21 Şubat 2009 Cumartesi

KALP DURMASI

KALP DURMASI
Solunumla birlikte kalbin durduğu vakalar az değildir. Kalp durmasını gösteren belirtiler şunlardır:
* Hastanın yüzü sararmıştır.
* Tamamen hareketsiz olup hiçbir uyarana cevap vermez.
* Solunum durmuştur.
* Boynuna veya bileğine parmağınızla bastırdığmızda nabız vuruşları duyulmaz.
* Göz kapakları açıldığında, göz bebeklerinin irileştiği görülecektir.
KALP MASAJI
Baygın yatan bir hastanın solunumu durmuş ve kalbin çalışmadığını gösteren belirtiler de mevcut ise; telaşa kapılmadan ve fakat seri hareket ederek yapay solunum uygulayınız. Hemen arkasından kalp masajı yapınız. Bir yapay solunumdan sonra beş masaj tatbik ediniz.
Nasıl Yapılacak?
Dikkat: Göğüs kemiğinde masaj yapacağınız bölgeyi doğru olarak bulmak çok önemlidir. Yanlış yere gereğinden fazla basınç uyguladığınız takdirde kaburga kırıklarına sebebiyet verip durumu daha da ciddileştirebilirsiniz.
* Bir elinizin ayasını (meme uçları hizasında) iki meme arasına koyunuz. Diğer elinizin ayasını da bu elinizin üzerine (iki el ayası üst üste gelecek şekilde) koyunuz. Kollarınızı gergin ve dik olarak tutunuz.
* Göğüs kafesi 3-5 cm. çökecek şekilde bir hamlede aşağı bastırınız ve aynı şekilde geri çekiniz.
Dikkat: Basınç kesinlikle dikey olarak uygulanmalı ve tek hamlede yapılmalıdır. Sarfedeceğiniz güç, göğüs kafesini 5 cm.'den fazla esnetmemelidir. Beş defa aynı şekilde basınç uygulayıp bu işlemi üç saniyede tamamlayınız.
Göğüs kemiğini aşağıya doğru esnetmekle kalbin sıkıştırılmasını ve karıncıklarda bulunan kanın akciğer damarına hücum etmesini sağlamış olacaksınız. Akciğerlere ulaşan kan buradan büyük atardamar yoluyla vücuda yayılacaktır. Basınç kaldırılınca kalp tekrar kanla dolacak ve ikinci basınçla akciğerlere yeniden kan pompalanacaktır. Üç saniye içinde 5 defa basınç uyguladıktan sonra yeniden yapay solunum veriniz. Hasta kendisine gelinceye kadar bu işleme devam ediniz. Doktor yetiştiği zaman işi ona bırakınız.

YAPAY SOLUNUM

YAPAY SOLUNUM
Bayılmış birini gördüğünüz zaman ilk yapacağınız şey, kanaması olup olmadığını kontrol etmek; varsa derhal kanamayı durdurmaya çalışmaktır. Bayılmanın sebebleri için "Bayılma" konusuna bakınız.
Baygın yatan kimsenin nefesini dinleyiniz. Nefes alması durmuş veya boğuluyormuş gibi horluyor ise vakit geçirmeden suni (yapay) solunum uygulayınız.
Dikkat; Solunum yolunu yabancı bir cisim, kusmuk maddesi veya geriye kaçan hastanın dili tıkamış olabilir. Boğuluyormuş gibi sesler çıkarması bunun en açık işaretidir.
Yapay solunuma hazırlık
* Hastayı sırtüstü yatırınız.
* Kıravatını, yakasını ve bel kayışını gevşetiniz.
* Başını geriye doğru bastırın.
* Bir elinizle alnını tutarken diğer elinizle alt çenesini aşağıya bastırarak ağzını açınız.
* Baş ve orta parmağınızla solunum yolunu tıkayan cismi arayınız. Eğer dili geriye dönerek nefes yolunu kapatmış ise öne doğru çekerek nefes almasını sağlayınız.
* Dilin yeniden boğaz gerisine kaçmasına mani olmak için hastanın başını yana çeviriniz. Eğer yara ve kırığı yok ise, bütün vücuduyla yana çeviriniz.
Hastanın nefes yollarını tıkayan bir cisim olmaksızın solunumu durmuş ise sunî solunum uygulayınız.
Nasıl Yapılacak?
* Sırtüstü yatan hastanın yanına dizçökünüz.
* Yakasını ve kravatını gevşetiniz.
* Bir elinizi alnına, diğer elinizi alt çenesine bastırarak ağzını açınız.
* Alt çenesini ayırmak için kullandığınız elinizle hastanın ensesini yakalayınız ve başını arkaya sarkıtınız.
* Alnına bastırdığınız elinizin baş ve işaret parmaklarıyla burnunu sıkarak deliklerini kapatınız.
* Başını arkada tutarken derin bir nefes alınız ve ağzınızı kazazedenin ağzına yapıştırınız.
* Ciğerlerini hava ile dolduracak şekilde olanca kuvvetinizle üfleyiniz. Üflediğiniz hava ile göğüs kafesi şişince ağzınızı çekiniz.
* Üflediğiniz havanın nefes yoluyla geri çıktığını ve göğüs kafesindeki şişliğin indiğini gözleyiniz.
* Ağzınızı tekrar kazazedenin ağzına yapıştırınız ve güçlü bir şekilde üfleyiniz. Ağzınızı ayırıp üflediğiniz havanın çıkmasını bekleyiniz.
* Doktor gelinceye kadar dakikada 15-20 defa aynı şekilde üfleme işlemini tekrarlayınız.

İLK YARDIM İÇİN ECZA DOLABI

İLK YARDIM İÇİN ECZA DOLABI
Dikkat: Evlerdeki ecza dolapları, eskimiş veya yarım bırakılmış ilaçların rastgele doldurulduğu bir kutu olmamalıdır. Anne için doktor tarafından verilen bir ilaç, aynı maksatla babaya veya çocuklara verilemez. Kime, nasıl bir ilaç verileceğine ancak doktor karar verebilir. Prospektüsü kaybolmuş, kullanma tarihi geçmiş, herhangi bir sebeple yarım bırakılmış ilaçları asla ecza dolabına koymayınız. Hele sağa sola hiç koymayınız. Bir işinize yaramayacağına göre çöpe atıp evden uzaklaştırınız.
ECZA DOLABINDA NELER BULUNMALI?
Bir kaza sırasında, doktor yetişinceye kadar, kazanın meydana getirdiği zararı en aza indirmek veya gecikme sonucu vuku bulması mümkün tehlikeleri bertaraf etmek için yapabileceğimiz ilk müdahaleler gerçekten çok önemlidir. Bu müdahalelerin neler olabileceği, kazanın cinsi ve şekline göre, ayrı ayrı yeri geldikçe anlaşılır bir dille izah edilmiştir.
Şimdi, ilk yardım sırasında kullanmak üzere dolabımızda bulunması gereken ilaç ve malzemeyi sıralayalım:
* Amonyak (100 cc. lik bir şişede)
* Hind yağı (mushil olarak, 200 cc. lik bir şişede)
* Karbonat veya karbonatlı su (antiseptik madde olarak, 200 cc. lik bir şişede)
* İpeka şurubu (kusturucu olarak, 200 cc. lik bir şişede)
* Tentürdiyot (dezenfektan olarak % 2 lik eriyiği, 100 cc. lik bir şişede)
* Lastik torba (yarayı soğuk veya sıcak tutmak için)
* El feneri (göze, kulağa veya nefes yoluna kaçmış cisimleri görebilmek için)
* Dereceli kap (dezenfektan eriyikleri oranına göre hazırlayabilmek için kullanılan cc. ölçekli cam kap)
* Çeşitli yara ve yanık merhemleri
* Damlalık
* Vücut ateşini ölçmek için derece
* Aspirin (bir kutu)
* Diş ağrısını dindirici ilaç
* Ateş düşürücü şurup veya fitiller
* Makas (gaz bezi ve sargı bezi kesmek için)
* Değişik büyüklükte üç adet pens (büyük cımbız)
* Bir kutu çengelli iğne
* Değişik ebatlarda hazır gaz ve sargı bezleri
* Değişik ebatlarda flasterler (yara bantları)
NOT: Şişeler içinde sakladığınız sıvı ilaçları ve dezenfektan maddeleri mutlaka şişe üzerine yapıştırdığınız etiketlerle belli ediniz. Yani her şişenin üzerine bir etiket yapıştırıp etikete şişedeki maddenin adını yazınız.

BAYILMA

BAYILMA
Beyne giden kanın geçici olarak azalması sonucu, kısa bir süre, meydana gelen şuur kaybıdır. Sebepleri şöyle sıralanabilir.
* Çok sıcak banyolar.
* Uzun zaman, kımıldamadan, ayakta durmak.
* Uzun müddet yatakta kaldıktan sonra, birden bire ayağa kalkmak.
* Fazla miktarda alkol ve tütün kullanmak.
* Başa ani bir darbe almak.
* Göbek hizasının biraz üzerinde (plexus solaris) ani bir darbe almak.
* Beklenmedik bir acı haber karşısında sinirlerin aşırı yüklenmesi.
Belirtileri:
* Yüzde solgunluk
* Dengeyi zor sağlama
* Soğuk terleme
* Görme ve duymada azalma
Ne Yapmalı?
Bir kimsede yukarıda saydığımız belirtileri gördüğünüz zaman, onu derhal oturtunuz. Başı dizleri hizasına gelecek şekilde aşağı sarkıtınız.
Bayılma olduğu takdirde, şunları yapınız:
* Şahsı boylu boyunca yere uzatınız.
* Kravatını ve yakasını gevşetiniz.
* Ayılması için on dakika bekleyiniz.
* On dakika geçtiği halde baygınlık devam ederse, mutlaka hastayı bir doktora yetiştiriniz. Baygınlığın uzun sürmesi, bunun sıradan bir bayılma olmadığını gösterir.
DİKKAT: Bayılmış bir kimseyi, ayıltmak için tokatlamayınız veya sarsmayınız. Yüzünü, ellerini, alnını ovmayınız ve saçlarını çekmeyiniz. Baygın kişi kendine geldiği zaman serinletici bir şey içirmeyiniz. Hemen kalkıp yürümesine izin vermeyiniz. Kendisini iyice toparlayıncaya kadar yatar vaziyette tutunuz. Yukarıda saydığımız davranışlar yanlış olmakla beraber, maalesef ayılmaya yardımcı olacağı zannı ile yapılagelen şeylerdir.

