17 Şubat 2009 Salı

YÖNETİM PSİKOLOJİSİ

YÖNETİM PSİKOLOJİSİ

Yazarı : Prof. Dr. Erol EREN

Yayınevi : Beta

Baskı : İstanbul / 1993 / 444 shf.



Bölüm 1

Psikolojinin Genel Yönetim ve İşletme Yöntemi İle İlişkileri:

A: Kavramla İlgili Açıklamalar:

İşletmeler birtakım amaçları gerçekleştirmek için bir araya gelen ham- madde makine insan ve organizasyon gibi üretim araçlarının uygun bir bileşiminden oluşmuş kuruluşlardır.



B: Yönetimde Davranış Bilimleri ve Psikolojinin Bu Bilimler İçindeki Yeri:

Davranış bilimlerini oluş- turan üç temel bilim vardır: Psikoloji, sosyoloji ve antropolojidir. Bunların dışında tarih, hukuk, biyoloji ve iktisat gibi toplumsal içerikli bilimler de yer alır.



C: Yönetim İle Psikolojinin Belli Başlı İlkeleri:

Bu ilkeler işe uygun personel, üretilen malı satabilme, güdüleme, tutumların ölçülmesi, alt-üst ilişkilerini iyileştirmek, yönetsel yetkinin kurulmasıdır.



D: Bilim ve Yaşam Diyalogu:

Bilimsel yaklaşımın iki yönü vardır. Bunlar ıraksak ve yakınsak yaklaşımlardır. Sosyal bilimlerde bu yaklaşımların değerlendirilebilmesi yer, zaman, örgütsel ve kişisel özelliklere göre değişmektedir.

Yönetim ve Örgütsel Psikolojinin Özellikleri:

Sanayi devriminden bu yana insan çalışmasında ve çalışma çevresinde büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Eskiden işin tüm safha ve süreçleri üzerinde bilgi ve beceri sahibi olan ustalık sistemi yerini günümüzde uzmanlaşma olgusuna bırakmıştır. Yönetsel ve örgütsel psikolojinin doğuşuna neden olan klasik yönetim görüşleri ortaya atılmıştır. Görüşü ilk ileri süren Frederick W. Taylor’dur. İkinci ve en önemli görüş Henri Fayol’undur. Bu görüşe göre en önemli özellikler iş bölümü, uzmanlaşma, yetki ve sorumluluk verme disiplin kumanda birliği yönetim birliği genel amaç ve çıkarları kişisel amaç ve çıkarlardan üstün tutma, hiyerarşik düzen gibi bölümlerden oluşmaktadır. Üçüncü olarak da Max Weber’in bürokrasi modeli yer almaktadır. Yönetsel ve örgütsel psikolojinin önemini ortaya koyan araştırmalar yapılmıştır. Bazı kuramsal görüşlere göre sosyal modeller üç ana öğeden oluşurlar: Bunlar faaliyetler, karşılıklı ilişkiler ve duygulardır.

Bölüm 2

Kişilik ve Kişisel Farkların Analizi

A: Genel Düşünceler ve Kişiliğin Tanımı:

Olaylar, insanların hareketleri, duyguları ve fikirleri bakımından birbirlerinden farklı olduklarını göstermektedir. Kişilik; bireyin kendi açısından, fizyolojik zihinsel ve ruhsal özellikleri bakımından farklı olmasıdır. Kişiliği belirleyen etkenler: Dış görünüm, toplumsal rolü ve görevi

zeka, ahlak, enerji, arzu, toplumsal yaşam felsefesi, kültür seviyesi, din ve ahlak anlayışı gibi özelliklerdir.



B: Kişisel Farklılıklar:

Her kişi, hayat görüşü bakımından diğerlerinden ayrılır. İnsanlar kişiliğin gereği olarak hırs arzular ve ihtiyaçlar bakımından farklıdır. Kişisel farklılıkları doğuran nedenler çok çeşitlidir. Başlıcaları: Nesnellik, girişim ruhu, daima kişisel mevki ve örgüt içinde yükselme kişinin içinde yetiştiği toplum yapısı, ekonomik sebeplerdir.



C: Kişisel Farklılık Alanları:

Her insan öğrenme, unutma, hatırlama, düşünme, fizyolojik özellikler, yetenekler, bilgiler, çatışma, heyecan, duygu, dikkat, görme, işitme, idrak etme, cinsiyet, yaş, ırk ve tecrübe bakımın- dan farklılık gösterirler. Günümüzde kişisel farklılıkların istatistiksel analizleri yapılmıştır.

a)Frekans dağılımı ve grafikleridir. Bunlar frekans poligonu histogram veya sütun diyagramı olarak da bilinirler.

b)Merkezi yığılma ölçüleri: Mod (Bir ölçmede en yüksek frekansa sahip olan puan), Medyan (Bir dağılımda tam orta yere isabet eden puan), Aritmetik Ortalama (Bir ölçmede verilen tüm puanların frekans toplamına bölümü sonucu elde edilen ortalama), Standart Sapma(Bir dağılımdaki puanların aritmetik ortalamadan farklarının karesinin frekanslara bölümü), Korelasyon katsayısı, Ranj (uç değerler farkı)

Bölüm 3

Örgütlerde Gruplar ve Grupsal Farklılıklar

A: Grubun Tanımı Normları ve Oluşması:

Grup; birbirleri ile etkileşimde bulunan psikolojik olarak birbirlerinin varlığından haberdar olan ve kendisini bir grup olarak algılayan küçük veya büyük insan toplulukları olarak tanımlanır. Bu üç unsurun bir arada bulunmasıyla grup meydana gelir. Grup üyelerinin gerek gurup içi bireysel faaliyetlerinde ve gerekse birbirleri ile karşılıklı ilişkilerinde uymak istedikleri davranış kurallarına normlar denir. Normlar yardım edici ve düzenleyici araçtırlar. Normlar toplumda bireysel ve bireyler arası ilişkileri düzenleyen örf ve adetlere benzetilebilir. Kolektif değer yargıları, kişisel düşünce ve duygular, bireysel arzu, istek ve inançlardan bağımsızdırlar.

B: Grup Türleri:

Gruplar farklı yapılardan oluşmaktadır. Bir sınıflandırmaya göre gruplar biçimsel gruplar (sürekli veya geçici), biçimsel olmayan gruplar (yatay, dikey ve çapraz) olarak ayrılmıştır. Bir diğer sınıflandırmaya göre birincil ve ikincil gruplar olarak ayrılmıştır. Birincil gruplar yüz yüze ilişkilerden ikincil gruplar ise yüce ülkü ve idealler etrafında toplanmışlardır. Grupların yapısını belirleyen statü, rol ve haberleşme gibi unsurlardır. Grup üyelerinin birbirlerinden bekledikleri davranışlara rol denir.

Bölüm 4

Örgütlerde İnançlar Tutumlar ve Tutumların Ölçümü

A: İnanç ve Tutumların Tanımı ve Oluşması:

İnançlar bireylerin kendi dünyalarının iç alemlerinin bir yönüyle ilgili algıların ve tanımların meydana getirdiği sürekli duygular ağıdır. İnançlar bilgi kanaat ve imanı kapsayan bir psikolojik olaydır. İnanç ve tutumlar insan kişiliğine ve kararlarına devamlılık kazandırma günlük çeşitli olayları ve faaliyetleri yorumlama anlama kavuşturma amaçlara ulaşmada alternatif yolları mukayese etme ve seçime yardımcı olmada önemli rol oynar. İnanç ve tutumlar zihnin bir sonucu kabullenmesi durumudur ve bunlar kuşkunun tam tersidir. İnanç ve tutumların oluşmasında gözlem ve tecrübe zeka duygu ve sosyal yaşam önemli rol oynar.



B: Tutumların Ölçülmesi:

İnsanların inanç ve tutumları önceden bilinirse önceden kestirilebilir ve düzeltile bilir. Tutumların ortaya çıkma şekilleri kısmen o andaki durumun özelliğine bağlıdır. Bireyin durumu değiştikçe eski tepki ve tutumları da değişecektir. Tutumu ölçmek için Thurstone, Likert(Birçok sorunun deneklerin kolayca anlayabileceği önermeler haline getirilmesi) Goddman, Bogardus tipi ölçekler geliştirilmiştir. İnanç ve tutumların takdir yoluyla ölçülmesinde nesneye karşı sözlü olmayan davranış, sözlü önerme, açıklayıcı ipuçları klinik mülakatlar, kişisel belgeler, projektif yöntemler gibi hususlar dikkate alınır.

Bölüm 5

Örgütlerde Moral, Moral Ölçümleri, Moral Düzeyini Yükseltme:

A: Moralin Tanımı Özellikleri:

Moral, tanımlaması ve ölçülmesi zor olan psikolojik ve sosyal kavramlardan biridir. Moral her şeyden önce dinamik bir kavramdır. Devamlı değişiklikler yükselip alçalmalar gösterdiğin- den devamlı özen ister. Kuvvetli bir moral duygusu taşımak için birlik ve beraberlik ruhu, direngenlik ve vazgeçmeme arzusu, canlılık ve hareketlilik tatminsizlik ve hayal kırıklığına karşı direnme amaçlara bağlılık ve öndere hayranlık gibi belli başlı etkenler vardır. Buna karşın duygusuzluk hareketsizlik kavga ve çekişmeler kıskançlıklar ve çekememezlikler iş birliği ruhunun yokluğu zayıf bir moral duygusunun oluşmasını sağlayan sebeplerdir. Grup moralinin üzerinde etki yapan grup dışı etmenler vardır. Moral işyerinde hüküm süren çeşitli koşul ve etmenlerin ortaya koydukları bir ürün olduğuna göre bu etmenler sırasıyla şöyledir: Örgüt yapısı, gözetim şekli, çalışma koşulları, iş tatmini ve iş görenin işyeri dışındaki yaşamıdır. Grup moralini yüksek düzeyde tutmayı sağlayacak önlemler;

1)Personelin işinden duyduğu tatmin derecesi

2)Personelin üstüne karşı davranışı

3)Personelin işinde ilerlemek arzusu

4)Personelin iş yerinde geçinme durumu

5)Sahip olduğu yeteneklerden maksimum derecede yararlanma

6)Görev dağıtılırken adaletli ve insaflı olma

7)Personele yaptığı işi önceden haber verme vb.

Moral ve maneviyatın ölçülmesi zordur. Morali ölçmede kullanılan yöntemler üçe ayrılırlar:

1 ) İstatistik ve görüşme yöntemi

2 ) Soru dizini hazırlama yöntemi

3 ) Sosyometrik yöntemi



Bölüm 6

Örgütsel Davranışlar Grup Dinamiği, Değişiklik ve Yenilikler

A: Örgütsel Davranışlar:

Örgütsel davranışlarda psikolojik bir yaklaşım söz konusudur. Psikoloji geçmiş ve şimdiki durum ve davranışlardan gelecekteki durum ve davranışları öngörür. Davranış bir çevreye ilişkin uyarıya organizmanın her zamanki cevabıdır. Psikologun görevi uyarıcıları ya da incelenen davranışları anlamaya yöneliktir. Örgütsel davranışlarda bireyin davranışlarını etkileyen değer unsurlarının başında örgüt amaçları verimlilik ölçüleri adalet ve hakkaniyet karar veren kişilerin değer yargıları önemlidir.



B: Grup Dinamiği:

Grup belirli bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen birbirleri ile ilişkide bulunan iki veya daha çok kimsenin oluşturduğu bütündür. Gruplar iç ve dış yapılarına göre belirli dinamiklere sahiptir. Grubun değişikliğini belirleyen iç ve dış etmenler çok çeşitlidir.

Bölüm 7

Örgütlerde Psikolojik Sorun ve Şikayetler

A:İş ile İlgili Şikayetler:

İnsanların iş ile ilgili belirli sorunları vardır. Bunlar işin yapılış koşullarına göre ve iş aletlerine bağlı şikayet ve tatminsizlikler, belli bir işte çalışma sonucunda elde edilecek maddi çıkarlara ilişkin tatminsizlikler, takdir edilme ve sosyal prestij durumlarına ilişkin şikayet ve tatminsizlikler olarak sıralanabilir. İnsanlar kişiliğin verdiği sıkıntılardan, yapmak isteyip yapamamanın verdiği bir bunalım yüzünden, terfi ihtirası veya küçük sebepler yüzünden şikayet etmektedirler. İnsanlığa en büyük üzüntü ve ızdırap veren şeyler, büyük üzüntü ve kırgınlıklardan çok devamlı olan küçük kırgınlıklar ve iş saatlerinde duyulan küçük kinlerdir. Büyük ızdıraplar akıl ve mantıkla açıklana bildiği ve bilinçle kavrandığı halde küçük kinler ve üzüntüler bilinç altında gururun egemen olduğu hallerde geçerli olmaktadır. Bunun için nefret uyandıran bütün küçük olaylara önem verilmelidir.



B: Davranış Bozuklukları:

Psikolojik tatminsizlik sonucunda ortaya çıkan belli başlı davranış bozuklukları vardır. Bunlar saldırgan davranışlar, geriye yöneliş ve dönüş davranışları tekrar denenmek istenen sabit davranışlar, tevekkül olma gibi davranışlardır. Değer verilen bir kişi gözüyle bakılmak yetenekli bir insan gözüyle sayılmak anlaşılmak grup içinde sivrilme ihtiyacı tatmin edilmediği sürece bu tür karakter sahibi olan kimseler tatminsizlik ve şikayete yol açan ruhsal bunalıma gireceklerdir.

Bölüm 8

İşte Monotonluk Sorunu ve Önlenmesi

Bir işin aynı tempoda ve sürekli tekrarlanarak yapılmasının verdiği yorgunluk ve bıkkınlık durumlarına monotonluk adı verilir işleri özelliklerine göre otomatik, yarı otomatik ve otomatik olmayan işler diye üç gruba ayırabiliriz. Devamlı ve çok dikkat isteyen işler sıkıcı ve daha monotondur. Monotonluğun belli başlı nedenleri vardır:

a)İşin özellikleri

b)İşçinin monotonluğa karşı duyarlılığı

c)İş yerinin manevi ortamı

d)İşçinin psikolojik durumudur.

Monotonluğun giderilebilmesi için alınabilecek önlemler vardır. Bunlar bir iş görenin tek bir iş üzerinde ihtisaslaşması yerine bir kaç işi öğrenerek uzmanlaşması, iş değiştirme (rotasyon), işi en doğal süresinde yapma, günlük çalışma sürelerinin iyi ayarlanması, çalışma saatlerinde işçilere müzik dinletme, dinlenme sürelerinin en yararlı şekilde ayarlanmasıdır.

Bölüm 9

İşe Devamsızlık Sorunu ve Personel Devri

Günümüz işletme ve yöneticilik sorunlarının başta gelen olgularından biri de devamsızlıktır. Devamsızlık kısaca iş görenin çalışma programı veya planına göre çalışması gereken zamanda işine gelmemesidir. Devamsızlığın sebepleri çok çeşitlidir. Yapılan araştırmalar, 25-45 yaş arası kimselerde devamsızlığın genç grup ve yaştakilere nazaran daha az olduğu, kadınların erkeklerden daha fazla devamsız oldukları, çocuk sayısının az olduğu çekirdek ailelerde fazla çocuklu ailelere nazaran daha az devamsızlık yaptıkları, iş yerinin uzaklığı arttıkça geç kalma ve devamsızlığın fazlalaştığı kıdemli işçilerde kıdemsizlere nazaran devamsızlığın fazla olduğu öğrenim derecesinin yüksekliğinin devamsızlığı önemli ölçüde etkilediği sonucunu ortaya çıkarmıştır. Devamsızlık oranını sıfıra indirmek mümkün değildir. Özellikle hastalıklar personel sağlığı gibi sebepler önemlidir. İyi bir şekilde yapılacak personel devri devamsızlığı en aza indirebilir.

Bölüm 10

İş Ortamının fiziksel Sorunları

A: Aydınlatma:

Çalışma ortamının ilk sorunlarından birisi işi en iyi şekilde yapmayı sağlatacak aydınlatma sorunudur. Aydınlatma sisteminde ışık tek yönden mümkünse tek kaynaktan gelmeli, ışığın kaynağı sabit olmalı ve renk değişimlerinden kaçınılmalıdır. Işığın şiddeti iyi ayarlanmalı, renkli aydınlatma sistemlerinden kaçınılmalıdır. İyi bir ışıklandırma hem erken yorulmayı önler hem de insanları güdüleyerek iş verimini artırır. Gün ışığına yakın ışıklandırma görüş etkinliği açısından diğerlerinden üstündür.



