneğin sizin bir otomobil siteniz var ise rakipleriniz otomobil yada alakalı kelimelerin sıklıkla geçtiği “araba” kategorisinde listelenirken sizin siteniz içeriği ile alakalı olmayan “bilgisayar” kategorisinde listelendiğinde size o dizinin faydası büyük oranda düşecektir.
İnsanların varsayımları üzerinden hareketleri kısıtlayın, hiçkimse arama motorlarında 1. 2. yada 3. sırada olabileceğinizi garanti edemez, arama motorlarında sonuçlar listelenirken birçok farklı algoritma kullanır bu yüzden asıl amacınız daima yükselmek olmalı, bunun içinde ilk kural sitenizi sürekli iyileştirmek olmalı bu yine sağlıklı içerik girişi, hataların arındırılması yada sitenize dost siteler bulmak ile olabilir.
Link değişimi konusunda çok dikkatli davranın, unutmayınki link çıkışının fazla olduğu sitelerin pagerank gibi faktörleri negatif yönde tetikleyebilir, bu yüzden yalnızca link değişimi yapmak için sayfalarınızdan link çıkışına izin vermeyin.
Doğru robots.txt kullanımı son derece faydalıdır, istenmeyen içeriği arama motorlarının tanımaması sağlanarak site kalitesi arttırılabilir.
Site tasarım ve içerik olarak bittiği andan itibaren site haritaları oluşturulmalı ve google webmasters gibi sitelere gönderilmeli bu sitenizi iyi yönde etkileyecektir.
Eğer mümkünse insanların site içeriğinizi zenginleştirmesine olanak tanıyın, bu günümüz internet dünyasının en akıllıca davranışıdır, birçok büyük sitenin bu tarz davranışlar gösterdiğini görebilirsiniz, ayrıca içeriğe katkısı olan kullanıcıların o siteyi tekrar ziyaret etmek isteyebileceğinide unutmayın. Digg, bildirgec, sourtimes, haber yada makale siteleri buna iyi örnek olacaktır. Arama motorları güncelleştirilen içerikten memnun kalacaktır.
Link ekleme, link değişimi gibi işlerin seo dışında kaldığını aslında bu işe link building denildiğini, bu işide seo ile uyumlu doğru şekilde kullanmamız gerektiğini unutmayalım.
Unutmayınki arama motoru optimizasyonunu insanların sitemize daha kolay ulaşması, internet sitemiz üzerinde verdiğimiz hizmeti tanıtmak yada satmak amaçlı yapıyoruz bu yüzden yalnızca optimizasyon üzerine yönelmeyin o siteyi ayakta tutacak diğer etkenleride aynı düzeyde uygulamaya koyun. Örneğin arama motorlarından çok hit alan bir siteniz olsa dahi göze hoş görünmeyen bir sitedeki içeriği kimse okumaya devam etmeyecektir, arama motoru optimizasyonu yalnızca potansiyel müşterileri sitenize çeker, kalanı sitenizin gücüne bağlıdır.

Hepinize bol seo lar..............