GÖZE YABANCI BİR CİSİM KAÇARSA

GÖZE YABANCI BİR CİSİM KAÇARSA
Göze kaçan yabancı cisimler genellikle üst göz kapağının iç yüzüne yerleşir.
Cismi çıkarmak için:
* Kazazedeyi aşağı doğru baktırınız.
* Üst göz kapağının dış kenarını iki parmağmızın arasına sıkıştırarak tutunuz.
* Bir kurşun kaleminin yanı ile üst kapağı hafifçe bastırınız.
* Göz kapağının iç yüzünü dışa çeviriniz.
* Kapağın iç yüzüne yapışmış olan cismi temiz bir tülbentin veya mendilin ucu ile çıkarınız.
DİKKAT: Bu işlemler sırasında göze asla dokunmayınız.
Yabancı cisim bazan gözün saydam olan ön yüzeyine (kornea) yapışıp kalır. Bu durumda cismi rahatça görmeniz mümkündür:
* Kazazedeye gözünü birkaç defa kırpıştırmasını söyleyiniz
* Kırpıştırma ile meydana gelen gözyaşı, kendisi ile birlikte cismi sürükleyerek dışarı çıkacaktır.
DİKKAT: Eğer cisim gözün saydam tabakasına iyice oturmuş; çıkmak niyetinde değil ise, göze asla dokunmayınız. Kibrit, kürdan veya benzeri başka birşey ile çıkarmaya uğraşmayınız. Bu durumda:
* Kazazedeye gözünü kapattırınız.
* Göz kapağının üzerine nemli bir pamuk parçası koyarak sarınız.
* Kazazedeyi derhal bir doktora götürünüz.
NOT: Parçayı çıkarmak için gözü ovuşturmayınız. Zira, yabancı cisim bir maden talaşı ve başka kesici bir şey olabilir. Ovuşturmakla onun saydam tabakayı yırtmasına sebep olabilirsiniz.

SUDA BOĞULMA KAZALARI

SUDA BOĞULMA KAZALARI
Suda boğulma kazaları, zannedildiği gibi daha çok acemi yüzücülerin veya yüzme bilmeyenlerin değil; kendisini iyi yüzücü zanneden, gösterişe hevesli kişilerin başına gelmektedir. İstatistikler, boğulma vakalarının ancak yüzde beşinin gerçek kaza niteliği taşıdığını göstermektedir.
DİKKAT:
* Tanımadığınız bir suya tek başınıza yüzmeye gitmeyiniz.
* Dibini bilmediğiniz bir suya tepe üstü dalış yapmayınız.
* İyi bir yüzücü olduğunuzu ispatlamaya çalışmayınız. Tehlikeli numaralar yapmaktan ve uzaklara açılmaktan kaçınınız.
* Deniz yatağı ve deniz simidi gibi içi hava doldurulmuş plastik yüzücülere güvenip kendinizi denizin kucağına bırakmayınız. Siz farkında olmadan, rüzgar ve akıntı, üzerinde güneş banyosu yaptığınız plastik yatağı veya botu uzaklara sürükleyebilir.
* Tek başınıza yüzerken sürat motorlarına dikkat ediniz. Motor sürücüleri, tek kişiyi zor farkederler.
* Tekne kullanıyor iseniz; mutlaka yanınıza cankurtaran yeleği alınız.
* Şaka niyetiyle de olsa, hiç kimseyi habersiz suya itmeyiniz.
* Suya birden bire dalmayınız. Su ile vücudunuz arasındaki ısı farkı çoğu zaman fenalaşmanıza ve paniğe kapılarak boğulmanıza sebeb olur.
* Yüzerken, küçük çapta da olsa, fenalık hissettiğiniz an sudan çıkınız.
* Boğulmak üzere olan ve çırpınan birini gördüğünüz zaman, bu konuda tecrübeniz yoksa, kurtarmak için suya dalmayınız. Zira boğulmak üzere olan kazazede, can havliyle size tutunmaya çalışacak ve sizin de kendisi ile birlikte boğulmanıza sebep olabilecektir.
Neler Yapabilirsiniz?
- Boğulmak üzere olan birini gördüğünüz zaman elinizin altında ve çevrenizde onu kurtarmada işe yarıyacak ne varsa kullanınız. Bir dal uzatabilir, bir tahta parçası veya can simidi atabilir, bir halat kullanabilirsiniz.
- Elinizden hiçbir şey gelmezse bağırarak başkalarından imdat isteyiniz.
KAZAZEDE SUDAN ÇIKARILDIKTAN SONRA
Sudan kendi başına çıkan veya kurtarılan bir kazazede değişik durumlar altında olabilir:
- Bayılmamıştır ve solunum yapmaktadır: Kazazede kendisinde imiş gibi görünmekle beraber şok geçiriyor olabilir. Telaşa kapılmayınız ve hastanın moralini düzeltici telkinde bulununuz. Üzerine battaniye, ceket, kazak gibi şeyler örterek vücudunu sıcak tutunuz. Öksürük nöbeti geçiriyor ise ve yüzü de morarmış ise mutlaka doktor çağırınız. Çünkü bu belirtiler, yuttuğu suyun yanlışlıkla akciğerlerine gittiğini göstermektedir.
- Bayılmıştır Fakat solunumu normaldir: Onu boylu boyunca uzattıktan sonra vücuduyla birlikte başını yana çeviriniz. Böylece yuttuğu suyu çıkarmasını sağlamış ve akciğerlere kaçmasını önlemiş olursunuz.
- Bayılmıştır ve nefes alması da durmuştur: Kazazedeyi boylu boyunca yere uzatınız. Ensesinin altına bir ceketi veya kazağı katlayıp koyunuz ve başını geriye yaslayınız. Böylece nefes almasını kolaylaştırıcı pozisyona getirmiş olursunuz. Ondan sonra yapay solunuma geçiniz. Eğer kalbi de durmuş ise; doktor gelinceye kadar yapay solunumla kalp masajını birlikte tatbik ediniz.
Boğulan bir kimsenin kendine gelmesi saatler sürebilir. Çünkü soğuk bir vücut, oksijeni beyine çok geç ulaştıracaktır. Bu sebeble, kazazedeye yapay solunum uygularken vücudunu da sıcak tutmaya çalışınız.
İKAZ: Günün kahramanı olmak için, doktora haber vermeye lüzum görmeksizin kazazedeye yardıma koşmayınız. İlk yapacağınız iş (hele solunum ve kalp durmuş ise) doktor çağırmaktır. Yapay solunuma ve kalp masajına ancak doktoru beklerken teşebbüs etmelisiniz.

ELEKTRİK KAZALARI

ELEKTRİK KAZALARI
Bu kazaların çoğu, elektrikli iş makinalarında çalışan işçilerin ve elektrikli aletleri kullanan ev hanımlarının bilgisizliğinden kaynaklanmaktadır.
DİKKAT:
* Makina ve aletlerin fişlerini mutlaka tek elinizle (sağ elle) takınız.
* Makinayı çalıştırmadan önce, kontrol kalemi (faz kalemi) ile kaçak olup olmadığını kontrol ediniz. Kaçak olan aletleri ve makinaları tamir ettirmeden asla kullanmayınız.
* Islak elle elektrikli makinalara ve düğmelerine dokunmayınız.
* Çıplak elektrik tellerine dokunmayınız.
* Bozuk elektrikli aletleri kendiniz tamir etmeye çalışmaymız.
* Elektriğe çarpılmış birine çıplak elle dokunmayınız.
* Mekanik sigortalara gerektiğinden fazla tel sarmayınız.
* Aydınlatma lambalarına bağlı sigortaya üç telden fazla,
* Fişlere bağlı sigortaya beş telden fazla sarmayınız.
* Motorlu ve ısıtmalı cihazlarda mutlaka topraklı (üç telli) fiş kullanınız. Topraklı fişler, kısa devre olduğu zaman sigortayı attırarak sizi çarpılma tehlikesine karşı korumuş olurlar.
ELEKTRİĞE ÇARPILMIŞ BİRİNE YAPABİLECEĞİNİZ YARDIMLAR
* Elektriğe çarpılmış birini gördüğünüz zaman derhal sigortaları -otomatik ise- basarak veya kolunu aşağı indirerek kapatınız. Mekanik (vidalı) ise yerinden çıkarınız.
* Sigortanın yerini bulamadığınız takdirde kuru bir odun veya plastik parçası ile elektrikli teli kazazededen ayırınız.
* Kazazede baygın ise derhal doktor çağırınız.
* Nefes alıp almadığını kontrol ediniz. Solunumu durmuş ise; doktor gelinceye kadar yapay solunum uygulayınız.
* Kalbinin çalışıp çalışmadığını kontrol ediniz. Eğer solunumla birlikte kalp de durmuş ise; ilgili konuda anlatıldığı gibi, yapay solunumu ve kalp masajını birlikte uygulayınız.
* Elektriğe çarpılmış bir kimsede aynı zamanda yanıklar da meydana gelmiş olabilir. Bu yanıklara -kişi kendinde ise- "yanıklar" bahsinde anlatıldığı şekilde derecesine göre ilk yardımı yapınız.
DİKKAT: Çocuklar, elektrikli aletlere karşı daima ilgi duyarlar ve onları çalıştırarak eğlenmek isterler. Daha küçük çocuklar, prizlere şiş, çivi, tornavida veya benzeri madeni şeyleri sokarak oynamak isterler. Eğer evinizde bu gibi şeylere meraklı küçük çocuklarınız var ise ve bir türlü onları bu huylarından vazgeçiremiyor iseniz; bir elektrikçiye müracaat ediniz. Açık prizlerinizi, kapaklı prizlerle değiştirmesini söyleyiniz. Bu tip prizlerin, kapakları yaylı olanları daha emniyetlidir.