B: Atmosfer Koşulları:

Atmosfer koşullarının insanlar üzerinde çok çeşitli etkileri vardır. Havanın kimyasal bileşimi, hava sıcaklığı, hava basıncı, hava değişimleri, havadaki nem oranı, farklı sıcaklık ve nem dereceleri, insanlar ve iş verimi üzerinde önemli etkileri vardır.

C: Gürültü:

Zihinsel işlemleri gerektiren işlerde gürültü çok rahatsız edicidir. Gürültü ani olarak meydana geldiği zaman insanda ani korku ve şoklara neden olur. Aşırı gürültü ise geçici veya sürekli sağırlıklara neden olmaktadır. Gürültünün önlenebilmesi için zeminin gürültüyü emecek biçimde esnek yapılması, tavanın ve duvarların uygun maddelerle kaplanması, kulaklıklar takılması gibi önlemler alınmalıdır.

Bölüm 11

İş İle Personel Arasındaki Uyumun Sağlanması

Sanayide en önemli sorunlardan birisi iş ve personel arasındaki uyumdur. İnsanlar yaş, cinsiyet, bedensel nitelikler, tecrübe, çalışma hızı, zeka, muhakeme ve sabır gibi hususlarda farklılık gösterirler. Bireylerin nitelik ve yeteneklerine karakter ve tutkularına uygun bir meslek seçmeleri gerekir. İşe uygun personel ve personele uygun personel en önemli husustur. Bu hususla ilgili olarak çeşitli testler yapılmıştır. Birincisi süreç testleridir.

Aynı zamanda grup ve kişisel testler yapılmaktadır. Grup testlerinin en büyük avantajı zamandan tasarruf sağlamasıdır. Yetenek testleri ise bireyin potansiyel yeteneklerinin ölçülmesini amaçlar. Yetenek bir bireyi her hangi bir işe yerleştirirken özel bir eğitimden geçirilmeden önceki nitelikleridir. Zeka testleri ise zihinsel yetenek, öğrenme, intikal çabukluğu, hafıza, yaratıcılık veya yenilik yapma gücü kavrayış çabukluğu gibi bireysel farkların ortaya çıkmasını sağlar. Fiziksel ve duygusal testler bireylerin vücut kuvveti ve atmosfer koşullarına uygunluğunu ölçer. İlgi testleri bireylerin ne gibi hobileri, tutkuları ve zevkleri olduğunu öğrenmeyi amaçlar. Yöneticiler görüşmenin, endüstriyel ilişkilerde çok önemli olduğunu vurgulamışlardır. Görüşme; örgütsel bir amacı gerçekleştirmek için bireylerin karşılıklı konuşmasından ibaret bir beşeri ilişki türüdür. Görüşmenin evreleri

1) Hazırlık

Görüşmenin yapıldığı ortam
Görüşmenin yürütülüş biçimi
Görüşmenin sona ermesi
Değerlendirme bölümlerinden oluşur.


Bölüm 12

Bireyler Arası İlişkiler ve Haberleşme

Haberleşme, bireyler arası bilgi fikir ve duyguların bir kimseden diğerine geçmesidir. Bu geçiş iki insanı bazen birbirine yaklaştırıcı bazen de uzaklaştırıcıdır. Haberleşme sürecinde belirli özellikler vardır. Haberleşme mekanizması gönderici, gönderici ve alıcının algılama ve değerlendirme biçimleri, mesaj, kanal, alıcı, geri besleme ve gürültüdür. Haberleşmede kişilik, sosyokültürel yapı, mevki, statü, prestij, duygusal ilişkiler önemli rol oynamaktadır. Haberleşmeyi engelleyen sosyopsikolojik, fiziksel ve teknolojik engeller vardır. Kişisel arzu ve istekler, değer yargıları, kültür düzeyleri, içinde bulundukları duygusal ortam, alışkanlıkları, zevk ve tutkuları, dil sorunları haberleşmede önemli olan diğer hususlardır.

Bölüm 13

Yönetsel Yetki, Analiz ve As-Üst İlişkisi

Yetki yönetim amelesinin üçüncü fonksiyonu olan emir komuta sisteminin en başta gelen özelliğidir. Yetki her şeyden önce haklar ve ödevler açısından hukuksal bir kavramdır. Yetkinin belirli türleri vardır. Bunların başında güvene dayanan yetki gelir. Sırasıyla benimsemeye dayanan yetki (sosyal statü, kültür ve tecrübeye dayanır.), töreye dayanan yetki (töreye uygun davranışta bulunmak, manevi değerler, entelektüel nitelik toplumsal sorumluluktur.), yaptırımlara dayanan yetki (ceza ve ödüllendirme), bilgisel yetki (uzmanlık veya bilgi sonucu kazanılmış güç), kişisel yetki (korku ve baskıya dayanan güç), manevi yetki (manevi değerlere sahip olmakla kazanılan yetkidir (peygamberler ve milli kahramanlar)), örgütlerde ast-üst ilişkisi emrin veriliş biçimine, uygun bir ortama, bilgiye, astın psikososyal durumuna bağlıdır.

Bölüm 14

Örgütlerde Yönetime Katılma

A: Yönetime Katılmanın Tanımı, Konuları, Yarar ve Sakıncaları:

Yönetime katılma iki şekilde tanımlanır: Birincisi ekonomik anlamıyla katılma (işletmenin karları üzerinden bir pay vermeyi taahhüt etme), ikincisi ise politik anlamda katılma (kamu işlerinin yönetimine demokrasi gereği doğrudan katılmadır). Yönetime katılma tanımından da anlaşılacağı üzere üç önemli özellik taşır. a) Bir örgütün alt yönetim kademelerinin veya iş görenlerin örgüt politikası ve yönetimi konusundaki kararlara katılmaları b) Katılanların böyle bir yönetim türü ile psikolojik gereksinimlerini tatmin edecekleri bir demokratik ortama kavuşmaları c)Yönetici ile iş gören arasında bir diyalog ve iş birliğini gerçekleştirerek örgütün yönetsel etkinlik ve verimliliğe kavuşturulmasıdır. Yönetime katılma; personelin güdülenmesini (motivasyon), çalışma gruplarının tavır ve davranışlarının değişmesini, eğitsel amaçlara ulaşmayı, sosyal ilişkilerin daha sakin bir ortamda yürütülmesini, astlara kendilerini ilgilendiren konularda düşüncelerini açıklama imkanı sağlar.



B: Yönetime Katılma Biçimleri:

Yönetime katılma biçiminde beş tür yaklaşım vardır. Gönüllü katılma (İş veren ve iş gören temsilcilerinin kendi isteklerine bağlı olan katılma), temsili katılma (gizli oylama ile yapılan katılma ), sendikal katılma (katılma hakkının sendikalar vasıtası ile yapıldığı katılma), kendi kendini yönetme (otonomi, sermaye sınıfı temsilcilerinin olmadığı işletme yönetimi)

Bölüm 15

Örgütlerde Disiplin ve Disiplinin Gerçekleşmesindeki Hususlar

İnsan alışkanlık ve davranışlarından dolayı ortaya çıkan zarar ve kayıpları gidermek, arzu edilen davranış ve alışkanlıkları kazandırmak son derece güç bir iş olduğundan disiplin şarttır. Alışkanlık kişiliğin bir parçası ve onun bazı hallerinin bir parçası olabilir. Örgüt için yararlı olan davranış biçimlerinin alışkanlık haline gelmesi ve uygulanmasına disiplin denir. İyi bir disiplin için her kural ve koşul örgüt üyelerinin hepsine aynı şekilde uygulanmalı, kurallar örgütün amaç, çıkar ve gereksinimlerine uygun olmalıdır. Disiplini bozan davranışlara ilk önce müsamaha göstermeli, anlayışla karşılanmalı fakat sürekli tekrarlandığı zaman gereken önlemler alınmalıdır. Disiplin bir alışkanlık ve bir sabır işidir. İyi bir disiplin insanların devamlı ve düzenli hareket etmelerini, tavır ve davranışlarının düzelmesini, işin kalite ve miktarının artmasını, insanların yönetimlerinin kolay olmasını iş görme arzu ve morallerinin yerinde olmasını sağlar.

Bölüm 16

Örgütlerde Önderlik ve Önder Davranışlarının Analizi

A: Önderliğin Tanımı, Yapısı ve Önderin Davranış Biçimleri:

Önderlik; bir grup insanı belirli amaçlar etrafında toplayabilme ve bu amaçları gerçekleştirmek için harekete geçen bilgi yeteneklerin toplamıdır. Önder amaçları, davranışları ve idealleri ile grupları yönlendirir. Yapılan araştırmaların bir çoğunda ortak olan özellikler olarak üstün zeka, analiz ve sentez yapabilme kabiliyeti, düşüncelerini iyi bir biçimde aktarabilme yeteneği, amaçlara karşı sebatkarlık tüm önderlerde görülen ortak niteliklerdir. Önderlerin davranış biçimleri çok çeşitlidir.

a)Otogratik önderlik (otogratik ve bürokratik toplularda görülen önderlik biçimidir)



b)Demokratik ve katılımcı önderlik (çoğulcu parlamenter demokratik sistemlerde görülen önderlik biçimidir)

c)Tam serbestlik tanıyan önderlik (en ideal önderlik sistemidir)

Önderlik, dört değişken unsuru içerir ; Bunlar: fertler, amaçlar, önderin kişisel özellikleri ve bunların ortak koşullarıdır. Bir önderin en önemli özelliği yaşadığı toplumun içinden olması, yüce idealler taşıması, sağlam bir karaktere sahip olması, sarsılmaz bir inanç yapısı olmasıdır.

Bölüm 17

Örgütlerde Güdüleme (Motivasyon)

İnsanı harekete geçiren ve hareketlerinin yönlerini belirleyen, onların düşüncelerin, umutlarını, inançları, kısaca arzu ihtiyaç ve korkularıdır. Güdüler, biri diğerini tamamlamak veya gücünü azaltmak suretiyle birbirleriyle etkide bulunurlar. Arzu ve ihtiyaçlar daha ayrıtlı biçimde incelenebilir. Fizyolojik ihtiyaçlar (yeme, içme, üreme, hayatı devam ettirme, barınma), güvenlik ihtiyaçları (hastalık, yaşlılık, geleceği garanti altına alma), ait olma ve sevgi ihtiyaçları (prestij, başarı, saygı görme),vücuda getirme ihtiyacı (kişisel tatmin, kişisel başarı, bilimsel buluş). Bireyler motive edilirken ekonomik gelir ya da prim, ekonomik güvenlik gibi hususlar önemlidir.

-Emeklilik, kaza, hastalık, hayat ve işsizlik sigortaları gibi işçiye sürekli gelirini hayatı boyunca sağlayacak ekonomik korunma biçimleri, yükselme olanakları, çekici iş ortamı, yapılmaya değer iş vermek, sosyal statü, kararlara katılma olanağı sağlama, adaletli ve sürekli bir disiplin sistemi, kişisel yetki ve güç kazandırma bireyleri motive eden önemli unsurlardır.

Bölüm 18

Örgütlerde Çatışma ve Çatışmanın Çözümlenmesi

Bir örgütte çatışma bireylerin ve grupların birlikte çalışma sorunlarından kaynaklanan ve normal faaliyetlerin durmasına veya karışmasına neden olan olaylara çatışma denir. Çatışmanın nedenleri çok farklıdır. Bunlar: a) Örgüt içi bağımlılıkların meydana getirdiği çatışmalar. b) Amaçlarda farklılıkların doğurduğu çatışmalar c) Algılama farklılıklarından ortaya çıkan çatışmalar.

Bölüm 19

Örgüt Geliştirme

Örgüt geliştirme, örgütün çevresinde ve içinde meydana gelen değişimler nedeniyle değişim ve gelişimleri örgütlere yeniden uymalarını sağlama çalışmalarının tümünü kapsayan faaliyetlere verilen addır.

YOGA

YOGA

Yazar: Desmond DUNNE

Yayınevi: İnkılap ve Aka Yayıncılık



BİRİNCİ BÖLÜM

a) Beden ve Akıl Sağlığı:

Eksiksiz bir sağlık zamanımızda çok enderdir. Vücut sağlamlığı sağlığın yanlızca bir yönüdür. Vücut sağlamlığına bir de dimağ zindeliğini eklemek gerekir.

İnsanlar genelde sistem iflas edince hastalığını anlar ve bir hekime koşarlar. Aslında hastalığın kökünü kazımak için birşeyler yapmak lazım. Yoga doğuda bunu gerçekleştirmek için bir yol olmuştur.

Yoga ile uğraşanlar isteğe göre nerede ve ne zaman olursa olsun tıpkı akümülatörlerin doldurulması gibi yıpranmış sinirlerini kuvvetlendirerek gerilmiş adalelerini gevşetmeyi öğrenirler. Aslında insanoğlunun vücudu 175 yıl yaşayacak biçimde yaratılmıştır. Ama biz bundan çok uzakta bulunmaktayız.

Atom çağını yaşayan dünyada ruh ve bedenin birbirine bağlılığı daha yeni telaffuz edilmeye başlandı ruhu yıkan şeylerin bedeni de yıktığı yeni keşfedilmeye başlandığı.

Ruhun sıhatı bedenin de sıhatı demektir.

Eğer beyniniz ağırlaşmış ise vücudunuz da ağır ve tembel durumda kalacaktır.

Yoga kişiyi düşünce otomatizminde kurtarıp kişilik bağımsızlığının gelişmesini hedefler. Çevremizi kuşatan karmaşa içinde şaşkına dönmememiz için yol gösterip çekip kurtarmayı hedefler. Kişinin iç dünyasını tanımasını parmağını kontrol eder gibi iradeyi de kontrol edebilmeyi öğretir. Çekingenliklerde, komplekslerden kurtulmayı öğretir. Hiç bir din yoganın kural ve düzenleriyle ters düşmez.

"İbadet nedir? İbadet sonsuz derecedeki ruhsal amacından başkaca, genellikle hareketsiz kalmayı gerektiren bedensel ve zihinsel dinlenme ve beynin her türlü başka fikrilere kapalı kaldığı süre için de yalnız Allah (cc) üzerinde düşünce toplama değil midir? Vücudu belirli zamanlarda zorunlu bir dinlenmeye yükümlü kılan oruç da böyle değil mi?"



b) Prana ve Akışkan Beden:

Batılılar ancak gördüklerine inanırlar. O halde kendi kendine yeten bir bütün meydana getirmek için doğa tarafından istenilen düzen içinde olarak bedenimizin hücreleri arasındaki birleşmeyi sağlayan nedir?

Bu rol varlığımızın iç kısmına etki etmek üzere dışarıdan aldığımız doğu biliminin Prana adı verdiği bir yüce özgüdür.

Bir yogi pranayı şöyle tarif eder: " Sonsuz, her yerde hazır ve nazır olan evren gücünün bir belirtisi."

Bilim adamları atmosferde bütün canlıların yaşaması için gerekli olan bir gazın varlığını keşfediyorlar. Arone ismi verilen Ozon gazının bir izotopu. Dr. Curry bu gazın insanların hayatını düzenlediğini ve kaybolması halinde yeryüzünde bütün insanların yıkılacağı sonucunu çıkarmıştır. Yoga beyni ve bedeni besleyen "Plus X Solunumu" üzerinde durur. Prana solunumu basit bir solunum değildir. Aslında prana, bütün biçimleriyle belki de elektrik kaynağıdır. Yogiler prananın polarize olduğunu yani (+) ve (-) prananın olduğunu söylerler. Pozitif prana sağ burun deliğinden, negatif prana da sol burun deliğinden solunmaktadır. Bu anlatıma belki de gülenler çıkmıştır. Ama 1905’te California Tıp Kolejinde insan akciğerinin elektrik akımı yaydığını bulmuştur. Solunum yoluyla havadan alınan pranayı maddi beden kullanmamaktadır. Bu prana, yogilerin "Akışkan beden" dedikleri varlığımızı yani biçimimizi yaşamsal enerjiyle beslemektedir.

Akışkan beden normal olarak gözle görülmez olmasına rağmen o da beslenmektedir. Nafakası yediğimiz besinlerden oluşup Apana denilen bir tür Pranadan almaktadır. Apana yediğimiz hayvanlardan bitkilerden oluşmuş akışkan beden olan alt Pranadır.

Akışkan bedene iyi veya kötü etki eden her şey maddi bedene de etki eder. Nezle, burun etleri ya da yapısal bozukluklarda burun deliğinizden bir diğerinden daha geniş şekilde soluk alırsanız akışkan nedenlerden voltaj düşer, rahatsızlık harekete geçer.