TRAFİK KAZALARI

TRAFİK KAZALARI
Trafik kazalarında, araç içinde bulunan bir şahsı veya şahısları aşağıdaki tehlikeler beklemektedir:
* Yaralanma sonucu dış kanamalar
* Çarpma sonucu burkulma, çıkık ve kırıklar.
* Çarpma sonucu beyin veya iç organ kanamaları.
DİKKAT: Kazaya uğramış bir araç içindeki kişinin veya kişilerin nasıl bir zarara uğradığını kestirmek zordur. En çok bağırıp çağıran kişiye değil; sessizce oturan ve sabit nazarlarla bakan kişiye öncelik veriniz. Zira şiddetli bir beyin sarsıntısı geçiren veya aşırı kan kaybeden kişi, bayılmasa bile soka girmiş demektir. Kazada en çok korkulan durum beyin kanaması veya belkemiği kırıklarıdır. Kaburga kırıkları da aynı şekilde ciddiye alınmalıdır. Kırık kaburgalar iç organlarından birine batarak iç kanamalara sebebiyet verebilir.
* Kazazede bayılmış veya soka girmiş ise ve emniyet kemerine bağlı halde duruyor ise hiçbir müdahalede bulunmadan polise ve hastahanenin ilgili servisine telefon ederek kaza mahallinin adresini haber veriniz.
* Kazazede emniyet kemerine bağlı değil ve direksiyonun üzerine yığılıp kalmış ise; oturduğu koltuğun arka kısmını kumanda kolu ile hafifçe geriye yatırınız. Kazazedenin başını yavaş yavaş kaldırarak bel ve boyun omurgasını dik tutmaya gayret ederek

arkaya yaslayınız. Böylece kazazedenin rahat nefes almasını sağlamış olacaksınız. Boyun ve bel omurgasını dik tutmanızı istememizdeki maksat, boyun veya belkemiğindeki bir kırık ihtimalindendir. Beyin ve soğancığın uzantısı olan sinir ağı, belkemiği içindeki omirilikten geçmektedir. Omurga kırıklarında omiriliğin zedelenme ihtimali oldukça yüksektir. Omuriliğin zedelenmesi halinde sinir lifleri kopacak ve kazazede felçlere maruz kalacaktır.
* Kazaya maruz kalan kişi baygın ise ve kanaması da yok ise bir iç kanama veya kırıktan şüphe etmemiz gerekir. Bu sebeble onu arabadan dışarıya çıkarmaya çalışmayınız. Koltuğuna dik oturacak şekilde emniyet kemeri ile bağlayınız. Başını koltuğa yaslamış olarak yardım gelmesini bekleyiniz.
* Eğer bir dış kanama geçiriyor ise "kanamalar" konusunda anlatıldığı şekilde kanamayı durdurmaya çalışınız. Bu işlemi yaparken yine bel ve boyun omurgasını dik tutmaya dikkat ediniz.

KAZAZEDE DIŞARIDA BAYGIN YATIYOR İSE
* Kazadan sonra sürücü veya yolculardan biri arabadan çıkmış; ancak şuurunu kaybederek bayılmış olabilir. Bu durum, bir beyin kanamasını veya dış kanamadan dolayı aşırı kan kaybını akla getirmelidir. Eğer bayılmaya rağmen nefes alış-verişi normal ise -bir belkemiği kırığı olabileceğini hesaba katarak- kazazedeyi boylu boyunca uzatınız.
* Bayılmış kişinin kusabileceğini ve dilinin geriye doğru kıvrılarak nefes borusunu tıkayabileceğini düşünerek -boynunda kırık yok ise- başını yana çeviriniz.
* Motosiklet kazasında baygın düşmüş birini gördüğünüz zaman yukarıdaki aynı tetbirleri alınız. Başında kaskı varsa dikkatlice çıkarınız.



NOT: Kazayı mutlaka telefonla en yakın hastahanenin acil servisine ve polise haber veriniz. Kazazedenin başında beklemeniz gerekiyor ise; yoldan geçen bir arabayı durdurunuz. Sürücüsüne kazayı -yerini belirterek- polise ve hastahaneye telefonla haber vermesini isteyiniz.

AKREP ve YILAN SOKMASI

AKREP ve YILAN SOKMASI
Zehirli hayvanların içerisinde en tehlikeli olanları akrep ve yılandır. Yine bunların içerisinde de zehiri fazla veya az etkili olanları vardır.
DİKKAT: Akrep veya yılan sokmasından sonra ilk yardım tetbirleri alındığı halde ısırdıkları yerin çevresinde şişlik görülürse; zehirin şiddetli olduğu anlaşılmalıdır.
Ne Yapmalı?
* Sokulan yer, vakit geçirilmeden, aleve tutularak mikrobu öldürülmüş bir bıçak veya jiletle yarılmalı; zehirli kan emilerek tükürülmelidir.
DİKKAT: Kanı emen kimsenin ağzında yara olmamalıdır.
* İlk yardım çantası varsa, yaranın üzeri dezenfektan bir solüsyonla temizlenmelidir.
* Sokulan yerin biraz üzerinden kravat, mendil, eşarp veya kemer gibi birşeyle sıkmalı, böylece zehirin vücuda yayılmasına engel olunmalıdır.
DİKKAT: Sargı yarım saatten fazla bekletilmemelidir, uzun zaman bekletilen sargı kan deveranını engelleyerek kangrene yol açabilir.
* Hasta en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna yetiştirilmeli; geriye kalan tedavisi ehil bir doktora bırakılmalıdır. Doktor gerekli gördüğünde " yılan serumu" verebilir.
DİKKAT: Isırılan yerin kızgın demirle dağlanması doğru olmadığı gibi, mikrop öldürmekten başka hiçbir faydası yoktur.

ZEHİRLENMELER

ZEHİRLENMELER
Hastahanelerin "ilk Yardım" servislerin de, acil durumlar itibariyle, zehirlenmeler üçüncü sırayı almaktadır. İstatistik bilgilerine göre, zehirlenme vakalarında hayatını kaybedenlerin ekseriyetini küçük çocuklar teşkil etmektedir. Zira, küçük çocuklar zehirli olup olmadıklarını düşünmeksizin ellerine geçen herşeyi ağızlarına götürürler.
Dikkat: İlaçları mutlaka çocukların ulaşamayacağı yükseklikte bulunan kapalı ecza dolaplarında muhafaza ediniz. Gaz, benzin, böcek öldürücü, boya inceltici, mobilya cilası, tuz ruhu gibi zehirli maddeleri kilitli dolaplarda saklayınız.
ZEHİRLENMENİN BELİRTİLERİ
* Aniden ortaya çıkan karın ağrısı.
* Etrafta boş bir ilaç şişesine veya kutusuna rastlanması.
* Bir görgü sahidinin sözlü beyanı.
* Kazazedenin kendisinden alınan bilgi.
* Ağız veya dudakların çevresinde yanıklar ve kavlamalar.
* Nefes kokusundaki anormallik.
* Kusma ve sürekli ishal
Ne Yapmalı?
* Telefonla, telefon yoksa, en seri vasıta ile doktor çağırınız. Doktora zehirlenme hakkında bilgi veriniz.
* Kazazedeye su veya süt içirerek zehiri sulandınnız.
* İlaçtan zehirlenmiş ise, hastanın boğaz gerisini parmağınızla gıdıklayarak kusmasını temin ediniz.
* Kusma sırasında (kendisi kusmuş olsa bile); kusulan zehirin tekrar yemek borusuna veya nefes borusuna kaçmaması için başını kalçalarından aşağıya gelecek şekilde eğiniz. Eğer kazazede küçük bir çocuk ise, midesi üzerine dizinize yatırınız.
Dikkat; Eğer hasta tuz ruhu (lavabo temizleyicisi) veya gaz, benzin, boya incelticisi, mobilya cilası gibi bir petrol ürünü ile zehirlenmiş ise; kusturmaya çalışmayınız. Zira, bu gibi maddelerin kusulması halinde akciğerlerde, burun ve boğaz yollannda tehlikeli yanıklar meydana gelmektedir.
Kusmanın tehlikeli olduğunu gösteren belirtileri şunlardır:
* Nefeste gaz veya benzin kokusu.
* Ağız veya dudak çevresinde yanıklar.
* Baygınlık
* Çırpınmalar
* Halsizlik
* Etrafta bu maddelerin içildiğini gösteren belirtiler.
DİKKAT: Eğer hastanın ne cins bir madde ile zehirlendiğini bilmiyorsanız, nefesinde koku ve ağız çevresinde yanık yok ise, doktor gelinceye kadar su veya süt içirerek zehiri sulandırınız. Kusmasını temin ediniz. Zehirin mide ve bağırsaklar tarafından emilmesini geciktirmek için süt, zeytinyağı veya yumurta akı gibi bir yumuşatıcı içiriniz. Hastayı sessiz ve sıcak tutunuz. Doktor çağırmak mümkün değil ise; en seri vasıta ile onu yakınınızda bulunan bir sağlık kuruluşuna yetiştiriniz.
Yukarıda saydığımız tedbirler, şu zehirlenmeler için oldukça önemlidir ve hastayı kurtaracak ehemmiyettedir:
* İlaç zehirlenmeleri
* Besin ve mantar zehirlenmeleri
* Alkol zehirlenmeleri
DİKKAT: Doktor tarafından verilmedikçe rastgele ilaç kullanmayınız ve iğne vurdurmayınız. Dolapta fazla bekleyen, kokusu ve tadı bozulmuş olan yemekleri yemeyiniz; etleri kullanmayınız. Marketlerde (ambalaj içinde, adresi belli) satılanların dışında mantar yemeyiniz. Kırlardan rastgele mantar toplayıp yemeyiniz. Kapağı şişmiş konserveleri yemeyiniz.
NOT: Kazazedenin ne ile zehirlendiğini bilmiyor iseniz; kusmuğundan bir kısmını bir kaba koyup doktor gelince ona gösteriniz. Eğer hastayı doktora veya hastahaneye götürecek olursanız; kusmuk örneğini yanınızda götürünüz. Zira doktor nasıl bir panzehir vereceğine bu örneği tahlil ettikten sonra karar verecektir.
GAZ ZEHİRLENMELERİ
İnsanların evde ve işyerinde en çok zehirlendikleri vakaları şöyle sıralayabiliriz:
* Kimyevi madde üreten fabrikalardaki gaz sızıntıları.
* Boyahanelerde çevreye yayılan tiner ve boya gazları.
* Çekişi iyi olmayan bacalara bağlı kömür ve gaz sobalarından odaya dolan sızıntılar.
* Isıtma ve pişirme için kullanılan ocak tüplerindeki bütan gaz kaçakları
* Otomobillerde içeriye sızan egzoz gazları
DİKKAT: Kapalı bir odaya girdiğinizde, bayılmış birini gördüğünüzde -gaz kokusu alamazsanız dahi- gazdan zehirlendiğini farzediniz. Bu sebeple yangına ve patlamaya sebebiyet vermemek için elektrik düğmesini açmayınız, kibrit veya çakmak yakmayınız.
Ne Yapmalı?
Gazla zehirlenme sonucu bayılmış bir kimseyi gördüğünüz an derhal aşağıdaki tedbirleri alınız:
* Pencereleri, kapıları açarak odaya taze hava girmesini sağlayınız.
* Gaz sızıntısı yapan kaynağı bulup kapatınız. Bu mümkün olmadığı takdirde (yanan bir kömür sobası veya mangalı gibi) kazazedeyi odadan dışarı çıkarınız.
* Nefes alıp almadığını kontrol ediniz. Solunumu durmuş ise; yapay solunum uygulayınız.
* En kısa vasıta ile doktor çağırınız.
* Kalbi durmuş ise, kalp masajı yapınız.
MANTAR ZEHiRLENMESİ
DİKKAT: Ağaçlıklar arasında ve kırlarda, kendiliğinden yetişen mantarların zehirsizlerini zehirlilerinden ayırmak çok zordur. Bu sebeple, zehirsiz olduğundan emin olmadıkça kır mantarı toplayıp yememelidir. En garantisi, seralarda özel olarak yetiştirilen ve marketlerde ambalaj içinde satılan, firma adı ve adresi belli olan mantarlardan alıp yemelidir.
ZEHİRLİ MANTARLAR
Hemen hemen bütün mantar zehirlenmelerine "Amanita Muscarina" ve "Amanita Phalloides" adı verilen iki cins zehirli mantar sebep olmaktadır.
A. Muscarina'nın zehiri yüksek ısıda bile tesirini kaybetmediğinden; bu cins mantarlar pişirilerek yense dahi üç saat içinde zehirlenme belirtilerini gösterirler.
Belirtileri:
* Göz yaşarması, bol tükürük salgısı, terleme, kusma ve karın ağrısı ilk belirtileridir.
* Bu belirtileri takiben karın adalelerinde kramplar, ishal, baş dönmesi, kas seyirmesi ve göz bebeklerin de küçülme görülür.
Aman Dikkat!
* Hasta doktora yetiştirilmediği zaman şok ve koma hali kaçınılmaz olur ve solunum kifayetsizliğinden ölümle neticelenir.
A. Phalloides cinsi mantarların zehiri ısıya dayanıksız olduğundan; pişirilerek yendiği takdirde ağır bir etkisi görülmez. Ancak çiğ olarak yendiği zaman şiddetli zehirlenme belirtileri gösterir. Tesiri, yendikten 6 ila 24 saat arasında ortaya çıkmaya haşlar.
Belirtileri:
* Karın ağrısı, bulantı, kusma ve ishal gibi genel zehirlenme belirtilerine ilaveten idrar çıkaramama görülür.
* A. Phalloides'in zehiri, en büyük tesirini karaciğer üzerinde gösterir. Tedavi edilmediği takdirde, karaciğer harabiyetine bağlı olarak sarılık ortaya çıkar. Bir hafta içinde hasta kaybedilir.
Ne Yapmalı?
* Mantar yendikten sonra, zehirlenme belirtileri görülür görülmez hasta kusturulmalıdır.
* Parmakla küçük dile dokununca kusma temin edilemiyor ise, tuzlu su veya ipeka şurubu verilerek kusma sağlanmalıdır.
* Kusma ile ishal, aslında vücudun kendi kendine aldığı bir savunma şeklidir. Her iki durumda da vücut zehiri dışarı atmak istemektedir. Eğer kusmadan sonra ishal görülmez ise; mushil verilerek hastanın bağırsakları boşaltılmalıdır.
* Hasta en kısa zamanda doktora yetiştirilmeli, mümkün ise, mantar örneği de beraberinde götürülmelidir.
* A. Muscarina cinsi mantar zehirlenmelerinde deri altına veya damar içine "Atropin" verilmesi en tesirli tedavi şeklidir.
* A. Phalloides cinsi çiğ mantar zehirlenmelerinde ise damardan "Dekstroz" verilir. Aynı zamanda karbonhidratça zengin bir diyet uygulanır. Bu tür zehirlenmede Atropin'in bir tesiri yoktur.
KAN ZEHİRLENMESİ
Çok hızlı üreyen mikroplar, vücudu zayıf buldukları takdirde, sürüler halinde dokuya hücum ederler. Zayıf buldukları noktada damarları delip kana karışırlar. Bilhassa iltihaplı yaralarda mikropların kana karışma ihtimali daha yüksektir. İşte, ne şekilde olursa olsun, mikropların kana karışması hadisesine "Kan zehirlenmesi" veya tıptaki adı ile "septisemi" diyoruz.
Hızlı üreyen mikroplar, en fazla bademcik, diş eti, sümük bezleri, safra kesesi, böbrek ve rahim gibi iltihap kapma riski yüksek olan yerlerden kana karışmaktadırlar.
KANIN ZEHİRLENDİĞİ NASIL ANLAŞILIR.
* Uyuşukluk, halsizlik, yorgunluk şeklinde kendisini hissettirmeye başlar.
* Hastanın ateşi sabahları az yükselmekle beraber; akşamları 40-42 dereceye kadar çıkar. Ateş yükselmesi ile birlikte titreme nöbetleri görülür.
* Tırnaklarda morarma, deride hafif kırmızı lekeler belirir.
* Dil kuru, cilt serindir.
* Terleme ve nabzın giderek hızlanması kan zehirlenmesinin en belli özelliğidir.
* Ayrıca hastanın bünyesine bağlı olarak sarılık, ishal, kusma, böbrek iltihabı, eklem yerlerinde şişlik, kalp sıkışması gibi kana karışan mikrobun cinsine göre değişen belirtiler de ortaya çıkabilmektedir.
Ne Yapmalı?
* Kan zehirlenmesinin evde, kendi imkanlarınızla, tedavisi mümkün değildir.
* Hiç vakit geçirmeden hastahaneye gidip tedavisinin doktor tarafından yapılmasını sağlayınız.

DONMA

DONMA
Kışın uzun zaman soğukta kalmış bir kimsede önce uç noktalardan (burun-kulak-yanak-parmak) başlayarak dokuların içindeki sıvı donar. Donmuş bölgedeki kan damarları iyice büzülmüş olduğundan dolaşım durur ve derinin rengi mum görüntüsü verecek şekilde solar.
Dikkat: Burun, kulak ve yanak donmaları ağrı yapmadığı için, donmakta olan şahıs bunun farkına varamaz. Ancak el ve ayak parmakları donarken şiddetli bir ağrı verir. Donma ilerledikçe dokular uyuşur. Kazazede halsizlik hisseder. Aynı zamanda şiddetli bir uyku bastırır. Bu uyku -donan şahıs farkına varıp tedbir almadığı takdirde- ölüm uykusudur.
Ne Yapmalı?
* Soğuk karlı havalarda, tek başınıza, yaya olarak uzun yola çıkmayınız.
* Çıkmak zorunda kaldığınız durumlarda mutlaka sıkı giyininiz. Külahsız ve boyun atkısız çıkmayınız.
* Boyun atkısı ile ilk donacak olan burun, kulak ve yanak gibi yüz bölgelerini sarınız.
* Ayakkabı yerine bot veya üstten boğdurmalı bir çizme giyiniz. Eldivensiz çıkmayınız.
* Fazla üşüdüğünüzü hissettiğiniz an burun ve kulaklannızı ellerinizle oğuşturarak ısıtınız.
* Elleriniz fazla üşüdüğü takdirde koltuk altlarına sokarak ısıtınız.
DONMUŞ BİR KAZAZEDEYE İLK YARDIM
* Yolda donmuş birini gördüğünüz zaman onu derhal arabanıza alıp üzerini sıkıca örtünüz. Eğer yaya iseniz ve kazazede de baygın bir halde ise, onu derhal sırtlayıp meskun bir yere taşıyınız.
* Donmuş bir kimseyi sakın sıcak sobanın yanına yatırmayınız. Sobasız serin bir odaya alınız.
* Evvela soğuk suya batırılmış bezlerle donmuş yerleri fazla bastırmadan oğuşturunuz.
* Dokular yumuşayıp kan deveranı başlayınca ılık suya batırılmış bezlerle masaja devam ediniz.
* Kazazede kendine gelince onu ılık bir küvete oturtabilirsiniz. Banyonun suyunu yavaş yavaş ısıtarak şahsın iyice kendine gelmesini sağlayınız.
* Banyodan çıkardığınız kazazedenin vücudunu kuruladıktan sonra ona sıcak süt veya çay içiriniz.
* Yatağa yatırıp istirahat ettiriniz.
Dikkat: Donmuş bölgeye birden bire sıcak tatbik ettiğiniz zaman damarları zedeleyip kangrene sebeb olacağınızı unutmayınız.

SICAK ÇARPMASI

SICAK ÇARPMASI
Sıcak çarpması daha çok yaşlı kimselerde görülür. Uzun müddet güneş altında oynayan çocuklar da sıcak çarpmasına maruz kalabilirler.
Sıcak çarpmasının belirtileri şöyle sıralanabilir:
* Sıcak ve kuru bir cilt.
* Baş ağrısı ile birlikte baş dönmesi.
* 41 dereceye yaklaşan yüksek ateş.
* Bulantı ve ağır vakalarda bayılma.
Ne Yapmalı?
Sıcak çarpmasına uğramış bir kazazedeye yapılacak ilk yardım maddeleri şunlardır:
* Elbiselerini soyup yatağa yatırınız.
* Vücudunu ılık suya batırılmış bir süngerle siliniz. Ateşi 38 dereceye veya 39 dereceye düşünceye kadar bu işleme devam ediniz.
* Sonra silmeyi kesiniz ve 10 dakika kadar onu gözleyiniz. Vücut ısısı tekrar yükselmeye baslarsa; süngerle vücudunu silmeye devam ediniz.
* Kazazede kendine gelince, kaybettiği su ve tuzu karşılamak üzere ona tuz eriyiği içiriniz (yarım bardak suya yarım çay kaşığı tuz karıştırarak veriniz).
* Hasta talep etse dahi soğuk su veya kolalı içkiler vermeyiniz.
Dikkat: Sıcaklık çarpmasını müteakip sıcaklık krampları da görülebilir. Kol, bacak ve karın kaslarında kasılmalar olursa, sıcak suya batırılmış bir havluyu kramplı bölge üzerine bastırarak adale ağrısını hafifletiniz. Bununla birlikte yukarıda sıraladığımız ilk yardım usullerini uygulamayı ihmal etmeyiniz.