Sol burun deliğinden yeterli soluk alamama erken ihtiyarlamaya yol açar.

c) Solunum:

Solunum burundan yapılmalıdır. Burundan yeterli solunum alamama sinirlilik doğurur. Ağızdan soluk almada boğaz kurur, hava filtre edilemez ve insana hastalıkların pençesine atar. İnsanın havaya gereksinimi sudan, besinden, uykudan daha fazladır.

Batılı için soluk alma yeterlidir. Oksijenin noksanlığı fazla alkol almanın ortaya çıkardığı duruma oldukça benzer.

Her soluk alışta ciğerleri daha fazla doldurmak gerekir. Dinamik solunum günlük randımanı artırır. İnsan günde 22000 kere soluk alır. Soluk almayla kan dolaşımına oksijen sağlanır; nefes vermeyle kan karbonik asitten temizlenir.

Dinamik solunum enfeksiyona karşı dayanıklılığı artırır. Solunumu kontrol etmek doğaldır. Kısa mesafe koşucuları (100m.) dinamik solunumu kullanırlar. Mesela Cesi Owens 100m. koşusunda depar atarken soluğunu tutmuş ve rekorlar kırmıştır.



İKİNCİ BÖLÜM: EKSERSİZLER

Yogada mucize diye bir şey yoktur. Yalnızca tekrarlama biçimiyle irade gücüne dayanan mantıklı ve iflas etmez sonuçlar vardır.



a) Kas Yumuşaması:

Aslında insanların çoğu dinlenmeyi bilmez. Dinlenmek için koltuklara otururlar ama genelde yorgun kalkarlar. Bunun nedeni biçimsiz oturmadan ileri gelir. Aynı zamanda yürürken kas yumuşaması düşünülmelidir. Bir çok insan kısa ve düzensiz adımlar atarlar.

Üzerinizde olabildiğince hafif elbiseler bulunmalıdır.

Hava vücudun etrafında rahatça dolaşabilmeli.

Dişlerinizi kesinlikle sıkmayınız.

b) Solunum Eksersizleri:

Burada düzenli ve kaliteli solunum üzerinde durulmaktadır. 11 çeşit soluk alma eksersizi vardır. Bu eksersizler vücuda prana enerjisiyle doyurmayı öğretiyor.



c) Kasılma Eksersizleri:

Burada 22 çeşit eksersiz gösteriliyor. Bunların bir kısmı namazda var, bir kısmı da sporda ısınma hareketleri olarak gördüğümüz şeyler. Bunların hepsinin iç organlara tesiri var.

Uç konsantrasyonu ise başdaş kurarak yapılan lotus oturuşudur. Burada bel dik tutulur. Hem böylece eksersiz yapılmış olur hemde konsantrasyon sağlanır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

a) Fiziksel Sağlığı Koruma:

Fiziksel sağlığı korumada günlük banyo çok faydalıdır. Özellikle sabun kullanarak derinin ovulmasıyla ter gözeneklerini açma hareketi çok önemlidir. Bir insan günlük normal olarak 1.5 litre teri dışarı atar.

Elbiseler: Rahat ve geniş olmalı.

Havalandırma: Bulunan mekanın havalandırılması çok önemlidir. Evi fazla ısıtmamalı. Hava akımları insan için çok zararlıdır. Daima saf hava solunmalıdır. Ağırlık olmadan sıcaklığı hava akımı olmadan havalandırmayı sağlamalısınız.

Yogiler diş fırçası yerine incir filizi kullanırlar. Sabah kalkınca ağız ve dil yıkanmadan bir şey yenmemeli.

Burun sağlığı için su çekerek burun temizlemesi yapılır.



b) Besinle Sağlık Koruma:

Şifa verici olarak bal, ham şeker, sarımsak, siyah zeytin yenmelidir.

Yeşil sebze ve taze meyve çokça yenilmelidir. Bunlar doğal olmakla beraber kanı temizler.

Baharatlı, bol salçalı ve ayrıntılı şeylerden kaçınmak lazımdır. Eğerki çabuk yemek yeniyorsa bunun dişlere zararı çoktur. Yemekler çok iyi çiğnenmelidir. Acıkmadan yemek yememelidir. Yemeği saate bağlamaktan kaçınmalıdır. Çok heyecanlı ve sinirli olunca kesinlikle bir şey yenilmemelidir. Sabahları az yemeli mümkünse hiç yememeli.

Ayda bir kez mide dinlendirilmeli. Vücut rahatsız olunca kendisi birşey yemek istemez, bu içten gelir (hastaların durumu). Bunu iradi olarak da uygulamak gerekir.



DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: RUHİ SAĞLIĞI KORUMA

a) Dinamik Konsantrasyon:

Kişi önce her şeyin üstesinden gelebileceğine inanmalıdır.

Kontrol edilmemiş ruhi durumlar zarar veririler.

Her sıkıntı basit bir toplu iğne batmasıyla başlar, bir mızrak saplanması gibi sonuçlanır.

Tasalar sizi alçalmaya ve hatta yılgınlığa götürebilir. İçine kanmış olan saplantı sizi öldürebilir. Bunlar kesinlikle yok edilmelidir. (Kin, kıskançlık, aşağılık duygusu vb.)



b) Zihinsel Dünyanın keşfi:

Beyin felci ruh felci kadar var olan bir hadisedir. Zihin dünyasını keşfedip sıhhati için gayret çok elzemdir.

c) Dinamik Konsantrasyon:*

Dinamik konsantrasyon için zihni bir şeye odaklanabilmeye alışmak lazımdır. Mesela bir çiçeği düşünmek veya bir buğdayın ekilmesini büyümesini, hasatını zihni odaklayarak düşünmek, birgün önce yaptığımız şeyleri hatırlamaya gayret etmek gibi.

Kendinize günlük bir program tesbit ediniz. Hergün aynı saatte yaptığınız standart bir işiniz olsun. Buna alışmaya çalışın.



d) Şakralar Üzerinde Solunum Konsantrasyonu:

Solunum-konsantrasyon eksersizleri kaynağı sinir olan hastalıkların giderilmesine ve eğer sebat gösterilirse gerçek yeteneklerin kazanılmasını sağlar.

Şakralar sinir merkezleridir. Vücutta 7 tane sinir merkezi vardır. Bir boksör vücudunun bu bölgesine kuvvetli bir yumruk yeyince yere yıkılır ve ayağa bile kalkamaz.



e) Dinamik Konsantrasyonun Deneysel Uygulaması:

Kişi doğal gücünü geliştirmek için aklını kullanması gerektiğini öğrenmelidir. Zihin kontrolü için gayret sarf edilmelidir.

Kaygılarınızın listesini yapınız ve kafanızdan kovunuz.

Zihin sıcak bir yerde daha iyi çalışır.

Belleği geliştirmeye gayret etmeli. Mesela alış-verişten sonra her malı aldığınız dükkanı, sokağı hatırlamaya çalışma eksersizi faydalı olacaktır.

Aşağılık duygusunu yok etmeye gayret etmelidir.

Ben bunu yapamam demeyin. Bir Çin atasözü: "Bir aptalın yaptığını bir başka aptal da yapabilir der." Her fırsatta bu duygunun üzerine gidilmelidir.

Az konuşmaya alışmak lazım.

Ruhi gelişmek için sessizliğe her gün biraz zaman ayrılmalıdır.



ONBEŞ KURAL

Başkalarını incitmeyin, öç almayın
Yalan söylemeyin
Hırsızlık yapmayın
İffetli olmaya çalışın
Alçak gönüllü olun
İlimli olun
Başkalarının sıkıntılarıyla ilgilenin
Fiziki bünyede olduğu kadar ahlakta da güzellik arayın
Başarıyla gururlanmayın
Mütebessim olun
Kendi kendinize güvenin
İyilik sever olun
Düşünceyi mükemmelleştirmek için okuyun
Konsantrasyon eksersizi yapın
Doğru yolda iseniz kararlı olun.

YARATICI İMGELEME

YARATICI İMGELEME

Yazar: Shakti Gawain AKA



TAKDİM:

İnancın sıcak atmosferinden hakiki manada istifade edemeyen insanlık bu boşluğu bir takım fantezilerle doldurma yoluna gitmiştir. İnançsızlık atmosferinde ruhu sıkılan, vicdanı çatlayan insan hep bir şeyler uğraşma yoluna giderek bir nebze olsun bu dipsiz kuyudan yukarılara doğru tırmanmayı hep istemiştir.

Bu eserde imanı gerçekten kavi, Allah ile irtibatı kuvvetli olan insanın pek ihtiyaç hissetmeyeceği bir eser nazarıyla bakabilirsiniz; çünkü inanan insan her zaman hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğini bilir. İstemediği bir olay karşısında “Kahrın da hoş lütfunda hoş “ edasına bürünerek, ya”la havle ve la kuvvete illa billah “ ya da “hasbunallah çekerek kendisini bu sıkıntıdan Allah’ın engin rahmet deryasına salıverir.

Ama inanmayan veya inancı sarsılmış bir insanın böyle bir dayanak noktası yoktur .O ya uyuşturucu olacak, kendisine sahte cennete davet edecek veya günah çukuruna dalacak, insanlığından utanacak, hayvanlığa sahip çıkacaktır. İşte yazarımız bunlardan daha kolay belki de insanı bu sıkıntılardan bir nebze olsun rahatlatacak bir yol bulup bu esere üstadın “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır”düsturuyla harekete geçirilmiş bir eser nazarıyla bakabilirsiniz.

Yaklaşımıyla doğunun derin, sezgisel bilgeliğini harmanlama konusunda Tanrı yeteneğine sahip bir yazar. Avrupa ve Asyada dolaşarak Doğu Felsefesi, meditasyon ve yoga üzerinde çalıştı.

Amerika’ya dönünce insan potansiyeli hareketinin bir çok hocasıyla çalışarak kişisel gelişim yollarını derin bir biçimde araştırarak felsefe ve psikoloji üzerine araştırır. Daha sonra eserini kaleme alır



Yaratıcı İmgeleme, hayatta istediğiniz her şeyi yaratabilmek ve yaşantınızı olumlu yönde değiştirebilmek için zihinsel betimleme ve onaylama sanatıdır. Günümüzde artık sağlık, eğitim, iş, sanat, spor alanında ve ruhsal tekamülde, bu tekniğin bilincine varmış kişiler tarafından başarıyla kullanılmaktadır. Günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline gelecek bu meditasyon ile:

Ruhsal gelişiminize hız kazandırabilirsiniz.

Yaratıcılık yeteneğinizi geliştirebilir

Tam bir sağlık, canlılık ve iç huzura kavuşabilir

Zararlı alışkanlıklardan kurtulabilir

Mesleki hedeflerinize ulaşabilir

Refah ve bolluğa kavuşabilir

Ve daha sayısız bir çok aktiviteyi gerçekleştirebilirsiniz.



YARATICI İMGELEMENİN İŞLEYİŞ BİÇİMİ

Fiziksel evren enerjidir.

Fiziksel olarak hepimiz enerjiyiz. Hepimiz tek ve büyük bir enerji alanının parçasıyız. Fiziksel anlamda da bizler gerçekten “bir”iz.

Enerji manyetiktir.

Örneğin bazen düşünmekte olduğumuz kişiyle “tesadüfen” burun buruna geliriz. Ve o anda gereksindiğimiz bilgi içeren bir kitabı elimize alırız.,



Şekil fikri takip eder.

Bir ressama önce bir ilham gelir ancak ondan sonra tablosunu yapmaya başlar.

Radyasyon Ve Çekim Yasası.

Bu evrene ne gönderirseniz onun size geri yansıyıcıcı prensibidir. “Ne ekerseniz onu biçerseniz” özdeyişi bu prensibi içerir. Eğer temelde olumlu yaklaşımlara sahipsek hayattan zevk bekliyor ve bunların düşünü kuruyorsak bu olumlu beklentilerimize uyacak kişileri durumları yaratır ve kendimize çekeriz. Böylece o düş yaşamımızda o kadar çabuk bir biçimde gerçekleştirmeye başlar.



BASİT BİR UYGULAMASI

Önce arzu ettiğiniz herhangi bir şeyi düşünün. Kimse tarafından rahatsız edilmeyeceğiniz sessiz bir yerde, rahat bir biçimde oturun veya uzanın. Tüm bedeninizi gevşetin. Ayak parmaklarınızdan başlayarak kafanıza dek her adalenizin teker gevşediğini düşünün. Yavaşça ve derin bir biçimde karnınızdan soluk alıp verin. Ağır ağır 10”dan başlayarak 1”e kadar sayın ve her sayışta daha derinden gevşediğinizi hissetmeye çalışın.

Kendinizi gerçekten derin bir biçimde gevşemiş hissedince, arzuladığınız şeyi tam arzuladığınız şekliyle zihninizde imgelemeye çalışın. Örneğin: “İşte ben dağlarda harika bir hafta sonu tatili geçiriyorum. Ne güzel bir tatil,” Eğer kuşkular eğer kuşkular ortaya çıkarsa onlara direnmeyin, aksi takdirde onları güçlendirmiş olursunuz. Bırakın akıp gitsinler .Bu işleme onu zevk verdiği sürece devam ettirin

Yaratıcı imgelemeyi geceleri uyumadan önce yada sabahleyin uyanır uyanmaz yapmak daha iyidir; çünkü bu saatlerde zihin ve beden zaten derin bir biçimde gevşemiş ve alıcı haldedir. İmgelemeyi yatarak da yapabilirsiniz, ancak uyumaya karşı yatağın kenarında sırtınız dik ve dengeli bir duruşta oturmanız daha iyi olur.



NASIL İMGELEME YAPILIR

Gözlerinizi kapayıp derinlemesine gevşeyin. Yatak yada oturma odanız gibi çok iyi bildiğiniz bir odayı düşünün sonra bu odaya girdiğinizi bir koltuğa oturduğunuzu yada yatağa uzandığınızı gözünüzde canlandırın.

Şimdide pastoral güzellikte bir kır ortamında görmeye çalışın kendinizi. Sakin ve sessiz bir ırmağın kıyısında yumuşacık yeşil çimenlere uzanmışsınız. Bu daha önce arzuladığınız ideal bir yer olabilir. Bu sahneleri zihninizde hangi yöntemle canlandırsanız bu sizin imgeleme biçiminizdir.



ETKİLİ İMGELEMEDE DÖRT TEMEL ADIM

1-Hedefinizi belirleyin.

2-Net bir fikir düşünün.

3-Sık sık üzerine odaklanın.

4-Ona pozitif enerji yükleyin

YARATICI İMGELEME YALNIZ İYİLİK İÇİN ÇALIŞIR

Örneğin, eğer işinizde terfi ettiğinizi imgeliyorsanız sizin üstünüz olan kişinin işten çıkarıldığını hayal etmeyin bu kişinin daha iyi daha doyurucu bir göreve terfi ederek yerini boşalttığını imgeleyin. Böylece her ikinizinde lehine bir imgelemeyle sonuçlanır.

ONAYLAMA

Kesinleştirmek, sabitleştirmek, pekiştirmek demektir. Her hangi bir olumlu bildirim bir onaylama olabilir. Sayısız çeşitleri vardır. Örnekler: İçimdeki tanrının ışığı şimdi hayatımın her aşamasında kusursuz sonuçlar üretiyor. Bolluk benim doğal halimdir. Onu şimdi kabul ediyorum. Tanrı içimde yaşıyor ve kanalımla dünyada istediklerini tezahür ettiriyor.



YARATICI İMGEYİ YAŞAMIN BÜYÜK BİR PARÇASI KILMA

Yazar uygulayarak imgelemede şu iki önemli nokta vurguluyor:

1-Amaçlarımla ilişkimi sürdürmeme yardımcı olan ilham verici ve yükseltici kitapları düzenli bir biçimde okumak.

2-Kendisine daha bilinçli yaşamayı, öğrenmeyi amaçlayan bir arkadaş yada arkadaş gurubu edinme.



ÜÇ GEREKLİ UNSUR

1-Arzu 2-İnanç 3-Kabullenme



HEDEFLERİ BELİRLEME

Belirli bir şeyi yaratma konusunda çok net ve güçlü bir çabayla neredeyse hemen gerçekleştiğini gördüm. Alıştırmalar, 1-Elinize bir kalem ve kağıt alıp aşağıdaki kategorileri yazın,

İş / meslek Para Yaşam tarzı İlişkiler Kendini yaratıcı bir biçimde ifade edebilme Şimdi, mevcut yaşam durumunuzu akılda tutarak her kategorinin altına yakın gelecekte sahip olmak, değiştirmek yada geliştirmek istediğiniz şeyleri yazın.