YANIKLAR

YANIKLAR
Genelde üç çeşit yanık vardır:
* Isı yanıkları.
* Güneş yanıkları.
* Kimyasal maddelerin sebep olduğu yanıklar.
Yanıklar şiddetine göre ise yine üç grupta incelenir:
* Birinci derece yanıklar.
* İkinci derece yanıklar.
* Üçüncü derece yanıklar.
Birinci derece yanıklarda deri kızarmıştır, ikinci derece yanıklarda kabarcıklar ortaya çıkar. Üçüncü derece yanıklar ki en tehlikelisidir; doku harabiyeti yapar:
Üçüncü ve ikinci derece yanıklarda iki büyük tehlike vardır:
* Yanık bölge çabuk mikrop kapar.
* Derin yanıklarda hasta soka girer.
BİR YANIK KAZASINDA
Ne Yapmalı?
Birinci Derece Yanıklarda:
* Yanık bölgeyi (genellikle el, ayak, kol ve bacakları) bir saat müddetle soğuk su içine daldırınız.
* Üstüne soğuk bir sargı koyunuz.
* Yanık bölgesin hava ile temasını kesmek için kalın bir sargı bezi ile (soğuk su ve soğuk pansuman uyguladıktan sonra) sıkıca sarınız.
NOT: Eğer yanık geniş bir bölgeye yayılmış ise, üzerini temiz bir çarşaf veya havlu ile kapatmak sureti ile havayla temasını kesiniz.
İkinci ve Üçüncü Derece Ağır Yanıklarda:
Ağır yanıklar tıbbi bakım gerektiren yanıklardır. Hasta en kısa zamanda yakınınızda bulunan bir hastahanenin acil servisine götürülmelidir.
Dikkat;
* Ortaya kabarcıklar çıkmış ise sakın patlatmaya kalkışmayıyız. Yanık bölgenin üzerini temiz ve soğuk bir pansumanla örttükten sonra temiz ve kalın bir sargı bezi ile dikkatlice sarınız.
Eğer yanık derine işlemiş ise; hastanın şoka girmemesi için ona tuz ve karbonat eriyiği içiriniz.
NOT: Bir su bardağı içine 1/4 çay kaşığı tuz, 1/8 çay kaşığı sodyum karbonat (pasta karbonatı) koyduktan sonra su ile doldurup karıştırınız ve bunu hastaya içiriniz. Aynı ölçülerle hazırlanmış bu eriyikten her 15 dakika ara ile yarım bardak içiriniz.
Kimyasal Yanıklarda:
Deriye yakıcı özelliği olan kimyasal bir maddenin temas etmesi halinde ilk iş; vakit geçirmeden kimyasal maddeyi bol su ile yıkayarak temizlemektir. Ondan sonra yanık bölgenin üzerine temiz bir pansuman koyup dikkatlice sarınız ve kazazedeyi hastahaneye götürünüz.
Eğer göze asidik bir madde bulaşmış ise; bir bardak suya bir çay kaşığı karbonat karıştırarak bu eriyik ile gözü yıkayınız. Tek göz kazaya uğramış ise, kazazedenin başını -gözü aşağı gelecek şekilde- yana çeviriniz. Böylece diğer gözü kimyasal madde ile bulaşmaktan korumuş olursunuz. Eriyiği iç kenardan dışa doğru dökerek gözü asitten temizleyiniz. Yıkama sırasında hastaya göz kapaklarını açık tutmasını söyleyiniz. Yıkama işi bitince göz kapaklarının üzerine bir pansuman yerleştirip sarınız ve kazazedeyi derhal doktora götürünüz.

KANAMALAR

KANAMALAR
Vücuda yayılmış üç tip kan damarı vardır:
1- Atardamarlar
2- Toplardamarlar
3- Kılcal damarlar
Atardamarlar vasıtasıyla akciğerde temizlenen oksijenli kan vücuda yayılır. Toplar damarlar ise organlardaki kirli kanı kalbe geri getirir. Kılcal damarlara gelince: Bunlar da dokularla temas halinde olup onlara oksijen ve gıda maddeleri verir ve onlardan zararlı maddeleri alarak toplar damarlara taşırlar.
Derideki bir yara veya kesik sonucu bu damarlar açılarak dışarıya kan sızması olur. Çıplak gözle görülen bu tür kanamaya "dış kanama" diyoruz.
DIŞ KANAMALAR
Kılcal damar kanamaları dezenfekte edildikten sonra, kanın kendiliğinden pıhtılaşması sonucu, problem çıkarmadan kısa zamanda iyileşirler. Ancak atar ve toplar damar kanamaları -hele açılan yara derin ve geniş ise- bizim müdahalemiz olmadan, kendiliğinden durmazlar. Atar (temizkan) damar kanamalarını toplar (kirli kan) damar kanamalarından kolayca ayırdedebiliriz. Atar-damarlarda kalp basıncı, 120 mm (kasılma anında) ila 80 mm (gevşeme anında) civa basıncı arasındadır. Eğer bir atardamar kesilmiş ise, kanama bu basınç farkına uyarak aralıklı fışkırmalar şeklinde olacaktır. Toplardamar kanamalarında fışkırma olmaz.
Ne Yapmalı?
* İster atar ister toplardamar kanaması olsun ilk önce elinizin ayasını yara üzerine sıkıca bastırınız ve on dakika kadar böylece bekletiniz.
* Kanamaların çoğu bu şekilde duracaktır. Eğer hala devam ederse; "sargı kompresyonu" dediğimiz metodu uygulayınız. Temiz bir sargı bezini veya mendili dörde katladıktan sonra yara üzerine koyup avuç içi ile üzerinden bastırınız. Bu şekilde onbeş-yirmi dakika bekleyiniz.
* Kanama bu müddetin sonunda yine devam edecek olursa, kompresyonda kullandığınız bezin üzerine bir sargı sarınız.
* Kanamanın kol veya bacakta olduğunu farzedelim. Bir yardımcı kişi kompresyona devam ederken, siz de beş santim eninde bir metre boyunda bir bez parçası temin ediniz. Bulduğunuz bezi iki ucundan (ortalı olarak) makasla yaranın üzerine gelecek olan orta kısmı sağlam kalacak şekilde kesiniz.
* Bezin kesilmeyen orta kısmını yaranın üzerine gelecek şekilde -kompresyon için kullandığınız katlanmış bezin üstüne- koyunuz. Kestiğiniz parçaları bandaj gibi kullanarak, karşılıklı bağlayınız. Parçaları yaranın iki yanına sararken ve bağlarken fazla sıkmayınız. Fazla sıktığınız takdirde kan dolaşımını boğar; kol veya bacakların alt bölgelerine kanın gitmesini engellemiş olursunuz.
Dikkat: Eğer kompresyon ve sargı işi de netice vermez yani kanama kesilmezse; ciddi bir atardamar kanaması ile karşı karşıyasınız demektir. Bu durumda hastayı doktora yetiştirmekten başka çare yoktur. Ancak aşırı kan kaybından dolayı hastanın şoka girmemesi için yarayı üst tarafından kravat veya esnemeyen bir bez parçası ile boğdurabilirsiniz. Düğümü yara üzerine gelmeyecek şekilde bağlayınız. Vakit kaybetmeden hastayı bir acil servise yetiştiriniz. Boğdurulmuş bir yarayı uzun zaman bekletmek ve kanamanın durmasını gözlemek çok tehlikeli ve hatalı bir yoldur. Zira bir saatten fazla kan almayan bölgenin hücreleri ölecek ve boğdurulan uzuv kangren olacak; kesilmek zorunda kalınacaktır. Bu sebeple kompresyon ve sargı işlemini denemeden sakın yarayı boğdurmayınız.
AĞIR KANAMALAR
Bilhassa kol ve bacaklarda meydana gelen ağır yaralanmalarda atardamarlarda büyük delikler açılır. Bu deliklerden fışkıran kanı basit usullerle durdurmak mümkün değildir. Müdahale edilmediği yani kan akışı durdurulmadığı takdirde hasta kan kaybından dolayı önce şoka sonra da komaya girerek hayatını kaybeder.
Dikkat: Burada tarif edeceğimiz kan durdurma usulü, kazazedeyi doktora yetiştirinceye kadar meydana gelecek olan kan kaybını önlemeyi hedef almaktadır. Kan durdurucu bandajı veya turnikeyi uzun zaman yerinde tutmak çok tehlikelidir. Yarım saati geçen durumlarda kan alamayan bölgedeki dokuların ölmesi ve kangren olması ihtimali vardır. Bu sebeble kazazedenin doktora yetiştirilmesi geciktiği takdirde her yarım saatte bir bandajın açılarak bir iki dakika müddetle yaralı organa kan akışı sağlanmalıdır. Sonra bandaj tekrar sıkılarak fazla kan kaybı önlenmelidir.
Nasıl Yapılacak?
* Kol ve bacaklarda kan durdurucu bandaj tek kemik olan yere uygulanmalıdır. Kollarda dirsek île omuz arası; bacaklarda diz île kasık arası tek kemik olan yerlerdir.
* Buna göre bandajı yaranın üzerine değil; yarasız olan yukarı kısmına uygulamış oluyoruz.
* Bandaj olarak bir lastik hortum veya elastiki bir kablo parçası kullanabiliriz. Her ikisinin de çapı bir santim civarında olmalıdır. Daha kalın ve daha incesi kanamayı durdurmakla beraber dokulara zarar verecektir. Bunların bulunmadığı durumlarda bel kayışı, rulo haline getirilmiş bir mendil veya gaz bezi de aynı işi görebilir.
* Bandaj kullanmayı bilmeyenler yani bu işte tecrübesi olmayanlar ya korku ile gevşek tutacak veya garanti olsun diye gereğinden fazla sıkabileceklerdir.
* Eğer bandaj olarak kullanacağınız malzeme el altında değilse yani bulunması zaman alacak ise; bir kişi bandaj temin etmeye çalışırken bir diğeri iki elini halka şeklinde tek kemikli yerin üzerine geçirip sıkmalıdır.
* Bandaj malzemesi temin edilince, malzeme tek kemikli bölge üzerine bir defa dolanıp tek düğüm atıldıktan sonra yavaş yavaş sıkılır. Kan akışının durduğu yerde sıkmaya son verilerek ikinci düğüm atılır. Eğer kan akışı tekrar başlarsa; ikinci düğüm atılırken farkında olmadan bandaj gevşetilmiş demektir, ikinci düğüm açılmalı ve kan akışı duracak kadar sıkıldıktan sonra (gevşemesine izin vermeden) tekrar düğüm atılmalıdır.
TURNİKE USULÜ
Ağır atardamar kanamalarını durdurmanın bir diğer yolu, turnike uygulamaktır. Bunun için genişçe (8-10 santim) ve organı iki defa dolandıktan sonra bağlanabilecek uzunlukta bir sargı bezi kullanılmaktadır. Buna "kravat sargı" adı verilmektedir.
Nasıl Yapılacak?
* Kanayan yara üzerine birkaç defa katlanmış bir gaz bezi veya iki-üç defa katlanmış temiz bir mendil koyunuz.
* Kravat sargıyı gaz bezinin üzerinde iki defa doladıktan sonra zıt istikametinde bir düğüm atınız.
* Düğümün üzerine oklava veya benzeri bir sopanın ucunu koyup sıkıca düğümleyiniz.
* Sopanın boşta kalan ucundan tutup çeviriniz. Kanama duruncaya kadar çevirmeye devam ediniz. Gereğinden fazla çevirmeyiniz.
* Bundan sonra sopanın serbest ucunu (sopa organa paralel duracak şekilde) herhangi bir sargı ile organın üzerine tutturunuz.
Dikkat: Turnike de bandaj usulünde olduğu gibi uzun zaman bekletilmemelidir. Her 20 dakikada bir, yara üzerindeki gaz bezine elle bastırarak, turnike açılmalı ve yaralı organa kan deveranı sağlanmalı; eğer kanama devam ediyorsa aynı şekilde tekrar bağlanmalıdır. Kanama durmuş ise, turnike çıkarılmamalı fakat gevşek bir şekilde sarılmalıdır. Eğer gevşek sargı altında kanama tekrar baslarsa, sopayı kanama duruncaya kadar çevirip yerini tesbit etmelidir.
NOT: Turnike ve bandaj uyguladığınız saati kaydedip bunu doktora söyleyiniz.
DİĞER KANAMALAR
Kol ve bacakların dışındaki organlarınızda meydana gelebilecek kanamaları durdurmak için, kanama şiddetli olmadığı takdirde, yaranın üzerine steril bir gaz bezi konarak fazla sıkmadan sarılır.
Sargı usulü ile kanama durdurulamaz ise, bu sefer kanamayı besleyen damar üzerine parmakla bastırmak gerekecektir. Kanama duruncaya kadar bastırma işine devam edilmelidir.
BASTIRMA NOKTALARI
1- Alında, göz hizasının üzerinde, olan kanamalarda parmakla bastırılacak nokta kulağın ön kısmıdır.
2- Eğer kanama göz hizasının altında yani yanakta ise, alt çene kemiğinin köşesinden 2-3 cm ileriye parmakla bastırılmalıdır.
3- Boyun ve gırtlak civarındaki kanamalarda, baş parmak enseye, geri kalan dört parmak da boyun önündeki şah damara basacak şekilde tazyik uygulanmalıdır.
4- Omuz, koltuk altı ve kolun omuza yakın yerinde meydana gelebilecek kanamaları durdurmak için, baş parmak arkadan destek verecek şekilde, diğer dört parmakla köprücük kemiğinin çukur kısmına (boyuna yakın yerine) bastırılmalıdır.
5- Kalça kanamalarında, el ayası kazazedenin kasığına sıkıca bastırıldığı takdirde kanamayı durdurmak mümkün olacaktır.
BURUN KANAMASI
Çocuklar oyun oynarken düşünmeksizin tehlikeli hareketler yapar; bunun neticesi olarak sık sık kaza geçirirler. Burun kanaması da bunlardan biridir. Eğer çocuk başını sert bir yere çarpmamış ise fazla telaşlanmaya lüzum yoktur. Eğer kusma, baş ağrısı ve alışkanlık dışı bir uyku hali görülürse beyin kanamasından şüphelenmeli ve çocuğu en kısa zamanda doktora götürmelidir.
Yaşlı kimselerde, kendiliğinden ortaya çıkan burun kanamaları ekseriya "tansiyon yüksekliğine işaret eder. Böyle durumlarda mutlaka doktora görünmeli ve gerekli kontrollar yaptırılmalıdır.
Bir darbe sonucu meydana gelen hafif burun kanamaları ekseriya kendiliğinden (kanın pıhtılaşması sonucu) durur. Bir-iki dakika içinde durmayan burun kanamalarında aşağıda tarif edeceğimiz şekilde kanamayı durdurmaya çalışınız.
Nasıl Yapılacak?
* Baş ve işaret parmağınızla burun kanatlarını 4-5 dakika müddetle sıkınız.
* Bu şekilde netice alamadığınız takdirde, bir pamuk parçasını parmak kalınlığında yuvarlayıp rulo haline getirdikten sonra üst dudağın altına yerleştiriniz. Üst dudaktan buruna doğru yaptığınız bu tazyik, kanamada önemli rol oynayan ana damarı sıkıştıracağından ekseriya iyi netice verecektir.
* Yukarıdaki tetdbirler de bir fayda vermeyecek olursa; kazazedeyi bir sandalyeye oturtunuz. Burnunun üzerine soğuk suda ıslatılmış temiz bir bez koyunuz. Biz buna "soğuk kompres uygulama" diyoruz. Kanama duruncaya kadar birkaç dakika ara ile bezi değiştiriniz. (Yeniden soğuk suda ıslatıp tekrar burun üzerine koyunuz). Kanama durduktan sonra kazazedeye bir-iki saat için burundan nefes almamasını tavsiye ediniz. Bu şekilde, teşekkül eden pıhtı yerinden oynamamış ve kanama da yeniden başlamamış olur.
* Kanama bütün bu tedbirleri çaresiz kılacak derecede şiddetli ise, doktor gelinceye veya doktora yetişinceye kadar kazazedenin kanayan burun deliğine steril bir gaz bezi (tampon) tıkayınız. Bezin bir ucunu dışarıda (açıkta) bırakınız. Tampon burun deliğini tıkadıktan sonra, zorla ileri itmeye çalışmayınız.

BAŞ YARALANMALARI

BAŞ YARALANMALARI
Yüksek bir yerden düşüldüğünde veya trafik kazasına maruz kalındığında; ölüm ile neticelenen vakaların çoğunu kafa yaralanmaları teşkil etmektedir.
Kafa yaralanmalarının belirtileri şunlardır:
* Kafada şişlik, yara veya kanama.
* Başağrısı.
* Başdönmesi
* Yarım saat içinde veya daha sonra bayılma.
* Ağızda, burunda veya kulaklarda kanama.
* Kol veya bacakların birinde felç.
* Göz bebeklerinin büyüklüğünde farklılık.
Dikkat: Kafasından yaralanmış bir kazazede, ister baygın ister kendinde olsun, ona uyarıcı içecekler vermeyiniz. Ayaklarını havaya kaldırmayınız.
Ne Yapmalı?
* Hastayı, düz bir yere, boylu boyunca yatırınız.
* Ağzında salgı veya kanama varsa, başını yana çeviriniz. Böylece, salgının nefes borusuna kaçmasını engellemiş olursunuz.
* Derhal doktor çağırınz. Bu mümkün değil ise hastayı düz yatmış olarak, hırpalamadan en yakın hastahaneye götürünüz.
* Hasta bayılmış ise, nefes alıp almadığını kontrol ediniz.
* Solunumu durmuş ise yapay solunum uygulayınız.
* Nefes borusunun salgı veya geriye kaçmış dili tarafından tıkanıp tıkanmadığını kontrol ediniz. Böyle bir tehlike mevzubahis ise ve boynunda kırık yok ise başının altına küçük bir yastık koyarak başını yana çeviriniz.
NOT: Diğer tedbirler "yapay solunum" bahsinde anlatılmış olduğundan oraya müracaat ediniz.
VÜCUT YARALANMALARI
Dikkat: Kanama ile sonuçlanan her türlü yarayı -önemli veya önemsiz olduğuna bakmaksızın- mutlaka temizleyiniz. Zira tetanozu önlemenin birinci yolu budur. Eğer kanama faslı, sivri bir cismin batması sonunda meydana gelmiş ise; yarayı güzelce temizlemekle beraber tetanoz aşısı olmayı ihmal etmeyiniz.
Mikrop bulaşmasının belirtileri yaralanmadan hemen sonra görülmez. Mikropların gelişip çoğalması ve zehirli madde salgılaması zaman ister. Belirtiler, genellikle, iki ila yedi gün sonra ortaya çıkar. Bazı durumlarda -mikrobun cinsine bağlı olarak- daha geç ortaya çıkar.
YARANIN MİKROP ALDIĞI NASIL ANLAŞILIR?
* Yaralı bölge kızarır.
* Dokunduğunuz zaman acır.
* Yanma ve şişlik görülür.
* Bazan yaralı bölgeden yukarıya doğru (kol ve bacaklarda) kırmızı renkte çizgiler belirir.
* Koltuk altında veya kasıkta hassas şişler ortaya çıkar.
Bütün bu belirtiler, yaranın mikrop kaptığını ve mikropların vücuda yayıldığını gösteren kesin delillerdir.
Dikkat: Bulaşma (enfeksiyon) belirtilerini görünce yarayı sıkmayınız ve açmayınız; derhal bir doktora gidiniz.

EZİLMELER

EZİLMELER
Vücudun herhangi bir yerine yara açmayacak şekilde bir darbe geldiğinde doku altındaki ince damarlar (kılcal damar ağları) koparak kanarlar. Kanama, kopan damarların sayısına bağlı olarak bir yer kaplar. Kanamadan sonra, darbe yerinde ağrı ve yanma hissedilir. Kanayan bölge şişer. Şişlik önce morarır; sonra mavileşir. iyileştikçe rengi değişerek yeşile ve iyileşmek üzere iken de sarıya dönüşür. Bu arada şişlik iner ve ağrı da kendiliğinden kaybolur.
Ne Yapmalı?
* Vücudunuzun herhangi bir yerine darbe gelip ezilme olursa, vakit geçirmeden soğuk su kompresi yapınız (soğuk suya batırılmış bez koyunuz).
* Birkaç defa kompres uyguladıktan sonra, soğuk suya batırılmış bezi ezik yerin üzerine koyup sarınız.
* Bu işlemi ne kadar erken yaparsanız ezik yer morarmadan ve şişlik yapmadan kısa zamanda iyileşecektir. Soğuk su kompresinden sonra, ağrı da fazla hissedilmez.
* Ezik, göz çevresin de olursa, soğuk suya batırdığınız bir bezi göz çukuruna yerleştirip üzerinden sarınız. Ezik, morluk yapmadan iyileşecektir.