2-Şimdi kağıda”benim beş yıllık hedeflerim” diye yazmaya başlayın. Önümüzdeki beş yıl içindeki ulaşmak istediğiniz en önemli hedefleri sıralayın. Örneğin, şimdi mevcut yaşam durumunuzu akılda tutarak her kategorinin altına şimdi kent dışında güzel bir ev, meyve ağaçları, bir dere olan ve birçok hayvan barındıran on dönümlük bir toprağa sahibim. Artık gerçekten sanata ve sanatçıya değer veren izleyicilerin karşısında kendi şarkılarımı çalıp söyleyerek bolluk ve rahatlık içinde yaşıyorum

3-Yukarıdaki işlemi bir yıllık hedeflerinizi yazarak yineleyin listeyi fazla doldurmayın. Eğer çok fazla hedefleriniz varsa en önemli beş altı tanesinin dışındakileri çıkarın. Bu hedeflerin beş yıllık hedeflerinizle uyum içinde olup olmadıklarını kontrol edin. Şimdi altı aylık, bir aylık, bir haftalık hedeflerinizi kaydedin. Yine sade bir liste oluşturarak en önemli üç dört tanesini seçin. Kısa menzilli hedeflerinizde ne kadar başarılı olacağınız konusunda gerçekçi olun. Yine bunların daha uzun menzilli hedeflerinizle uyum içinde olduklarından emin olmalısınız.

Hedeflerinizi not defterinizde saklı tutmanızı öneririm. Ara sıra belki her ay ya da size yararlı olacağını düşündüğünüz her seferinde not defterinizi açın, hedeflerinizi yeniden gözden geçirip yeniden şekillendirerek bazı işlemleri yeniden yapın. Bunu yaptığınız her seferinde kağıdın üzerine günün tarihini atmalı ve onları defterinizde düzen içinde tutmalısınız; çünkü geri dönüp de bu hedeflerin giderek nasıl geliştiklerini görmek çok ilginç ve aydınlatıcı olacaktır.

TRANSANDANTAL MEDİTASYON

TRANSANDANTAL MEDİTASYON

Yazar: Harold BLOOMFIELD-Michael Peter CAIN

Dennis T. JAFFE- Robert B. KORY

Yayınevi: İnkılap Kitabevi



Modern Yaşamın Bunalımı

Kainatın yaratılışıyla başlayan gizemli oyunun kahramanı olan ve aynı gezegeni paylaştığı diğer canlılardan üstün sinir sistemiyle hemencecik ayrılan tuhaf bir varlık olan insan zaman yolculuğu sırasında hayal gücünün fethetme ve doyumluluk arzularıyla birleşmesi sonucu bilim ve tekniği keşfetmiş ve bunlara umutlar bağlamıştır.

Bilim ve teknik sayesinde insanlar etki alanlarını genişletmişler ve genişleteceklerdir. Ancak zaman içinde bir çelişki ortaya çıkmıştır. Sanayileşen ve gelişen toplumlar teknolojik genişleme gösteriyorlarsa da teknoloji şimdiye kadar insanın kişisel olgunlaşması ya da sosyal uyuma kavuşmasında başarılı olamamıştır. Maddi refahın artmasına rağmen sorunların kaynağı olan huzursuzluk ve gerginlik azalmamıştır.

Çözüm önerileri arasında teknolojinin yeniden değerlendirilmesi varken alternatif olarak modern bilimin teknolojisini insanın olgunlaşması yönünde uygulamaktır. Bu amacı sağlamak için huzursuzluk, uyuşturucu madde düşkünlüğü akıl hastalıkları, iş değerinde düşüklük, belirsiz amaçlar peşinde koşma ve heyecan için çılgınca bir arayış gibi acı veren sorunların kurbanı olan Amerika’da tıbbi ve psikolojik araştırmalara milyonlarca dolar harcanmıştır. Bununla beraber psikoloji ve ilaçlar geçici ve genellikle zararlı etkilerinden başka insanlarda artmakta olan gerginliği giderici kolay bir çare ortaya koyamamışlardır.

Beden üzerindeki aşırı yıpranmanın tıbbi terimi “Gerginliktir”. Kişi sürekli değişikliğe maruz kaldığı zaman bedenide değişen koşullara yanıt verebilmelidir. Koşullara ayak uydururken, yeteneklerini ortaya koyan kişi ve fizyolojik olarak bioşimik tepki gösterir. Bu ayak uydurma süreci vücudun ana kaynaklarını tüketir ve gücünü azaltır. Bedenin tükenen kaynaklarını yerine getirecek yeterli dinlenmeye sahip olmadan bu aşırı gerginlikle sürekli karşılaşmak sonunda kişinin yaşamının her evresinde kendini gösteren bir bozulma sürecine yol açar. Aynı zamanda kendilerinin açıklayamadıkları bir huzursuzluk, bezginlik, çöküntü yada genel bir doyumsuzluk ve amaçsızlıktan rahatsız olduklarını görürler.

Gerginliğin birikmesi zihinsel berraklığın ve duygusal içtenliğin azalmasına, dolayısıyla insanlar arasındaki ilişkilerin bozulmasına yol açar. Aşırı gerginlik aynı zamanda karar verememek, etkili planlama, ve iş yapamamak durumlarına götürür.

Maddi konfor ve başarı bir dereceye kadar doyum sağlar; fakat insanı vücut ve zihin sağlığı yaşamının niteliğini saptar. Eğer gerginlik bir insanın günlük uğraşılarını huzursuzluk ve doyumsuzlukla gölgeliyorsa, gerginliğin fizyolojik olarak karşıtı dinlenmiş ve etkili bir biçimde vazife gören sinir düzenidir.

İşte yaşadığımız bilim ve teknik çağında, insanın en temel değeri olan bilincini ele almak, tanığı olduğumuz teknolojik gelişmelerin doğal bir sonucudur. Bilim dev ilerlemekte yeni bulgular eskilerini çok gerilerde bırakmaktadır. Buna rağmen nesnel sorunları olmayan kişilerin yaşamlarında da acıların ve sağlıksızlıkların yer aldığına, tıp biliminin tüm bilgilerinin ve çağdaş tıp teknolojisinin seferber edilmesine karşın hastalık artışının önlenemediğine tanık olmaktayız. Uzmanlar, sorunların ve acıların kökenini, ilgi alanlarını tek tek ele alarak aramakta ve insan yaşamının bütününü kapsayan çözümler getirememektedirler. Bu da tüm sağlıksızlıkların nedenini daha temel ve ortak bir alanda aramak gerektiğini akla getirmektedir: Bu alan insan bilincidir! Transandantal meditasyon (T.M) gibi deneysel bir yönteme dayanan bilinç teknolojisi insanın tüm beyinsel potansiyelini kullanarak güçsüzlükten kurtulmasını sağlamaktadır.

Bu özet, gerginlik birikimini azaltarak gerginliğe karşı bedenin dayanıklılığını arttırarak ve psiko-fizyolojik bir bütünlük durumu sağlayarak bu gelişmeyi kazandıran bir yöntem önermektedir.

TM aşırı gerginliğin yıkıntısını gidererek kişiye derin bir dinlenme durumu sağlar. Araştırmacılar bu tekniğin düzenli uygulanmasıyla öğrenme yeteneğinin algılama gücünün ve tepki zamanının geliştiğini belirtmektedirler. Bilim adamları TM’nin üretkenliği ve yapılan işten hoşnut olmayı arttırdığını ayrıca yüksek tansiyonu indirdiğini astım durumlarını düzelttiğini ve akıl hastalıklarının tedavisinde yararlı olduğunu söylemektedirler.

Fizik biliminin madde ve enerji üzerindeki artan buluşları, evrenin temelindeki doğa yasalarının anlaşılmasına öncülük etmektedir. Biliyoruz ki maddenin ve doğal olayların kökeni enerjidir; Biçim değiştirmekle beraber saf enerji hep aynı kalmaktadır.

Klasik fiziğin incelendiği “kapalı sistemler”de enerji değişmese de, bu sistemler zamanla “entropi”(düzensizlik) artışına uğrarlar. Entropi, hareketin(ya da ısının) azaltılmasıyla giderilebilir ve düzenlilik yeniden sağlanabilir. Bu olgu termodinamiğin bilinen üç yasasıyla anlatılmaktadır:

1.Yasa: Enerjinin devamlılığı.

2.Yasa: Kapalı sistemlerde zamanla artan entropi.

3.Yasa: Isı azaltıldığında hareketin durulmasıyla artan düzen.

3.yasaya dayanarak maddeyi mutlak sıfıra(-273 derece) yaklaştırmakla ortaya çıkan süper iletkenlik süper akışkanlık gibi maddenin elektron düzeyinde kazandığı niteliklerden günümüz teknolojisi yararlanmaktadır.

Modern fiziğin inceleme alanındaki “açık sistemler” sayesinde yaşam ve canlılık kavramlarına erişilmiştir. Bu sistemlerde düzensizlik artınca sistemlerin daha gelişmiş düzen durumlarına geçebilme nitelikleri saptanmıştır. Madde için geçerli olan temel enerji, canlı varlıklar ve insan bilinci içinde geçerlidir .enerji alabilen enerjiyi yaşama ve daha gelişmiş bir düzene çevirebilen canlı bir sistem olan insan bilincinin en önemli niteliği, kaynağının saf enerji oluşudur. İnsan bilincinde, kendi içindeki bir kaynaktan gün boyu sayısız düşünceler oluşmaktadır. Bu düşünceler enerji yüklüdür, çünkü harekete çevirebilirler. Bunlar ayrıca zeka yüklüdür, çünkü harekete yön verirler. Öyleyse düşüncelerin kaynağı, ancak saf enerji alanı, yaratıcı zeka alanı olabilir.

Yaşamda karşılaştığımız tüm güçlükler acı ve sağlıksızlıklar, düzensizlik ve doğaya uyumsuzluk belirtisi olup insan bilincinin açık sistem özelliğini tam olarak yerine getirememesinden ileri gelmektedir. Psikologların belirlediği gibi, beyin potansiyelimizin yalnızca %5-15’inin kullanılabilir olması ve bilinçli alanın bu oranda dar olması aynı nedene dayanmaktadır. Dr.Brian Josephson’un(nobel ödüllü) insan bilincinin yapısı fizik kuramlarıyla açıklayan çalışmalarında da değinildiği gibi, termodinamiğin üç yasasını bilince uyarladığımızda beynin potansiyelinin nasıl kullanılabilir duruma geçirilebileceğini ve bunun insan yaşamında ne denli önemli olduğunu görürüz:

1.Yasa: Temelde saf enerji (yaratıcı zeka).

2.Yasa: Beyin kısıtlı çalıştığında yarı kapalı bir sistemin ortaya çıkışı; düzen korunsa da yaşlanma, yıpranma, acı ve hastalıkların ortaya çıkışı.

3.Yasa: Beyin düşünme şeklinde beliren hareketini azaltarak kaynağındaki sonsuz enerji alanıyla doğrudan ilişki kurduğunda, yaşamın her yönüyle güçlenmesi ve gelişmesi, tüm doğa yasalarıyla uyum sağlaması.

3.yasadaki olanakları insan yaşamına kazandıran TM tekniği beynin kendi içine dönerek düşüncelerin giderek daha ince düzeylere doğru artmasını ve sonunda kaynağına erişmesini sağlamaktadır.

Ne bir din ya da felsefe ne de yaşam görüşü olmayan TM gerginliği azaltma ve bilinç uyanıklığını genişletmek için doğal bir tekniktir.

İlk kez Birleşik Amerika da Hintli bir öğretmen olan Maharishi Mahesh Yogi tarafından tanıtıldı “transandantal”deyimi “öteye geçiş” anlamındadır. Bu deyim TM uygulayıcılarının alışık oldukları uyanık yaşantı düzeylerinden öteye çok derin bir dinlenme durumuna geçerlerken uyanıklıklarının iki kat artmasından dolayı seçilmiştir. Bu bir dalış tekniğidir. Dalış zihne doğru açıverildiğinde otomatik olarak ve kendiliğinden gerçekleşmektedir. Teknik bir kaç saatte öğrenilebilir, sonra her sabah ve akşam sistemli biçimde 15-20 dakika uygulandığında bilinçli zihin daha fazla yaratıcılık ve enerji kazanmaktadır. Teknik evde uygulanırsa da bir kimsenin rahatsız edilmeksizin rahatça oturabileceği herhangi bir yerde de yapılabilir.

TM sırasında ne olur? İnsan dikkatini içine çeker gevşek ve rahatlık veren bir durumu izlemek için zihnini kullanır. Zihnin çok sakin fakat olağan üstü uyanıklıkta bir halini izler.”sakin uyanıklık.”, “uykuda değil fakat özellikle herhangi bir şeyle de ilgili değil”, ”iç uyanıklığa sahip fakat herhangi bir düşünceye sahip değil”biçimlerinde uygulayıcılar tarafından tanımlanmaktadır. Gündelik yaşantımız, bitmek tükenmek bilmeyen düşünceler, duygular, heyecanlar ve algılamalarla doludur. TM’nin en önemli özelliği olan doğallığı ve güç sarfı gerektirmemesi sayesinde bu sürekli izlenimlerden günde iki kez gayretsizce sıyrılma fırsatı sağlar. Bu özelliğin, fizikte kuantum kuramında geliştirilen bilgilerle irdeleyebiliriz: Kuantlar kuramında atomların temel durumu(vakum), atomun en az uyarımlı düzeninin en fazla düzensizliğinin en az olduğu durumdur. Bu kurama göre tüm atomlar bulundukları uyarım düzeyinden daha uyarımlı düzeyleri gitme eğilimlidirler. Çünkü daha az uyarımlı düzeylerde, düzen ve kararlılık artar. Beyin için de aynı eğilim söz konusudur: TM uygulaması sırasında da beyin, düşüncenin daha uyarımlı durumlarına doğal olarak akmakta ve bu süreçte çekiciliği ve mutluluğu denemektedir. Zihnin sakin düzeylerini izleyen uygulamacı nesnelerin yokluğunda kendi bilincinin sonsuz yapısının giderek artan bir biçimde farkına. Saf bilinç diye adlandırılan, iç uyanıklığa sahip olup uyanıklığın kendisinden başka bir şeyin farkında olmamak demektir. Bu alan bilincimizin en az uyarım düzeyidir ve sonsuz mutluluk niteliğine sahiptir

Saf uyanıklık yaşantısı aslında çekici bir yapıya sahip olmasına rağmen insanlar, genellikle TM’yi zevk ya da başlı başına bir bilgi olarak uygulamazlar, aynı zamanda yaşamlarının niteliğinde belirli incelemeler için uygularlar .

Saf uyanıklığın düzenli yaşantısı fizyolojik sağlık ve psikolojik mutluluk bakımlarından olumlu etkiler doğmaktadır. İnsanın kendi kapasitesinin tümüyle değerlendirmesini sağlamaktadır. Maharishi bu yararları şöyle açıklamaktadır: Saf uyanıklıkla meditasyon sırasında düşünceler olmaksızın bir iç uyanıklık yaşamakla, yaratıcı zeka ve kişisel bilincin altında yatan sonsuz zeka ve enerjinin ana kaynağı arasında bir özdeşlik vardır.

Eğer TM’nin insanın zeka ve enerji kaynaklarını ortaya çıkarmakta bu kadar etkili olması kanıtlanmış ve insanın gelişmesi yolunda bu basit yaklaşım kritik bir sorun olan gerginliğe kolay bir çözüm getirmesi ve insanın gelişme sürecine ayak uydurmaktaki bugünkü yetersizliği karşısında umut vericidir.



Transandantal Meditasyonun İşlemesi

TM, bir fikir ya da teori değildir, fakat oldukça özel ve eşsiz bir pratiktir. TM’ye başlamak bu konuda yeterli bir öğretmenden kişisel öğretim gerektirir. TM’nin nasıl işlediğini anlamak için bir benzetme yapmak yararlıdır. Maharishi, zihni bir okyanusa benzetir. Okyanusunda yüzeyinde dalgaların hareketi fakat derinliklerinde mutlak bir sakinlik vardır. Bilincin hareketleri-düşünceler, duygular, algılamalar okyanusun yüzeyindeki dalgalara benzer. Zihnin sakin derinlikleri de okyanusun sakin derinliklerine benzer. Bir okyanusun tüm yüzeysel dalgalarının altında nasıl sakin akıntılar bulunuyorsa, bilinçli-zihnin bütün hareketleri de zihnin sakin derinliklerine dayanır.