KIRIK - ÇIKIK - BURKULMA

KIRIK - ÇIKIK - BURKULMA

BURKULMA:
Bir eklemin taşıyabileceği yükün üzerinde zorlanması ile eklemi çevreleyen yumuşak dokunun zarar görmesine burkulma diyoruz. Burkulmada bağlar, kaslar, kirişler ve kan damarları gerilmiş veya yırtılmıştır. Burkulan organların başında el ve ayak bilekleri, parmaklar ve dizler gelir.
BELİRTİLERİ:
* Eklem çevresinde şişme.
* Hassasiyet.
* Hareket sırasında sancı.
* Morarma.
NOT: Genellikle kapalı bir kırığın belirtileri ile burkulmanın belirtileri benzerlik gösterir. Ancak röntgen filmine bakılarak ayırdedilebilir.
Ne Yapmalı?
* Burkulan eklemin üzerine soğuk, ıslak bezler koyunuz.
* Eklemi hareket ettirmeyiniz.
* Eklem yerinin altına bir mukavva parçası koyarak sarınız.
* Gerekli tıbbî bakımı sağlaması için doktor çağırınız veya kazazedeyi en yakın hastahaneye götürünüz.
NOT: Eğer burkulan bölge bel kemiği ise; doktor gelinceye kadar hastayı döşeme gibi düz ve sert bir zemin üzerine boylu boyunca yatırınız.
ÇIKIK:
Bir kemik uçcunun aşırı zorlanma sonucu eklem yerinden çıkmasına diyoruz. Çıkıklar genellikle düşme ve sert bir cisimle vurma sonucunda meydana gelir.
Çıkık, en çok parmaklarda (özellikle başparmakta), omuzda ve bileklerde olur.
Çıkığın belirtileri de burkulma ve iç kırığa benzer. Şişme, dokununca hassasiyet, biçim bozukluğu, kımıldatınca sancı ve morarma sayabileceğimiz belirtilerdir.
Ne Yapmalı?
* Çıkık organı kımıldatmaymız.
* Parmak ve bilek çıkıklarının altına bir mukavva parçası koyarak sannız.
* Çıkık omuzda ise bir kol askısı ile hareketsiz duruma getiriniz.
* Doktor çağırınız veya kazazedeyi hastahaneye götürünüz.
Dikkat: Kazaya maruz kalmış bir eklemde kırık olup olmadığını anlamak için kırık organı hareket ettirmeyiniz veya kazazedeyi yürütmeyiniz. Bir boyun veya belkemiği kazasında kazazedenin başını belini asla hareket ettirmeyiniz. Boyun veya bel hareketi sırasında kırık bir kemik parçası omiriliğe batarak felçlere sebebiyet verebilir.
Ne Yapmalı?
* Bel veya boyun kırığına maruz kalmış bir kazazedeyi bulduğunuz duruş biçiminde tutunuz. Hareket ettirmeyiniz.
* Derhal doktor çağırınız.
AÇIK KIRIKLAR
Kaza sırasında kırılan bir kemiğin deriyi yararak dışarı çıkması halinde, bu kırığa "açık kırık" denir. Çoğu durumlarda deriyi yırtıp yara açan ve kanamaya sebeb olan kırık kemik parçası, geriye kayarak yarayı açık bırakır.
Kanama ve doku harabiyeti sebebiyle kazazede soka girebilir. Ayrıca yara temizlenip kanama durdurulmadığı takdirde mikrop kapma (enfeksiyon) tehlikesi vardır.
Dikkat: Kırık kemik ucunu geriye iterek yerine sokmaya çalışmayınız.
Ne Yapmalı?
* Biçimi bozulmuş organı doğrultmak için kırığın altına bir elinizi, üstüne de diğer elinizi yerleştiriniz.
* Organın uçcunu yanınızdaki birine sımsıkı tutturunuz.
* Şok bakımı uygulayınız.
* Siz kırık bağlama mukavvalarını veya tahtalarını kırık bölgenin üzerine yerleştirirken organın ucunu tutan kişi de kemiklerin biçimi düzelinceye kadar çekmeye devam etsin.
* Kırık bağlama mukavvaları yerine oturunca temiz bir bezle sarıp bağlayınız.

SARILIK

SARILIK
Ölmüş alyuvarlarda hemoglobinin yıkıma uğraması sonucu içindeki boya maddesi olan "bilirübin" açığa çıkar. Açığa çıkan bilirübin vücuttan dışarı atılamadığı taktirde deri ve doku aralarında birikerek "sarılık" dediğimiz hastalığa yol açar. Üç tip yaygın sarılık vardır: Hemolitik, obstrüktif ve hepatik sarılık.
Hemolitik Sarılık: Alyuvarların yıkımı sonucu ortaya çıkan "bilirübin" tümüyle karaciğer tarafından bağırsaklara atılamaz ise; fazla bilirübin kana karışarak deri ve dokularda birikme yapar.
Belirtileri:
* Dışkının rengi koyu; fakat idrarın rengi normaldir.
* Deri ve dokuların rengi sararır.
Obstrüktif Sarılık:
Safra yollarının, safra taşı, tümör v.b. gibi sebeplerle tıkanması sonucu safra bağırsağa atılacağı yerde kan dolaşımına karışır.
Belirtileri:
* Dışkının rengi, kil rengine yakın bir sarılıktadır.
* İdrarın rengi koyudur.
* Deri ve dokuların rengi sarıdır.
Hepatik Sarılık:
Bu sarılıkta, hasta bölge doğrudan karaciğerin kendisidir. Karaciğer hücrelerinin herhangi bir sebeple hastalanıp şişmesi sonucu küçük safra kanalları tıkanır. Sarı humma hastalığında, zehirlenmelerde (bilhassa fosfor, kloroform, karbon tetraklörür zehirlenmelerinde) karaciğer hücreleri yıkıma uğrayarak içerisindeki bilirübin maddeleri kana karışır.
Belirtileri:
* İştahsızlık, bulantı ve kusma.
* Karaciğer bölgesinde ağrı ve gerginlik hissi.
* Yüksek ateş, baş ve eklemlerde ağrı.
* Seyrek olarak deride döküntü.
Bulaşıcı Sarılık:
İki değişik cinsteki virüsler tarafından sebep olunan sarılık vakaları bulaşıcı olup diğer normal sarılık hastalıklarından ayrılırlar. Hasta kimselerin dışkısıyla bulaşmış sebze, meyve ve yiyeceklerle sağlam insanlara geçen sarılık virüsleri, bir hafta içinde kana karışarak sarılık hastalığını ortaya çıkarır. İkinci sarılık virüsü ise kan nakli, aşı, diş çekimi, kan verme, dövme yaptırma ve hatta cinsel ilişki ile sağlam insana geçer. Vücuda girdikten sonra sinsi ve uzun süren bir gelişme dönemi geçirirler. "Serum hepatiti virüsü" adı verilen bu mikro-organizmalar, vücutta iki ila beş ay gibi uzun bir dönemi sessiz geçirdikten sonra tahribatını yapmaya başlarlar.
Tedavi:
* Sarılığa sebep olan etken keşfedilerek bunun ortadan kaldırılması hedef alınır.
* Tedavi sırasında yatak istirahati ve diyet ön planda tutulur. Alkol, baharlı ve yağlı yiyecekler yasaklanır.

BRONŞİT

BRONŞİT
Bronşlar:
Ağız ve burun yoluyla aldığımız temiz hava, yutak ve gırtlaktan geçerek soluk borusuna ulaşır. Soluk borusu iki ana kola ayrılır. Bu kollar da kendi aralarında daha küçük kollara ayrılarak akciğerlere bağlanırlar. Soluk borusunun büyük kollarına "bronş", daha küçük kollarına ise "bronşiyol" adı verilir.
Akciğerlere giriş yapan bronşiyollerin sonu kesecikler şeklinde olup gaz alış verişi bu keseciklerde gerçekleşir. Keseciklerin iç duvarı kılcal kan damarları ile donatılmıştır. Kan hücrelerine oksijen yükleme ve karbondioksit alma bu kılcal damarların bronşiyol keselerine açılan yüzünde (alveol) meydana gelir.
Bronşit:
Bronşların herhangi bir sebeple iltihaplanması olayına "Bronşit" adı verilir. Akut ve kronik olmak üzere iki şekli vardır.
Akut Bronşit: Daha çok sonbahar ve kış aylarında bulaşıcı hastalıklarla birlikte görülür. Tifo, kızamık, boğmaca virüsleri bronşlara kadar yayılarak iltihaplanmaya sebep olurlar.
Belirtileri:
* Ateş, öksürük ve vücutta kırıklık ilk belirtilerdendir.
* Başta kuru olan öksürük, hastalık ilerledikçe balgamlı öksürüğe dönüşür.
* Boğazda yanma, ağrı ve ses kısıklığı görülebilir.
Tedavi:
* Ateşin düşmesi ve öksürüğün önlenmesi için ilaç verilir.
* Eğer bronşite bir akciğer hastalığı da eşlik etmiyorsa yatak dinlenmesi ve bol ıhlamur çayı içilmesi hastalığı atlatmaya kafi gelecektir. Ihlamur suyu iyi bir balgam söktürücüdür.
* Hastanın yattığı oda sıcak ve nemli olmalıdır. Nem, sobanın üzerine konan bir çaydanlığın ağzı açık bırakılarak (buharla) temin edilebilir. Buğuseptiklerin buharı teneffüs edildiği zaman oldukça faydası görülecektir.
Kronik Bronşit: Kış aylarında üç aydan fazla süren veya iki kış üst üste görülen bronşit kronik sayılır. Kronik bronşit balgamlı olup daha çok sigara içenlerde ve kirli şehir havası teneffüs edenlerde görülür.
Belirtileri:
* Solunum güçlüğü ve sesli soluk alıp verme en tipik belirtisidir.
* Geceleri artan öksürükler, hastayı çok rahatsız eder. Ancak balgam söküldükten sonra rahat edebilir.
Tedavi:
* Tedavinin ilk adımı sigarayı bıraktırmaktır. Sigara terkedilmedikçe tedavi cevapsız kalır.
* Çalışma ve yaşama ortamı soğuktan, rutubetten ve tozdan uzak bulunmalıdır.