Maharishi zihnin hareketli ve sakin bölümleri arasındaki ilişkiyi anlatabilmek için okyanus benzetimine başka bir öğede katar. Mutlak sakinlikteki bir okyanusun tabanından hava kabarcıkları çıkabileceği gibi düşüncenin de zihnin en sakin derinliklerinden kaynak bulunduğunu ileri sürer. Okyanusun dibindeki büyük basınç dolayısıyla gözle görülmeyecek kadar ufak olan kabarcık yüzeye yaklaşırken büyüklük kazanır. Düşünce uyarısı da zihnin sakin bölgelerinden doğarken varlığını ancak açık ve seçik yaşantı haline gelince farkına varırız.

Psikanalistler düşüncenin zihinde ilk başlamasıyla son durumda bilinçli bir yaşantı olarak ortaya çıkması arasında olanları açıklamak için “Bilinç Ötesindeki Hazırlanma” deyimini kullanırlar. Bilim yazarı Dean Woolridge bu sürecin fizyolojisini şöylece tanımlayarak bir sonuca varmaktadır: “biz düşüncelerimizin...farkındayız fakat oraya nereden geldiklerini bilmiyoruz.”

Bilinçaltındaki bu gibi hareketlerin karışık mantıksal düşüncelere uzandığı görülmektedir. Aksi halde güç bir problemin hiç beklemediğimiz bir zamanda birdenbire çözümünü yada içyüzünü kavrayışımızı nasıl açıklayabiliriz?

Maharıshı.: “Bir düşünce bilincin en derin düzeyinden başlar ve yüzeyde bilinçli bir düşünce olarak belirinceye kadar zihnin bütün derinliklerini aşar. Böylece biz her düşüncenin bilincin tüm derinliğini harekete geçirdiğini fakat ancak bilinçli zihin düzeyine varınca bilinçli olarak fark edildiğini anlarız.

Düşünce gelişmesini daha önceki tüm aşamaları bilinemez bizim bilinç okyanusunun derin düzeylerinin sakin olduğunu söylememizdeki pratik amaç budur.”

A şekli TM tekniğinin temel olduğu zihnin, basit teorisini göstermektedir. Bir hava kabarcığı olarak gösterilen düşünce bir okyanus olarak gösterilen zihnin en derin noktasından(A)başlamaktadır. Bir süre sonra düşünce B düzeyinde zihin yüzeyine ulaşmış ve bir düşünce olarak yeterince kavranacak kadar gelişmiştir.

Biz B’ ye bilinçli zihin diyoruz, çünkü biz düşünceyi burada fark ederiz. Biz A’ düzeyine düşüncenin kaynağı diyoruz, çünkü düşünceler zihnin bu büyük derinliğinden kaynaklanırlar.

Genellikle düşünce sürecinin kendisi zihni hareketliliğin artması yönünde uyarırsa da TM düşünce sürecinden zihni aktiviteyi azaltmak için yararlanır. TM pratiğini uygulayan bir kimse zihnin yüzeyinde kalmak yerine düşüncenin daha az sakin ve belirli fakat giderek artan çekicilikte aşamalarını yaşamaya başalar. TM yapıldığı sırada zihinsel faaliyetin sakin düzeylerini yaşama süreci için zihin normal olarak tamamiyle kendisini dolduran gelişmiş düşüncelerden yavaşça sıyrılmalıdır.

TM tekniği dikkatin tek bir düşünce verilmek yoluyla kolayca içeri çevirmesini kapsar. Bu yolla zihin hareketli fakat yönsüzdür. Doğal olarak dikkat zihnin daha derin yüzeylerinden sağlanabilen giderek artan mutluluğu aramaya başlar sonunda uyanıklık bütünüyle sakinleşir, bir çaba harcamaksızın düşünce sürecini de aşar ve saf uyanıklılık durumunu kazanır .

Teorik olarak TM’ sürecine herhangi bir düşünce duygu heyecan ya da algıyı sürekli bir biçimde yaşayarak başlamak mümkün olabilir. Düşünce dikkatin içeri çevrilişini kolaylaştırmak

yönünden ideal ve etkili araçtır. Çünkü sübjektif yaşantının en içtenlikli ve kapsamlı yönüdür.

Fakat düşüncenin yapısı nedir? Hafıza ve dikkat üzerindeki çalışmalar bir kimsenin görme duygusu yoluyla edindiği bilgileri hatırlarken bile düşünce hareketlerinin çeşitli sesleri zihnen hatırlamak olduğunu ortaya koymuştur. Harvert üniversitesi psikologlarından George Sperling böyle” ses ötesi “provaların, bilincin nesneleri kavramak için uyanıklığa yön verdiği temel mekanizma olduğunu iddia etmektedir.

Ses olarak kabul edilen düşünce zihni gündelik düşünce sürecinden ayırmak ve dikkati giderek sakinleşen zihinsel hareketlere çevirmek için en etken bir araç görevini görür. TM de kullanılan ses düşüncelere mantralar denir. Mantra Sanskritçi de anlam düzeyinde etkileri bilinmeyen bir düşünce demektir. Gerçekten TM de kullanılan mantraların hiçbir belirgin anlamları yoktur. Bunlar düzeyinde etkili olurlar .Seslerin niteliğine benzerler. Mantralar TM öğrenimine başlayan her kişi için özellikle seçilirler Mantra bir kez öğrenildikten sonra gizli tutulur ve yalnız bir amaç için kullanılır: TM pratiği sırasında zihinsel hareket sürecini hafifletmekte...Her düşüncenin özellikle önem kazandığı zihnin sakin düzeylerini yaşamaya götürdüğünden dolayı doğru mantranın seçimi hayati bir önem taşır. Bir kimsenin rastlantı sonucu klasik eserlere baş vurarak yada sezgi yoluyla kendisi için bir mantra seçmesi uygun değildir.



Transandantal Meditasyon Ve Tm-Sidhi Program İle Yaşlanmanın Geriye Döndürülmesini Belirten Bilimsel Araştırmalar Grafiği

NOT: (+) ve (-) i?aretleriyle belirtildi?i gibi a?a?ydaki bütün etkenler ya?lanma süreci ile bozulma göstermektedirler.

İşaretlerle belirtildiği gibi TM ve TM-SİDHİ programının sonucu olarak her olguda yaşlanma sürecinin geriye döndüğü gözlenmiştir.

Yaşlanma ile olağan TM ile değişiklikler gelişmeler

Kan basıncı-diastolik (+) (-)

Kan basıncı-sistolik Kardiovaskıler etkinlik (+) (-)

Fizyoloji :

Beyin kan akımı (-) (+)

Vital kapasite (-) (+)

Maksimal solunum kapasitesi (-) (+)

Duyma eşiği (+) (+)

Duyma ayırımı (-) (-)

Yakın görme uzaklığı (+) (-)

Homeostatik toparlanma (-) (+)

EEG Alfa gücü (-)(+)

Serum kolesterol konsantrasyonu (+) (-)

Hemoglobin konsantrasyon (-) (+)



Biyoloji:

Strese karşı hassasiyet (+) (-)

Davranışta sertlik (+) (-)

Öğrenme yeteneği(birlikte öğrenme) (-) (+)

Bellek kısa süreli (-) (+)

Bellek uzun süreli (-) (+)



Psikoloji :

Belleğin organizasyonu (-) (+)

Yaratıcılık (-) (+)

Soyut düşünme (mantık yürütme) (-) (+)

Zeka (-) (+)

İki sese aynı anda dikkati verebilme (-) (+)

Tepki süresi (+) (-)



Zihin-Beden Koordinasyonu:

Sensori motorperformans (-) (+)

(Ayna ile yıldızı çizme testi)

Kardiovaskıler hastalıklar(kalp damar hast)(+) (-)

Hiper tansiyon(Kan basıncı artışı) (+) (-)

Astıb(şiddeti) (+) (-)



Sağlık:

İmmum sistem etkinliği (-) (+)

Rahat uyuyamama (kalkış/gece) (+) (-)

Uykusuzluk ve yetersiz uyku (+) (-)

Gündüz uykusu (+) (-)

Uykunun kalitesi (-) (+)

Depresyon (+) (-)

TRANS

TRANS

Yazar: G. LAPASSADE



TRANSIN TANIMI VE TARİHÇESİ:

Trans..: “Medyumun, bir ruh kendi yerine geçmiş gibi, kişiliğini kaybetmesi halidir.”

Terim, kaynaklara 19. Yüzyılda paralel olarak gelişen iki akım aracılığı ile gelmiştir. Birincisi: Allan Kardee tarafından başlatılan, medyumların, söz konusu olduğu Ruhçuluk akımıdır. İkincisi, canlı manyetizmine, manyetizör ile manyetize edilen arasındaki ilişkiye dayanan, Mesmer ile başlayıp, Charcot, Berheim ile gelişen ve Freud’a kadar uzanan bir akımdır.

Etnoloji sahasında keşfedilen trans kurumlarından biri “posesyon tapınçları”dır.

Posesyon: Bir ruhun, bir bedenliyle ilişki kurması, onu geçici olarak hakimiyeti altına alması, bedenini kullanmasıdır. Posesyon tapınçlarında özellikle halkın katıldığı uygulamalar söz konusudur. Herkes (kadınlar bile) katılabilir. Burada ayin şeklinde seanslar yapılır ve tapınç üyelerinin posesyon ve trans halleri vasıtasıyla görünmeyen, cansız, bedensiz varlıklar tezahür ederler. Bu haller sırasında “posede” (tasarruf edilen, ele geçirilen kimse) kendinden geçerek dans etmeye başlar. Bu haller talep üzerine gerek baş ve gövdenin sallanması ve döndürülmesi gibi hazırlık hareketleriyle, gerekse belirli ritimlerin söz konusu olduğu bir müzik aracı ile tahrik edilerek yapılır. Hazirün ve katılanlara göre, trans halinde dans eden, sujenin kendisi değil “posesör” (posede’ye hakim olan) ruhtur. Tapınç üyelerine göre posede, posesör ruhun atı gibidir. Ruh nasılsa atı da öyle olur denir. Kendinden geçme hali topluluğun başkanı tarafından denetlenir. Ayrıca başkanda gerektiğinde bağlantı kurabileceği seçkin ruhlarla ilişki halindedir. Eğer tehlikeli bir durum ortaya çıkarsa seans başkanın müdahalesiyle son bulur.

Bir de şeytani posesyon kavramı vardır ki doğa üstü, uğursuz bir varlığın insana yerleşmesi ve onu yönetmesi anlamına gelir. Bu kavram da Hıristiyan ortamında şeytani bir anlam kazanmıştır. Buna karşılık bu kavram diğer kurumlarda hiç de şeytani bir anlam içermez.

Posesyon ile trans aynı şey değildir.



Şaman transı: kutsal, ilahi sahaya doğru açılan bir şuur deneyimidir. Buna yolculuk denir.

Şaman tipi transa Orta Asya ve Sibirya halklarında, Amerika yerli kabilelerinde, Kiwai papularında, Borneo Dayaklarında ve Avustralyalılarda rastlanır.

Şaman tipi trans ilkel toplumlardaki tek trans biçimi değildir ancak en olgun biçimidir.

Trans tarihsel süreci içinde ele alındığında ilkel denilen toplumlardaki ilk aşamasında henüz kollektif bir biçim kazanamamıştır. Şamanın mistik extazı (kendinden geçme çoşkunluk hali) bireysel bir davranıştır.

Transın kollektif bir biçim kazanması için organizatör bir kişinin aktif müdahalesi gerekir.

Bu kişinin transa hakim olması transın sorumluğunu üstlenmesi ve transı organize etmesi gerekir işte bu noktada transın iki biçiminden tahakkümcü biçimine geçilir.

Transa “açılmış şuur” öteki şuur, ikinci şuur halin diyebiliriz. W. James ikinci şuur halini şöyle açıklar “Bizim olağan, uyanık şuur halimiz yalnızca bir şuur tipinden ibarettir. Oysa bizde potansiyel halde, son derece farklı şuur biçimleri mevcuttur. Hayat onların varlığı akla bile getirmeden geçirilebilir. Ancak gereken uyaranlar sağlandığında bu haller oryaya çıkar. Bunlar tam olarak bilemediğimiz sahalarla uyum içinde olan o sahalarda tatbikat yapan şuur tipleridir. Kainat bütünlüğünden bu diğer şuur tiplerini bir kenara bırakarak söz etmek abes olur. Toplumumuzun bir kenara atıp bu ikinci şuur hallerini uyuşturucu kullananlar ressamlar şairler vs. keşfetmektedirler.



EKSTAZ USTASI ŞAMAN

Şamanizm her şeyden önce Sibirya ve Orta Asya’ ya ait tinsel bir fenomendir Sözcük bize Rusça aracılığı ile Tunğuz Şamanlarından gelmiştir. Kuzey ve Orta Asya’nın uçsuz bucaksız topraklarında, toplumun dinsel büyüsel yaşamı Şaman’da yoğunlaşır.

Şamanın niteliklerinden biride büyücülüktür, ama her büyücü Şaman olarak nitelenemez Bu husus Şaman’ın şifacılığı konusunda da kendini gösterir Her kabile hekimi şifacıdır, ama Şaman kendine özgü bir metot kullanır. O, trans sırasında ruhu göğe yükselmek yada cehennemi mekanlara inmek üzere bedeninden ayrılan bir trans uzmanıdır.

Şamantik transın bir tanımı da “ruhsal yolculuk”tur.

Şamanizm’i posesyon ile karıştırmamak gerekir. Karışıklığın sebebi, her iki sistemde de dinsel transın mevcut olmasıdır. Tezahürler her iki sistemde de dinsel fenomenler düzeyinde özellikle psikobiyolojik ve nürofizyolojik düzeyde birbirlerine çok benzemektedirler. Ne var ki, bu iki sistemin yapıları son derece farklıdır. Posesyonda söz konusu olan, kişiyi tamamen emri altına alan ve sujenin yerine geçen bir ruh kavramı, Şamanizm’e tümüyle yabancıdır. Farklılık ilahlarda, ruhlarda, demonlarda trans yoluyla kurulan bağlantıda kendini gösterir.

Şaman ruhlara hakim olur: yani bedensizlerle, demonlarla ve doğal ruhları ile onların araçları haline gelmeksizin bağlantıya geçerler. Ama posede şamanlar da yok değildir. Ancak bunlar istisnaları oluştururlar.

Şamanın transında posesyon söz konusu değildir. Şaman beenini bir başka ruha kullandırtmaz. Şamanın transı kendi başına yaptığı bir şuur deneyimidir. Bununla beraber şaman, gerektiğinde bir ruhla onun posedesi olmadan bağlantı kurabilmektedir.

Şamanların belirlenmesinin başlıca iki yolu vardır:

Şaman mesleğinin veraset yoluyla intikali.
İçte kendiliğinden duyulan “tanrısal çağrı yoluyla” seçilme.
Seçilme şekli ne olursa olsun her şaman ikili bir eğitimden geçtikten sonra şaman olur.

Extatik eğitim (rüyalar, trans vs..)
Geleneksel Eğitim (şaman teknikleri, ruhların isim ve fonksiyonları, kabilenin mitolojisi vs..)


Ruhların ve yaşlı şaman ustalarının üstlendiği bu ikili eğitim bir inisiyasyondur. Şamanı sıradan bir insan olmaktan çıkaran, toplunun itibar ettiği bir kişi haline getiren bu inisiyasyon eğitimdir.



TRANSIN TARİHİ VE DESPOT DÖNEM

Sömürgeleştirilmemiş ve sömürgeleşmeye rağmen geleneksel kurumların hala yozlaşmadan kalabildiği toplumlarda posesyon, ekonomik ve siyasi denge yapıları içinde yer alır. Böyle bir ortamda posede toplulukları, mahalli yönetimleri onaylama ve muhafazakarlık fonksiyonunu sağlarlar. Trans böyle bir ortamda yaygınlaşamaz. Trans Asya tipi üretim tarzının çöküşüyle ortaya çıkmıştır.



Despot Dönemdeki Tahakkümcü Transın Temel Özellikleri

Bu dönemdeki trans biçimi, gerek posedenin kişiliğini kaybetmesi özelliği ile, gerekse derin bir ipnoz halinde somnambolik halde dans etme özelliği ile karakterize olur.

Tahakkümcü transın, ipnoz ve telkin gibi çeşitli işlem ve yöntemlerle meydana geldiği görülüyor. Bu tür etkilemeler yapay yollar gibi görünüyorsa da, aslında baştan beri doğa fiilen mevcutturlar. Buna şartlandırma da dahildir. Pavlow’dan beri biliniyor ki tüm canlı varlıklar şartlandırılabilir. Bu dönemdeki ayinlerde davul ve vurmalı çalgılar, şartlandırmadaki uyaran-cevap ilişkisinin oluşturulmasında rol almışlardır.

Trans ve posesyon halinin hemen her döneminde hem din hem de tedavi ile ilişkilendirilmiştir. Din ile ilişkilendirme azaldığı oranda tedavi konusu ön plana çıkmıştır.

Romalılar ve Eski Yunanlılar delilikleri ikiye ayırırlar:

Özellikle buluğ çağındaki kızlarda ve savaşın en şiddetli anında savaşçılarda görülen “ilahi delilik”.
Organik bir sebebi olan zihinsel hastalık.
İşte böyle durumlarda trans bir tedavi metodu olarak kullanılabilir. Toplumdan kaçan veya isyan içinde olanları topluma kazandırmaya çalışır.

Trans olayında müziğin de çok önemli bir yeri vardır çünkü transtaki danslar müzik eşliğinde yapılır.

Transın tiyatroda da büyük önemi vardır. Zaten ilk yunan tiyatrosu da ayinle başlamıştır.

Trans tarihte çok çeşitli amaçlara yönelik kullanılmıştır. Bazen bir tedavi yöntemi olarak, bazen de zulme karşı bir direniş şeklinde vs.. kullanılmıştır.



TANRI ADAMLARI TARİKATI

Ekstatik transa her yerde rastlanır. Her zaman her yerde varolmuştur. Ortadoğu hep mistik akımların harekete başladıkları bir ocak olmuştur. Ancak mistisizmin aynı biçimlerine diğer bölgelerin de tanık olduğunu kabul etmek gerekir. Rusya’da Danila Philipen Klüstizm (Tanrı adamları) tarikatını kurmuştur. Bu tarikatla, Şamanizm arasında büyük benzerlikler var. Ancak bu tarikatta transa geçme ve ekstatik coşkunluk daima kolektif bir nitelik taşır. Burada insanlar bir topluluk halinde bir çember oluştururlar, bu çemberin içinde bir veya birkaç kahin dansçıları ses ve soluğu ile canlandırır. Uyum, ayine katılmayan seyircilerin şarkısı ve el çırpmasıyla sağlanır. Dansçılar ise bıkıp, usanmadan kısa bir nakaratı tekrarlarlar. Ritm git-gide artar ve bu durum dansçıların kendinden geçmelerine sebep olur.

Ülkemizde de bazı tarikat ayinlerinde aynı şekilde çember oluşturularak “Hu, Allah” nakaratının tekrarlanması yukarıda anlatılan olayla benzerlik göstermektedir.

Bu tarikatta bir de çilecilik ve ekstaz coşkunluğu vardır. Çilecilik özellikle cinsel orucu gerektirir. Buna karşılık ekstatik coşkunluğun bazı durumlarda had safhaya vardığında her türlü cinsel sapıklıkları içerdiği anlaşılıyor. (yani tam anlamıyla bir rezaleti) Bu cümleden olarak bu ayinlerin İslam’daki tarikatların ayinlerine benzetmek yanlış olur.

Bu tarikata gidenler genellikle köylüler, cahil halk ve kadınlardır. Tarikat köylünün gerçeklerden kaçıp, daha saygın ve daha coşku verici bir yaşam arayışı ihtiyacını karşılar. Vs..

Burada Vudu Tapınçlarında transtan bahsetmek yerinde olacaktır.

Vudu: Haiti Cumhuriyeti köylü sınıfı ve kent proleteryasının büyük çoğunluğunun dini olup Katolik uygulamalarla karışmış Afrika kökenli ayin ve inanışlar bütünüdür.

Köleler her sabah ve akşam, kırbaç darbelerinin temposu altında yüksek sesle dua etmek zorundadırlar.

Vudu’da üç tip posesyon tipi var:

Tahakkümcü tip.
İpnotik uykunun söz konusu olmadığı posesyon tip.
Denetimin, tahakkümün olmadığı tip.
Trans belli dönemlerde ilahilik vasfını kaybederek şeytani bir şekle bürünmüştür. Artık burada ayinleri yönetenler kahinler ve rahipler değil de büyücü kadınlardır.

Trans Hıristiyan Avrupa’da ilk kez 16. ve 17. Yy. da lanetlenmiştir. Hıristiyanlığın “posesyon” üzerindeki baskısı transın eski çağlardan beri süregelen kurumlarını yıkmış; fakat, baskılara rağmen “trans akımı” gizli de olsa ayakta kalabilmeyi başarmıştır.



Not: Trans bazı toplumlarda ruhsal tedavi amacına yönelik olarak kullanılmıştır. Transı bazen bir dua bazen de bir boşalım olarak ele almak gerekir. Kolektifleştirme aşamasından önceki dönemlerde bireysel olan transa geçirme uygulamaların ilk dönemlerde tedavi edici fonksiyonunun olmadığı varsayılabilir. Hastanın transa geçmesi ancak muayene ve tedavi sırasında meydana gelir ve hasta bu transla iyileştirilir.

Genellikle bütün trans tipleri dans edilerek icra edilir. Bu danslarda da önemli unsurlar mevcuttur ki bunların en önemlisi müziktir. Müzik eşliğinde inanlar dans ederler. Ve belli bir zamandan sonra kendilerinden geçerek bir vecd haline ulaşırlar ve vücutlarını bir titreme alır. Artık bu durum sonunda dansa katılanlarda bir rahatlama görülür. İşte bu da bir rahatlama şeklidir her halde. Ancak daha öncede belirttiğimiz üzere bazen bu trans hallerinde çok şaşkın hareketler de yapılabilmektedir. Özellikle bazı dans çeşitlerinde.

Bütün bunlardan sonra ipnotizmadan bahsetmek gerekir. Çünkü bilim çevrelerinde trans ve posesyon halleri, ipnoz ve telkinle yapılan hallerle bir tutulmuştur.



İpnoz: Kişinin bir başka kişi tarafından kontrol edilen ve belirlenen sınırlar çerçevesinde ben’in değişik bir biçimde, geçici olarak bulunduğu haldir.



İnisiyasyon: Bir eğitim sürecidir. Yani posesyon uygulamalarının olduğu kültürlerde adayların bir ilahın posedesi olacak seviyeye gelmek üzere yetiştirildikleri bir eğitim sürecidir.

SONUÇ

Kitapta konular genelde hikayemsi ve dağınık bir tarzda ele alınmış, bazen birarada anlatılabilecek meseleler dağınık ve tekrar biçiminde ele alınmış. Bu arada bazı tutarsız benzetmeleri var. Mesela; “Tanrı Adamları Tarikati” nin ayinlerini, Türkiye’deki bazı tarikatlarda yapılan ayinlere benzetmektedirler. Gerçi bunlar şekil olarak benzerlik gösteriyor belki ama içeri olarak bir alakası yok. Çünkü söz konusu tarikattaki trans olayında bazen cinsel sapkınlıklarda meydana gelebiliyorlar. Buna karşılık İslami tarikatlarda böyle bir şey söz konusu değildir.

Bütün bunlara rağmen kitabın faydalı yönleri de yok değil. En azından değişik şekillerdeki trans olayından haberdar ediyor. Ama yine de illa ki okunacak bir kitap değil.

TARTIŞILAN BİLİM PARAPSİKOLOJİ

TARTIŞILAN BİLİM PARAPSİKOLOJİ

Yazar: Prof. Dr. Richards BROUGHNTON

Yayınevi: Say Yayınları



Parapsikoloji kelime manası itibariyle insanın olağanüstü yetenekleriyle ruhsal gücünün araştırılması demektir. Prof. Brounghton bu konuyu etraflıca incelemiş, deneylerini gözlemlerini okuyucularına en güzel şekliyle aktarmaya çalışmıştır. Ancak şunu da belirtmek gerekirse; konu çok güncel olmaması itibariyle fazla ilgi çekmiyor. Bu yüzden herhangi bir bilim dalının ciltlerle dolu olan eserleri varken Parapsikoloji daha emekleme aşamasındadır. Konunun yabancı olmasının yanında çevirinin çok kötü oluşu konuların anlaşırlılığını minimum seviyeye indiriyor. Bu mevzuda tavsiyem eğer mecbur değilseniz konuyla alakalı başka kitapları tercih etmenizdir.

Dr. Broughnton parapsikolojinin tarihini ve evrimsel gelişmesini inceledikten başka bilim içindeki pek belirgin varlığı konusundaki ateşli tartışmalara görüşleriyle ışık veriyor. Parapsikolojinin etkinlik sahalarını tanımlıyor, neler içerdiğini ve içermediğini araştırıyor, çeşitli tiplerdeki psişik yüzleşimlerin sınıflamasını yapıyor, parapsikolojinin labaratuvar çalışmalarında neyin kanıtlandığını veya kanıtlanmadığını ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.

Dahası, kitabın amacı doğrultusunda yaygın ve son parapsikolojik araştırmalar psifenomen testlerinde kullanılan bütün aktüel ekniklerini klasik ESP kart deneyimlerinden poltergeist olgusuna kadar herşeyi ortaya koyuyor.

Değişkenlik ve aldatıcılık nitelikleri olan psi-fenomen denemelerinde araştırmacıların bilimsel metodları nasıl uyguladıklarını her fırsatta anlatıyor. Bunu yaparken de konuya yönelik maksatlı dış etkenleri tarafsız düşünce yargısından geçirerek dışlamayı gözardı etmediği gibi, mümkün konvansiyonel açıklamaları araştırıyor, niteleyici bulguları elde etmek için kullanılan yöntemleri tartışıyor.

Dr. ayrıca, bu kitapta parapsikoloji konusunda Moskova ve Pekin yörüngelerinde yapılan çalışmalar üzerinde önemli bilgiler vermekte ve ABD hükümetlerinin parapsikoloji programlarında uygulanan çalışmalarda şaşırtıcı izlenimleri gözönüne sermektedir.

Dr. modern istatistiksel metodlar yolunda PSİ araştırma kayıt ve verilerinin parapsikoloji olgusunun bütün zamanlardan daha güçlü duruma getirildiğini sergiliyor ve ayrıca kriminal soruşturmalarda, tedavilerde ve hatta arkeolojide kullanımını dile getiriyor.



Psişik Deneyim Nedir?

PK, ya da ‘Psikokinesis’ deyimi de, parapsikolojik incelemede ikinci yeteneği, yani bir insanın kas sistemini kullanmadan nesneleri, olayları ve hatta çevresindeki kişileri etkileme yeteneğini tanımlar.

Günün birinde, genç bir bayanın çaresizlik içindeki sesiyle yüzleşmiştik. Kadın geçirdiği olayın etkisi altında kendine bir çıkış yolu arıyor gibiydi; sesi titreyerek yaşadığı olayı anlattı:

İki hafta önce kocasını toprağa vermişti. Başından geçeni ancak şimdi anlatabilecek gücü kendinde bulmuştu. Ama yine de zorlu bir dönem yaşamakta olduğu anlaşılıyordu. Kadın, anlattığına göre kocasının ölümünden bir kaç gün önce bir rüya görmüştü. Av sırasında, bir arkadaşı kocasını kazayla vurup öldürüyordu. Bu rüyadan soğuk terler dökerek uyanmış, ama kimseyi telaşa vermemek için bu olaydan kimseye söz etmemişti.

İki hafta sonra bir av partisi vardı. Kadın bu kez de, kocasını huzursuz etmemek için yine susmayı ve ona rüyasını anlatmamayı yeğlemişti. Zaten kocasına durumda söz ettiği takdirde, onun konuyu, “alt tarafı bir rüya” diye geçiştireceğini biliyordu. Ama ertesi gün, olanlar olmuş, arkadaşı bir kaza kurşunu ile kocasını öldürmüştü.

Bu bayanla telefonla konuşan enstitü görevlisi bendim. O bir çıkış yolu arıyordu, ama konumu sadece bu değildi. Konuştuğum kişi, bu gibi sorunlara kafa yoran bir bilim adamına danışarak, ondan doğru davranıp davranmadığına dair bilgi edinmek istiyordu.

Acaba bir parapsikolojist, başından böylesine olaylar geçen kişilere derde derman olabilecek gerçek cevapları vermek için konusunda ne kadar bilgi sahibi idi? Üzülerek belirtmem gerekiyor ki, bizler bu gibi olaylar karşısında halen kesin konuşabilecek yeterlikte değiliz. Bütün yapabildiğimiz, onların içinden geçtikleri bu ortamın özümseyebilmelerine yardımcı olmak ve durumları çerçevesinde edinebileceğimiz bulguları kendilerine anlatmaya çalışmaktır.

Peki, bu kadının yaşamış olduğu olgu bir rastlantı gibi geçiştirilebilir miydi? Kocasının ölümüyle, kadının bize yapmış olduğu telefon başvurusu arasından iki haftalık bir zaman geçmişti. Kadın bu süreç içinde depreşen suçluluk duygusunu bastırmak için yoğun çaba sarf etmiş olmalıydı.

Bu bayana göre, ona yolunu yordamını bilmediği nitelikte bir uyarı yapılmıştı. Uyarı, “rüya” yoluyla gelmiş, ama kendisi bunu değerlendire-memişti. Şimdi ise kadın, “herhangi bir biçimde geleceği algılamak ger-çekten mümkün müdür, yoksa ben çıldırıyor muyum?” diye kendini sorguluyordu.

Psişik yeteneğin insanların tamamına, ya da bazı seçkin kişilere bağışlanmış olduğu inancına bugüne kadar kesin bir destek bulunduğu söylenemez. Şimdilerde, bazı otoritelerin ileri sürdüğü, “her insanın psişik yeteneğe sahip olduğu, ama bir de bu yeteneği nasıl kullanacağını bilmesi gerektiği” savı doğru olabilir. Fakat şu da var ki, bugüne kadar bu görüşü kanıtlayacak kesin bulgular saptanamamıştır.

Sınırlı sayıdaki insanların yüzleştikleri olaylara dayanarak, bir kişinin kendi isteği çerçevesinde psişik yeteneğini kullanabileceği inancı tüm gerçeği yansıtmaz. Çünkü biz, psişik yeteneğin herkese vergi olup olmadığını bilemiyoruz. Bildiğimiz, insanların yüzleştiği psişik olguların epeyce yaygın olduğudur. Çeşitli yörelerde yapılan bilimsel araştırmalar, ortalama bir genellemeyle, oralardaki nüfusun dörtte üçü ile yarısının bir, ya da daha fazla psişik deneyim geçirmiş olduğunu belirliyor.

Böylesine saptamalar rağmen, bu araştırmaları yürüten parapsikolojistlerin ayrıntılara inen sorgulamaları sonucunda başka bir gerçekte ortaya çıkıyordu. Karşılaşılan psişik olay türleri parapsikolojinin ince standart elemesinden geçirildiğinde, bunlardan pek azını psişik nitelikte olduğu belirginleşmekteydi. Ayrıca, parapsikolojistlerden çoğunluğunun değerlendirmesine göre, herhangi bir yörede psişik yüzleşim olgusunu yaşayanların yüzde onu ya da onbeşi kadarı gerçek ESP veya PK halinden geçtiklerinin ve bu konunun normal yaklaşımlarla açıklanamadığı gösteriyor.

Burada önemli bir nokta belirlenmelidir: ESP (Extra sensory Perception) deyimi bedenin bilinen algılama duyularını kullanmadan ve bilimsel karşılaşmalara bağımlı olmadan insani enformasyonlar (bilgilendirmeler) yeteneğini tanımlar.



Psişik Olay Türleri

Dr. Rhine, kişilerin kendisine yaptığı binlerce bildirimi bilimsel yöntemler kullanarak incelemişti. Sonuçta bildirimlerin, ya da yüzleşilen psişik olayların yüzde 60’lık bir bölümünün uykuda rüya biçiminde olduğunu saptadı. Bundan sonraki yüzde 30’luk bölümse, uyku halinde olmaksızın etkileşim, ya da dürtü şeklinde kendini gösteriyordu. Geriye kalan yüzde 10’luk bölümde de bu olgu duyusal, ya da sinirsel halüsilasyon ortamında oluşuyordu.



Gerçeğe Yönelen Rüya

Dr. Rhine psişik rüyaları iki kategoriye ayırıyor. Bunların en çok karşılaşılanını ‘gerçeğe yönelik rüya’ diye tanımlayarak şu örneği veriyor:

Kaliforniya’lı bir büyükanne, gece korku veren çarpıcı bir rüya görerek uykusundan uyanır. Kadın henüz emekleme çağında bir bebek olan torununu uyurken, üzerinde örtülü ağır yorganın altında soluk almaya çabalarken görmüştür. Bebeğin direnci giderek azalır, bunalım içinde adeta sona yaklaşır.

Saat gecenin dördüdür. Büyükanne, sorunu önce, “ne olacak alt tarafı, bir rüya işte” diye yorumlar. Gecenin bu vaktinde, damadının evine telefon eder etrafı telaşa verdiği takdirde, onun bir çılgın olduğu düşünülebilir. Sonra telefon eder. Damadına git çocuğu kurtar der. Damadı sakin bir sesle: “az önce sesini duyduk ve kurtardık, şimdi sütünü içiriyoruz”

İşte, bu olayda görüldüğü gibi, büyükannenin rüyası gerçek olaya yönelik bir davranış biçimini örneklemektedir. Olayda, büyükanne tehlikeyi algıladıktan başka, bu tehlikenin ne olduğunu da saptamıştı.

Psişik yüzleşimlerde sözü edilen bir başka olguda, hayale yönelik ‘sembolik rüyalar’ tiplemesidir. Dünya savaşı sonrasında San Francisco’dan bir bayanın bildirimi bu dala iyi bir örnek oluşturur.

Bu bayan şöyle yazıyordu:

‘’ 1945 yılının 20 0cak gecesi gördüğüm rüyada, Pasifik cephesinde savaşmakta olan biricik oğlum, mutfakta yanıma gelerek bana iyice ıslanmış, üzerinden sular damlayan üniformasını veriyorum.

Oğlumun genç yüzündeki ifade, iyice sarsılmış bir insanınki gibiydi.

Onun üniformasını silkeleyerek, sularını süzdürmeye çalışıyordun. Bahriye lacivertti. Sular mutfağın yer karolarını boyuyordu. Karşımda dikilmiş beni seyreden oğlum Billie, sonunda üniformayı elimden alarak çamaşır küvetine attı. Yanıma gelip bana sarılarak, “Bu çok korkunç, değil mi anne?..çok çok korkunç…” diye sızlanmaya başlamıştı.

Rüyamda düşünüyordum. Büyüme ve okul yıllarında oğlum bana fazla bir sorun çıkartmamıştı. Ama şimdi, müthiş bir zorlukla karşılaşmış olabilirdi.

Bu olaydan bir kaç gün sonra Long Beach’teki bahriye üssünden bir tekstilci beni ziyarete geldi. Adam, bana Billie’nin hizmet vermekte olduğu savaş gemisinin battığını bildirdi. Oğlumun adı da kayıp listesinde idi. Billie’ye ne olduğu, öteki kayıplar gibi henüz saptanamamıştı. Ama, daha sonra oğlumun akıbeti, bana resmi ağızlar tarafından bildirildi. Oğlumun da içinde bulunduğu savaş gemisi, bir düşman denizaltısı tarafından torpido ile batırılmıştı. Bu nedenle 250 denizci hayatını kaybetmişti. Oğlum Billie de, denizde boğulanlar arasındaydı.

Burada, kadının gördüğü rüyayla gerçek olayın pek az ilinti taşıdığı görülüyor. Annenin görmüş olduğu rüyanın içerdiği mesaj; fantezi, drama, anı oluşumlarının içinde gizlidir.

Bu iki durumun farklılığına verilecek en iyi kanıt, psişik deneyimle yüzleşen kişinin kendi psikolojik yapısı ve belirli rüyalara eğilim tiplemesine bağımlıdır.

Önsezi Olgusu

Uyanıklık durumundaki etkileşimler de rüyalar gibidirler. Belki de devam etmekte olan bir normal bir psikolojik bir sürecin bilinç altında belirginleşmesidir. Örneğin, ‘önsezi’ diye saptanan olguda görüldüğü gibi; bir, ya da daha fazla dürtünün meydana getirdiği oluşum uyarısı gibi…

ABD’nin Lowe eyaletinde, 1907 yılındaki olay bir kolej öğrencisinin başından geçmişti. Olayı şöyle anlatıyor:

“Anne ve babam 1905 yılında boşanmıştı. Bu sonuç annemi utanç, keder ve yenilgi oluşumuda etkiledi. Bu nedenle, aralarında mektuplaşmı-yorlardı, ama bana sık sık yazıyorlardı.

Bir gün annemi ziyarete gitmiştim. Oturmuş karşılıklı laflıyorduk ki, annemin yüzünün adamakıllı bulandığını gördüm. Merakla ona ‘ne oluyor?’, diye sorduğum zaman, hiç beklenmedik yanıt aldım.

-Ne olsun, evladım? Şu anda öyle hissediyorum ki baban yeniden evlendi!

Doğrusu elimde olmadan kahkahayı basmıştım. Çünkü babamla sürekli mektuplaşıyorduk. Eğer böyle bir girişimi olsaydı, bana önceden kesinlikle bildirirdi. Babamdan daha bir önce mektup almıştım. Bana hiçbir şeyden söz etmediğini anneme bildirdim.

Bir kaç gün sonra ise, babam ondan aldığı mektupta, gelin görün ki, yeni evliliğinden uzun uzadıya söz ediyordu.

Benim yönümden bunların tümü normaldi, ama işin bani şaşkına çeviren yanı, babam evlenme törenini annemi son ziyaret ettiğim ana yani oturup onunla görüştüğüm zamana rastlamış olduğuydu.

Halüsilasyon Olgusu

Bütün bu tipleme örnekleri arasında bir de halüsilasyonu yeraldığı belirtilmiştir.

İndiana’lı bir bayanın yüzleştiği ve bildirimini yaptığı anlatacağımız olay bu tiplemenin belirgin örneklerindendir. Söz konusu bayan, onun çocuksuz ablasını gözetme durumundaydı.

Kadın yaptığı bildirimde psişik yüzleşimi şöyle anlatıyordu:

“Hiç unutmam 8 Kasım 1961 günüydü. Sabah öğretmenlik yaptığım okula gelmiştim ve doğruca sınıfıma girmiştim. Her şey iyi gidiyordu, ama dersin sonlarına doğru göğsümü ve omuzlarımı sızlatan korkunç bir ağrı başladı. Ağrı beni yönetecek kadar güçlüydü. Müdür ve öğretmen arkadaşlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Ama şansım varmış ki bir süre sonra ağrım kendiliğinden geçti Ben de işimin başına döndüm.

Olaydan bir saat sonra müdür sınıfa gelerek beni telefona çağırdı. Annem beni arıyor. Aklımdan bile geçmeyen kötü haberi verirken ağlıyordu.

Evde beraber alt kata indikleri sırada ablasının kalp krizi geçirdiğini anlatmaya çalışıyordu annem. Kriz o kadar ağır gelmişti ki, doktor çağırmaya dahi fırsat bulamamıştı.

Daha sonra anladım ki, beni çok kederlendiren kriz olayının olduğu sırada, yukarıda sözünü ettiğim sancı da beni müthiş etkileyip kıvrandırmıştı…”

Bu paragraflarda anlatılan türlü psişik yüzleşim kişilerin hayatında geçirdikleri paranormal veya normal bilimsel yasalarla açıklanmayan, ama süper doğa olgusu olarak ta kabul görmeyen olaylar da sayılmaktadır.



Geleceği Değiştirmek Mümkün mü?

Bu mevzu ile alakalı hadiseyi anlatıp yorumu size bırakacağız. Los Angeles tramvaylarında vatmanlık yapan bir Amerikalı, rüyasında tehlikeli bir kavşakta kırmızı renkli bir kamyona çarptığını görür. Kamyon devrilir. Kamyondakiler acı içinde bağırmaya başlarlar. Ertesi sabah Amerikalı vatman işine gider. Rüyasında gördüğü kavşağa geldiğinde yavaşlar, bu sırada karşısına kırmızı renkli bir kamyonet çıkar ve ani bir frenle durur. Kamyondaki kadın acı bir tebessümle vatmana bakar. Bu hadisede yazar soruyu cevapsız gibi bıraksa da geleceği değiştirmenin mümkün olabileceği tezini savunur. Fakat bize göre geleceği değiştirmek mümkün değildir. Çünkü biz geleceği bilmiyoruz. Kaderle alakalı bu mevzuda ayrıntılı bilgi için M. Fethullah Gülen’in KADER adlı kitabına başvurulabilir.



Alanın İşaretlenmesi

Geniş anlamda söylemek gerekirse, parapsikolojinin ilgilendiği başlıca iki yetenek mevcuttur. Bunlar ESP (Ekstra Sensory Perception) ve Psikokinesis (PK) olarak tanımlanır.

Daha öncede belirttiğimiz gibi ESP deyimi, bedenin bilinen algılama duyularını kullanmadan ve mantıksal karışmacılara bağımlı kalmadan sonuç enformasyonlar çıkarma anlamını içermektedir.

ESP kavramı Ekstra sözcüğü dış anlamını kapsamaktadır. Ve şu durumda ‘sensory’ yani duyu olgusunun dışını ifade etmektedir. Perception sözcüğüne gelince, o da geniş anlamda rüya görmekten dürtüye, sezgiye veya başka kaynaklara dayanan, ama bilince erişmeden tutuma yansıyan ifadeler olmaktadır.



İnsanda PK yeteneği

İnsanlarda görünür bir olgu olan PK (psikokinesis) yeteneği kişinin kas sistemlerinden yararlanmaksızın nesneleri, olayları hatta çevresindeki kimseleri etkileme olgusudur.

Deneyimsel Yöntem

Deneyimsel yöntem, parapsikolojinin başlangıcından bu yana, onun bir bölümünü oluşturmuştur. 1874 yılında fizikçi Sir Wiliiam Crookes, daha o zamanlar ünlü medyum D.D. Home’un olağanüstü güç üzerinde bazı ölçüm etüdleri geliştirmişti. Daha sonraları Victoria dönemi araştırmacıları telepati testleri için oyun kartlarını kullandılar.

Bilimin Kökenleri

Tarihin babası sayılan Halikarnasoslu (Bodrum) Heredos’tan yazdığına göre 550 (İ.Ö.) yılına dayanır. Ve o tarihlerde Lydia’nın (Aydın yöresi) hırslı kralı Croeses’a yapılmış olan bir önsezi bildirimi ile bilim başlamış sayılır.

“Ey insanoğlu, anlayamayacağını konuşma, / Ya da dilsizliğin düşüncelerini saklama benden. / Pişen kaplumbağa ile kuzunun kokusunu alıyorum, / Zamanların bronzu onları içine alıp örtüyor.”



Mucizevi Olaylar

Mucizeyle ilgili olaylar o derece çoğalmıştı ki, kişi veya kişiler tarafından Tanrı’nın yeryüzündeki işleri olarak gösterilen mucize iddialarına karşı kilise şüpheci bir tutum takınarak cephe almak zorunda kaldı.

Herhangi bir bireyin mucize gösterdiği ve azizlik iddialarına karşı Kilise de Söz konusu kimse hakkında özenli bir soruşturma zorunluluğu getirdi.

Mesmerizm

Mesmerizm, Franz Anton Mesmer tarafından 1760 yılında teori olarak geliştirilmiş bir yöntemdir. Mesmer, oluşumdaki deneyleri geliştirerek tedaviye mıknatıstan yararlanma yöntemini kattı. Bu işlemi de geliştirdikçe dokunma veya okşama yoluyla elde edilen ‘bedensel mıknatısı’ tedavilerde kullanmaya başladı.

Tedaviler sırasında hastalar eklem kontrolünü kaybetme, ısparmoz, baygınlık hallerine uğruyorlardı. Mesmer ise bu durumların tedavide katlanılması gereken aşamalar olduğunu ileri sürüyordu.



Psişik Araştırma Topluluğu

1882 yılında, ruhçuluk olaylarını daha bilimsel bir biçimde incelemek amacıyla harekete geçen Cambridge Üniversitesi profesörlerinden Henry Sedgwick, SPR Society Psychal Research (Psişik araştırma topluluğunu) kurdu.



Tartışmanın Kökenindeki Nedenler

Son on yıldır bilimi ve bilimsellik yöntemini neyin oluşturduğunu tartışıp duruyoruz. Bu yüzden, ayrıntılarla ilgili kuralları bile değiştirdiğimiz oldu. PA, Parapsychological Association (Parapsikoloji Birliği) psişik yüzleşimler konusunda somut veriler elde etmek ve oluşumlara akıl erdirmek için, deneyimlerden yorumlara ve istatistiklerden standart aygıtlara kadar her şeyi kullandı. Bilimin gelişim tarihi böylesine çabalarla doludur. Ama bu yetkili makamlar Parapsikoloji Birliğinin çabalarına gerektirdiği kadar önem vermedi. Bu bakımdan, birliğin çalışmalarına destek olacak biçimde oy kullanmak gereklidir.

Yeryüzünde bir kişinin araştıramayacağı bir olgu, ya da bir oluşum mevcut değildir. Kötü bir rehberliğin yönlendirdiği araştırmaysa, para için oluşturulmuş kara bir çukurdur. Şimdi mantık kurallarına inanan herkes için patoloji bilimine ve onun destekçilerine karşı konuşma zamanıdır.

Alfa Projesi

Randi 1979 ve 1980 yıllarında ‘Alfa Projesi’ adında bir gösteri düzenledi. Missouri’de Washington Üniversitesi labaratuvarında yapılacak deneyler için Randi iki genç adam bulmuştu. Biri normal diğeri psişik olan bu gençlerle deneyini gerçekleştirdi.



Çağdaş ESP Olgusu

ESP, bedenin bilinen algılama hislerini kullanmadan ve bilimsel çalışmalara bağımlı kalmadan insani bilgiler sağlama yeteneği olarak kabul edilir.



Uzaktan Görüşler

San Francisco’sun ünlü SRI uluslararası kuruluşunda görevli lazer uzmanı Hal Puthoff ile meslektaşı Russell Targ’ın becerileriyle ortaya çıkmış bir girişimdir. Uzaktan Seyir Algılaması adı verilen bu yönteme göre, Puthoff herhangi bir yere gidiyor ve bir manzarayı beş on dakika seyrederek özümsüyor. Daha sonra, labaratuvara döndüğünde işlemi başlatıyor ve orada deneye konu olan kişi Puthoff’un özümsemiş olduğu manzarayı çözümlüyordu. Bu deneylerle ESP ve PK olgularına yeni boyutlar kazandırılmıştır.



Beden Dışı Deneyimler

Bu konuda Osis’in yapmış olduğu öncü etüdlerin sağladığı bilgiler sonucunda eskilerdeki ‘ölüm deneyimi’, şimdiki adı ile ‘yakın ölüm deneyimi’ olgusuna dönüşmüştü. Sonradan bu durum Raymond Moody ve Kenneth Ring gibi araştırmacıların etüdleriyle daha da önem kazandı. Ring, ölümle burun buruna gelen 102 birey üzerinde soruşturma yürüttü. Bu çalışmaların sonunda çıkan sonuçların değerlendirmesini yapalım:

Birinci aşama; engin huzur ve iyi halde oluş keyfiyeti olarak tanımlanır. İkinci aşama; bedenden ayrılış denilen geçiş zamanıdır. Üçüncü aşama; karanlığa giriş diyebileceğimiz bilincin değişim geçişine yönelmesidir. Dördüncü aşama; ışığı görüş şeklinde anlatılan deneyin son merhalesine geçişin emaresidir. Son aşama ise; aydınlığa geçiş diyebileceğimiz normal hayata dönüşü simgeler. Bu aşamalar günümüzde kullanılan hipnoz tekniğine çok benzemektedir. Bu yapılan deneyler bir nevi hipnoz da sayılabilir. İnsanın gördüğü rüyaların da bu şekil kademelerden oluşması bu bilime ışık tutar. Bu deneye ışık tutabilecek başka bir husus ta insanın kısmen ölümünü temsil eden uykuların incelenmesidir. Bilindiği üzere uyku beş ayrı kademeden oluşur. Her kademe ortalama 70 ila 90 dakika arasında değişir. Uykunun son kademelerinin süresi şahıslara göre kısalıp uzayabilir. Beden dışı deneyimlerin yapıldığı deney merkezlerinde insanların uykularına varıncaya kadar incelenmesi bilimin geleceği açısından bir değer ifade eder.

İnsan kendinin en büyük düşmanıdır. Her sorunu Kendini - Yönetmeyle çözümlemek mümkündür.

Başlangıçta düşünce, cenneti ve dünyayı yarattı. Bir düşünün çevrenizde gördüğünüz herşey önce bir fikirdi. Her birimiz Evrensel Zekanın birer fikri ürünüyüz. Dünya ve içerdiği herşey düşüncenin ürünüdür. Işık gök gürültüsünden, düşünce de eylemden önce gelir.

Yazara göre herşey bilinçaltından kaynaklanır. Mesela hastalığın sebebi soğuk almak değil, soğukta kalınca hasta olunacağına inanmaktır. Psikolojik olarak doğru, fakat bilimsel olarak yanlış bir teori. Bilinçaltı, genel kurallardan yola çıkarak yargıda bulunabileceği için, siz bilinçli olarak emir değiştirene kadar beklemek zorundadır. Bilinçli olarak düşünülen her düşünce, bilinçaltını etkiler ve bu etki, düşüncedeki güç ve arzunun derecesine göre eyleme dönüşür. İnsan bilinçli olarak düşünebildiği, güvenle beklediği ve mümkün olduğuna inandığı şeyleri yapabilir. Evren sınır koymaz biz inançlarımızla sınırlarız kendimizi.

Herkes kendisini bulmaya çalışır ama sadece olgun olanlar bunu başarır. Kararlı bir biçimde arayışa girmekte olgunluğun ilk adımıdır. Korkunun bir sürü çocuğu vardır. Kıskançlık, nefret, kin ve şimdiye dek sözü edilen tüm olumsuz düşünceler korkunun çocuklarıdır. Gerçek sevgi korkuyu defeder. Bizi yaratan yüce sevgidir. Sevgi bizi yaratıp boşlukta düşmanca bir ortama bırakmadı. Sevgi bizi yaratıp imkansızlıklar içinde terk etmedi.

En çok istediğiniz şey nedir? İnanın ve sahip olun. Günümüzde en üzücü olaylardan biri, sadece üniversite mezunu oldukları için bir takım insanları ötekilere tercih edilmesidir. Hiç hata yapmayanlar, hiçbirşey yapmayanlardır. Yönetme işini yapan bilinçtir.

Eğer istediğiniz şeyler için içtenlikle dua eder ve isteklerinizin gerçekleşeceğine inanırsanız dilekleriniz yerine gelecektir.

1- Kendiniz için ideal zihinsel imajı belirleyin.

2- Çaba göstermeden, yalnızca inanmak hiçbir işe yaramaz.

3- Düşüncelerinizi kendinize saklayın.

4- Esnek olun; gerekirse plan değişikliği yapın.

5- Gözlerinizi hedeften ayırmayın, işi yarı yolda bırakmayın.

İnanç ilk adımdır, kendinize ve içinizdeki güçe inanın. Eğer amacınız bir kitap yazmaksa kendinizi bir yazar olarak canlandırın. Amaçlarınız hakkında asık yüzlü olmayın. Yeni imajınızdan zevk almaya bakın. Aldığınız tepkilerle bir o yana bir bu yana savrulmayın. En iyi eserlerin bile birçok yayımcı tarafından geri çevrilebildiğini unutmayın. Başkalarının olumsuz tavırlarına kaptırmayın kendinizi. Birşeyi yapabileceğinize inanır, zihninize bunu kazırsanız, yarı yarıya amacınıza ulaşmışsınız demektir. Bundan sonra gereken adımları atmak kalır geriye.

Projemiz ne olursa olsun, tamamlanmış halini düşünmeli ve gerçekleştirmek için gereken adımları atmalıyız. Aksi taktirde, yaptığınız iş eksik ve anlamsız olur; gece gündüz sevdiği insanın iyileşmesi için dua eden birinin, bir yandan da cenaze töreni için hazırlık yapması gibi yada başarıya ulaşmak için dualar edip bir yandan da iflas edişiyle ilgili kabuslar gören biri gibi. İnandığınız ölçüde sahip olursunuz.

1- Amaçlarınızı yazın.

2- Amaçlarınızı dikkatle değerlendirin.

3-Amaçlarınızı benimseyin.

4-Amaçladığınız dünyada yaşadığınızı hayal edin.

5-Amaçladığınızın tersini asla düşünmeyin. Gözlerinizi hedeften ayırmayın .

6- Amaçlarınızı günlük olarak kabul edin; onları gerçekleştirme yolunda her gün size sunulan adımları atın ve amacınıza ulaşın.

Aranmadan ansızın akla gelen düşünceler çoğunlukla en değerli olanlardır ve bu yüzden korunmalıdır; çünkü nadiren tekrar gelirler. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Bilim, hayal gücüne ne kadar borçlu olduğunu bilmez. Hayal kurulmayan yerde insanlar mahvolur. Ne yediğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diye yaygın bir deyiş vardır. Oysa, ne düşündüğünü söyle sana kim olduğunu söyleyeyim deyişi olmalıydı. Kendinizle ilgili inançlarınız, emin olun, yaşayacaklarınızı tayin eder. Ne düşünüyorsanız o olursunuz. Kendine güven, aklın kesin bir inanç ve güvenle büyük ve gurur verici işlerde kullanımıdır.

Kendine güvenle kendini beğenmek arasında çok büyük var. Güven, hayat hakkındaki emniyet duygusudur, kişinin her durumda kendisine güvenebileceğini bilmesidir. Kibir veya kendini beğenmişlik ise başkalarını aslında sahip olmadığı kendine güven duygusunun varlığına inandırmaya çalışmaktır. Aslında güvensizdir ve karanlıkta ıslık çalmaktır.

Kişinin kendine güvenini yitirmesine neden olan korkulardan biri başarısızlık korkusudur. Her insan başarılı olmak ister. Başarısızlığa uğrama korkusu insanı iki şekilde etkileyebilir, başarıya ulaşmak için daha da itilim duymasına neden olur ya da kendisini bu korkuya kaptırarak güvenini yitirir. O zaman da yeteneği kaybolur gider.

Başka bir korku da, komik görünme korkusudur. Birçok kişinin kendine güvenini yitirmesine neden olur. Hepimiz dengeli görünmek isteriz. Komik değil kendinden emin görünmek isteriz.

Onaylanmama korkusu yalnızca çocuklara ait bir korku değildir. Her yaşta insan yaşayabilir bu korkuyu. Birçok insan, arkadaşları tarafından onaylanmama korkusu yüzünden becerilerini ortaya koymaktan çekinir. Bu korku, insanların orijinal düşüncelerden uzak durup çoğunluğun düşüncelerine körü körüne bağlanma eğilimini açıklıyor.



MEDİTASYONLA KAZANILAN GÜÇ

Günde en az on beş dakikanızı yüklüğünü ve hayatınızdaki yerini düşünmek üzere meditasyona (derin düşünceye dalmak, içe yönelmek) ayırın. Günlük sorunlardan uzaklaşın, ilham verici ruhsal metinleri okuyun. Bu sırada gelen ilham verici düşünceleri tüm gün boyunca içinizde hissedin. Bu meditasyon periyodu, tıpkı iş yerinizdeki amirinizle yaptığınız günlük toplantı gibi kaynağınızla ilişki kurduğunuz zaman olsun.



Kendimize, “Aslında Neyi Arıyoruz ?” Diye Sormalıyız

1- İhtiyacımız olan şey başkalarının bizi daha çok sevmesi değil, bizim onları daha çok sevmemizdir.

2- Yapmamız gereken, savaş korkusunu yaşamamak için ülkeler arasında barış sağlamaya çalışmak değil, kendi karmaşa içindeki benlik-lerimizde barışı, huzuru bulmaya çalışmaktır. Gerçek Ben - Güveni budur.

3- Dönek bir dünyanın takdirini kazanmak için çalışmamalıyız, İçimizdeki Allah’ı memnun etmek için harcadığımız çabada doyum bulmalıyız.

4- Başarılarımızla dünyayı sarsmamız gerekmiyor, başarısızlık nedir bilmeyen içimizdeki Öz’ün gerçek zenginliğine ulaşmalıyız.



Ben - Güveni İçin Kendini - Yönetme

a-Başarısızlıktan korkmaya son verdim. İçimizdeki Güç’e inanıyor ve güveniyorum.

b-İçimdeki ruh her zaman bana destek oluyor, huzur ve güven veriyor.

c-Nerede olursam olayım, ne yapıyorsam yapayım, Sonsuz Varlık benimle.



İLK ADIM: KARAR VERMEK

Düşüncelerine hakim olamayanlar kısa zaman sonra davranışlarına da hakim olamazlar.

Bilinçaltı sürekli olarak bilinçten gelen emirleri yerine getirir. Bilinçaltı bilinç tarafından inanılan her emre cevap verir. Kararsızlık olursa, her dakika fikir değiştirilirse, bilinçaltı karmaşaya düşer. Kesin kararlar vermeyi öğrenmeliyiz. İnsana seçme hakkı verilmiştir. Kullanıp kullanmamak kendisine bağlıdır. Yanlış seçim yapmaktan korktuğumuz için, seçim yapmaya çekinirsek bilinçaltının eli kolu bağlanır, çıkmaza girer ve hiçbir şey başaramaz.

Bilinçaltı, duygulara karşılık verir. Birçok emri duygularımızla veririz. Kararlılık da bir duygu meselesidir. Kendinizi huzursuz ve güvensiz hissetmekten vazgeçin. Her problemin bir çözümü olduğunu ve bu çözümleri, yanıtları bulunabileceğini bilin. Hayat, sabah kalktığımız andan gece uykuya dalıncaya kadar yaptığımız seçimlerden ibarettir. Yumurtayı nasıl yiyeceğimize, hangi kravatı takacağımıza, ne tip tavırlar takınacağımıza karar veririz. Gördüğümüz ve yaşadığımız her şey bu seçimlerin, kendimizle ilgili inançlarımızın sonucudur.

KARAR VERME KONUSUNDA KENDİNİ - YÖNETME

Ben kararlı bir insanım. İçimdeki bilgelik sayesinde akıllıca seçimler yapabilirim. İçimdeki zeka benim için doğru olanı bilir ve seçim yapmamda bana yol gösterir. Evrensel Akılda benim için mükemmel bir plan var, almak için aklımı açarsam bana verilecek.

“Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey mutlaka gerçekleşir.” Bu bir yaşam yasasıdır. Kim olduğunuzun önemi yok. Yasa kişiler arasında ayırım yapmaz. Kim olduğunuzu, geçmişinizi, ulusunuzu veya ırkınızı dikkate almaz. Bilinç yoluyla işler. Bu yüzden kendinizle ilgili inanabildiğiniz her şey tecrübeniz olur. Gerçek refah içsel hakimiyetle başlar ki bu yaşamın her alanında zenginlik getir. Doğru hareketi ve tam bir doyumu içerir. O zaman aradığımız şey, içimizdeki Mutlak Gücün varlığının bilincinde olarak sahip olacağımız gerçek refah bilinci ve içsel hakimiyettir. Bu bilinci geliştirirken beş temel prensibi dikkate almamız gerekmektedir.

1- Allah’ın bize duyduğu sevgi kişiye, yere, şarta ve ortama bağlı değildir.

2- Kendi kendimize koyduğumuz sınırlamaları ortadan kaldırıp Sonsuzun bizde hüküm sürmesine izin vermek yine kendi elimizdedir.

3- Her insan sonsuzluğu kendi sözleriyle bireyleştirir.

4- Kural şudur; Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey mutlaka gerçekleşir.

5- Verdiğiniz ölçüde Hayattan geri alırsınız ; Hayatla bir bütünsünüz.



ZENGİNLİK PARA KAZANMA YETENEĞİNE Mİ BAĞLIDIR

Zengin olmanın tek yolunun başkalarından para koparmak olduğuna inanan birçok insan vardır. Bu yanılgı bir anlamda hayatın kendisinden ayrı düşmektir ve tip insanlar tüm hayatlarını başkalarından aldıklarını koruyarak harcarlar. Ve bu onlar için bir yasa haline gelir. Ama hayat böyle değildir. Önce Allah’ın alemini ve onun doğruluğunu arayın ve her şey size verilecektir. her şeyden kasıt nedir ? Yiyecek, giyecek, barınak, ve insanın ihtiyaç duyduğu her şey. Yaşamın yasasını bir kez anladık mı her şey bilince bağlı bir düzende gelişir, iyiliğimiz için başkalarıyla yarışmak zorunda kalmayız. İyiliğimiz başkalarına bağlı değildir. Yasayı kullanmamıza bağlıdır. İnsanları sınırlayan ve zenginlikten mahrum kılan yanlış inanışlar şunlardır.

1- Zenginliğin şansa bağlı olduğuna inanmak yanlıştır.

2- Zenginlik yalnızca “para kazanma” yeteneğine bağlı değildir.

3- Zengin olmanın günahkarlık olduğunu düşünmek yanlıştır.

4- Cimriliğin erdem olduğunu düşünmek yanlıştır

5- Zengin bir hayat sürmenin gelecek için mal ve para depolamak olduğuna inanmak yanlıştır.

6- Zengin olmak için kötü olmanın şart olduğuna inanmak yanlıştır.

İncil para aşkı tüm kötülüklerin kaynağıdır der. Hayır, kötü olan para değil, parayı çok fazla sevmek onu tüm iyiliklerin kaynağından önde tutmaktır. Tutumlulukla cimrilik birbirine karıştırılmamalı. Kaybetme korkusu ve bu korkunun sonucu olan elindekini koruma isteği cimriliği doğurur.

Kendimizi neye bağlarsak, ne olduğumuzu düşünürsek öyle oluruz. “Ben değersizim diye düşünmek” yerine “Ben sonsuz bir varlığım, Allah’ın sureti ve benzeriyim. Hayat en iyiye sahip olmamı istiyor ve bende bunu kabul ediyorum. Tüm iyiliklere sahip olmayı hak ediyorum” demeye başlayın.

Başımıza ne geldiği değil, ona nasıl tepki gösterdiğimiz önemli olan. Samanlık yanıyorsa yangını neyin başlattığının ne önemi var. Sorulması gereken soru “Yangını söndürmek için ne yapmalıyım.

Kendimiz hakkındaki inancımız, kaderimizi belirler.

Edison başarısızlığı kabullenmeyi reddetti. Ampulü çalıştırmak için binlerce yol denedikten sonra “Çalıştıramamanın binlerce yolunu keşfettik”,dedi.

Bilinciniz, bilinen tecrübelerden ve inanmak istediği çeşitli fikirlerden yola çıkarak çıkarımsal mantık yürütme yapar. Öte yandan bilinçaltı tam tersine işler. Ona birşeyi gelecekte birgün başarmayı arzuladığınızı söylerseniz arzunuzun gerçekleşmesini hep gelecek bir zamana erteler. Direktiflerimizin yerine getirilmesi için şimdi kelimesi kullanılmalı ve direktifimiz “şimdi” için geçerli olmalı.



İYİ BİR BELLEK İÇİN DÖRT İLKE

1- Dur- bak-dinle

2- Öğrenme süreci, fikirlerin birleştirilmesine bağlıdır.

3- Sizin için çalışmasını istiyorsanız belleğinize güvenin.

4- Kendini yönetme, kesin sonuçlar getiren kesin bir eylemdir.

Birşeyi ezberlemenin en iyi yolu bir fikri diğeriyle birleştirmektir. Geçmişi belleğimizden silmek mümkün değildir, ama onunla barış yapabiliriz. Bilinçaltınıza sabah altıda kalkmak istediğinizi söylerseniz ve belleğinize inanıyor ve güveniyorsanız tam altıda uyanırsınız. Hatırlamak, hatırlayabilecek şeyin içimizde olduğuna inanmaktır. Hatırlayamam demekten vazgeçin. Hatırlamak istediğiniz herşeyi hatırlaya bilirsiniz. Okulda öğrendikleri şeyleri hatırlamakta güçlük çeken gençler, yıllar önce televizyonda seyrettikleri bir filmi kolayca hatırlayabilirler.

Beş parasız, yalnız, sevilmeyen, dışlanmış bir insan olabilirsiniz. Endişe çözüm değildir. Her şeyi mümkün kılan Allah’a dönmek, ona yönelmek sorunu aşmaya yeter. Endişelenmekten vazgeçmenin üç yolu vardır.

1- Allah’ın orda olduğunu anlamak.

2- Olumlu düşünmeye çalışmak.

3- Yol gösterilmesi için dua ettikten sonra olumlu tavır takınmak

Sonuç olarak, korkmuyorum, bu günü yaşıyorum, Allah’ın orada olduğunu bilerek her günü geldiği gibi karşılayacağım.



UYKUSUZLUK HASTALIĞINI YENEBİLİRSİNİZ

Uykusuzluk hastalığı hayali bir tehlikedir. Herhangi birşeye dikkati yöneltmenin zihni uyanık tuttuğu bulunmuş, çoğu zaman uyku için de geçerli bu. Uykunun mutlaka gerekli olmadığına vücudumuzun uyumadan da ihtiyacı olan dinlenmeyi sağlaya bileceğine ikna olursak bizi uykudan alıkoyan endişenin hakkından gelebiliriz. Kafalarını sakin, vücutlarını gevşemiş halde tutanlar uyumadan da uyuyarak olduğu kadar dinlenebileceklerini kanıtlarlar.