SİNÜZİT

SİNÜZİT
Kafatası içinde burun boşluğuna açılan bir kısım hava boşlukları vardır ki bunlara "sinüs" adı verilir. Burun iltihabının sinüslere geçmesi halinde ortaya çıkan rahatsızlığa ise "sinüzit" diyoruz. Sinüzite ayrıca burundaki şekil bozuklukları, polip, diş ve dişeti iltihapları da sebep olurlar.
En sık rastlananı, üstçene ve alın sinüsleri iltihaplarıdır.
Belirtileri:
* İltihaplanan sinüsün üst kısmı şişer ve ağrı yapar.
* Burun tıkanır, zor nefes alınır.
* Baş ağrısı ve ateş yapar.
DİKKAT: Tedavi edilmeyen sinüzit vakalarının ilerleyerek menenjit, beyin ve kemik iliği iltihabına sebep olabileceğini unutmayınız.
* Tedavinin aslı iltihapların giderilmesini ve sinüs yollarının açılmasını hedef alır.
* Buğuseptiller, sinüs ağızlarını açıp burun akıntısı temin etmede oldukça etkilidirler.
* İltihap kurutmada ise antibiyotikler kullanılır.
*Ağır vakalarda, sinüs ağızlarının delinip içlerinin temizlenmesi gerekebilir.

APANDİSİT

APANDİSİT
Bağırsakları tanıtırken, kalınbağırsağın onikiparmak bağırsağına bağlanan yerinde, "kör bağırsak" adı verilen kısımda, içi boş, yaklaşık 10 santim uzunluğunda bir çıkıntıdan bahsetmiştik. Bu çıkıntı ya "apendis"; apandisin bakteriler marifetiyle iltihaplanmasına da "apandisit" diyoruz.
Belirtileri:
* Göbek çevresinde ortaya çıkan bir ağrı ile kendisini belli eder.
* Sonra bu ağrı yavaş yavaş karın alt bölgesine iner.
* Sindirim güçlüğü, kabızlık ya da ishal görülür.
* Hasta sık sık kusabilir.
* Ağız ve dilde kuruluk olması sebebiyle iştahsızlık belirir.
DİKKAT: Apandis patladığı takdirde, ateş birden bire yükselir. Karın ön duvarında sertlik görülür. Müdahale edilmediği zaman hasta şoka girer.
Tedavi:
* Belirtiler ortaya çıkar çıkmaz hasta doktora götürülmelidir.
* Ameliyattan başka çaresi yoktur.

KABIZLIK

KABIZLIK
Serbest yaşayan hayvanlarda görülmediği halde, ehlileştirilen hayvanlarda sık görülür. Yine köy insanından çok şehirli insanda görüldüğünden kabızlığın bir "medeniyet hastalığı" olduğu kabul edilmektedir. Kalın bağırsağın son kısmında dışkı fazla bekletildiği zaman içindeki su geriye emilmekte ve sertleşen dışkının atılması zorlaşmaktadır. Dışkının bağırsaklarda fazla beklemesinin sebebi içindeki posa oranının azlığındandır. Sebze, meyve ve taneli bitkileri az yiyen insanlarda kabızlık daha sık görülmektedir.
Masa başında oturan, fazla hareket etmeyen, sinirli kimseler kabızlıktan en çok şikayet edenler arasındadır.
Tedavi:
* Mushil (söktürücü) ilaç kullanmak çoğu kimseler için en pratik yol gibi görünse de bu hiçbir zaman kabızlığı önleyici bir çare değildir. Kabızlığa sebep olan etkenler ortadan kaldırılmadığı müddetçe, hastalık tekrar edecektir. Fazla mushil kullanmak hem bağırsakları tahriş edecek; hem de tenbelleştirecektir.
Ne Yapmalı?
* Kabızlığa yakalanmamak için kepekli undan yapılmış kara ekmek yiyiniz.
* Bakliyat türü, az yağlı yemekleri tercih ediniz.
* Bol sebze ve meyve yiyiniz.
* Bağırsakların boşalmasını sağlamak için muayyen zamanlarda tuvalete çıkma alışkanlığı kazanınız
* Kabızlık sırasında söktürücü ilaçlar yerine şeftali portakal ve çilek yeyiniz. Elma, armut ve erik gibi meyvelerin ise kompostosunu içiniz. Sabahları sütle sulandırılmış bal içildiği zaman da iyi netice verir.

İSHAL

İSHAL
Çoğu zaman midede ortaya çıkan bir rahatsızlık bağırsaklara da intikal etmektedir. Uzun süren ishallerde kolera, tifo ve dizanteri gibi bulaşıcı hastalıkların etkisi vardır. Keza tüberküloz, kan zehirlenmesi ve her türlü zehirlenmeler böbrek yetmezliği, guatr, safrakesesi hastalığı, sindirim yolu iltihapları ve ruhsal bunalımlar da ishallere sebep olurlar.
Belirtileri:
* Sarımsı renkli, ağrısız ishaller incebağırsak kökenlidir.
* Sümüksü, ağrılı, kimi zaman kanlı ve iltihaplı geçen ishaller ise kalınbağırsak kökenlidir, ishalle birlikte ateş ve kusma görülür. Gribe benzer belirtiler de ortaya çıkabilir.
DİKKAT: Başka bir hastalığın yan etkisi olmayan ve bağırsakların kendilerinden kaynaklanan ishaller kısa zamanda geçer. Buna göre, uzun süren ishal vakalarında mutlaka doktora müracaat edip gerçek sebep ortaya çıkarılmalı ve tedavisi sağlanmalıdır.
Ne Yapmalı?
Başka bir hastalığın yan etkisi şeklinde ortaya çıkmayan ishal ve kusmalar, organizmanın kendi kendisini temizlemesi demek olduğundan ilaçla durdurulmaya çalışılmamalıdır. Tedaviye bir kaşık hintyağı ile başlanır. Hintyağı, bağırsaklardaki zararlı maddelerin atılmasına yardım edecektir.
* 24 saat hiçbir şey yememek en tesirli usuldür. Bu müddet içerisinde şekersiz papatya çayı veya nane çayı içilebilir. 24 saatin sonunda elma kürüne başlanır. Hastaya günde 1-1,5 kilo çiğ elma verilir, iki gün sonra hafif yemeklerden başlayarak normal beslenmeye geçilir.
* Bir hastalığın yan etkisi olarak ortaya çıkan ishallerde, ishalle değil, asıl hastalıkla mücadele edilir.

MİDE ÜLSERİ

MİDE ÜLSERİ
Ülser de günümüzde sık rastlanan bir hastalıktır. Onikiparmak bağırsağında (duodenum) görülen ülser, mide ülserinden daha fazladır. İkisinin de sebebi tam bilinmemekle beraber; yaşadığı ortama uyum sağlayamayan hassas kimselerde, işi aşırı yorgunluk verenlerde, alkol tüketenlerde, aspirin ve benzeri ağrı kesici ilaçları fazla kullananlarda ülsere sık rastlandığı da bir gerçektir.
Belirtileri:
* Ağrı hemen yemeklerden sonra görülür ve hasta aç olduğu zaman kendisini daha iyi hissederse "mide ülseri"nden şüphe edilmelidir.
* Eğer ağrı yemeklerden belirli bir zaman sonra ve aç iken de hissedilir ise; bu durumda "onikiparmak bağırsağı ülseri" mevzu bahistir. Aç karnına ağrı geldiği zaman birşeyler yeyince geçer. Sabah aç karnına iken ağrı duyulmaz.
Ne Yapmalı?
* İlaç tedavisinin yanısıra diyet uygulanır.
* Alkol ve sigara kesinlikle terkedilmeli; sinir gerginliği yapan hadiselerden uzak durmalıdır.

GASTRİT (MİDE İÇYÜZÜNDE İLTİHAP)

GASTRİT (MİDE İÇYÜZÜNDE İLTİHAP)
Çok sık rastlanan bir hastalıktır. Düzensiz beslenme, sinir gerginliği, alkol, sigara, fazla kahve ve çay bu hastalığa davet eden faktörlerdir. Akut ve kronik olmak üzere iki tipi vardır. Belirtileri birbirine benzer. Demir eksikliğine bağlı kansızlık da gastrit yapabilmekte ve belirtileri kalıcı (kronik) olmaktadır.
Belirtileri:
* Sindirim güçlükleri ile başlar.
* Yemeklerden sonra midede yanma ve ağrı olur.
* Bulantı ve kusma yapar.
* Hastalığın ilerlemesi halinde seyrek olarak kanama görülür.
Ne Yapmalı?
* Gastrite sebep olan tesirler keşfedilip hastanın bunları terketmesi sağlanır.
* Tabiî beslenmeye önem verilir.
* B vitamini ve demir eksikliği görüldüğü takdirde bunlar ağız yolu ile takviye edilir.
* Yemeklerden sonra yarım ya da bir saat dinlenmenin hastalığın tedavisine yardımcı olduğu tesbit edilmiştir.

ASTIM BRONŞİT

ASTIM BRONŞİT
Tedavi edilmeyen saman nezlesinden ve akciğer iltihabından sonra sık görülen bir hastalıktır. İnce bronşların daralması şeklinde etki yaptığından hasta soluk verirken zorluk çeker.
Astım bronşit, bazı psikolojik rahatsızlıklarla birlikte ortaya çıkabilmekte ve gerçek sebebi bulunamadığı takdirde tedavisi oldukça zorlaşmaktadır.
Belirtileri:
* Solunum güçlüğü daha çok geceleri nöbetler şeklinde kendisini gösterir.
* Hasta oturduğu veya kurbağa gibi yattığı zaman daha kolay nefes verir.
* Bronşial astımda nefes almada değil, nefes vermede güçlük vardır. Bu sebeple akciğerlerde şişme görülür.
Ne Yapmalı?
* Nefes vermeyi kolaylaştırmak için solunum borularını genişletici ilaçlar verilirken; aynı zamanda hastalığa sebep olan madde veya olay keşfedilmelidir. Astıma sebep olan etki ortadan kaldırıldığı zaman tedavi kolaylaşmakta ve krizlerin önüne geçilebilmektedir.
* Varsa iltihabi durumlar önlenmelidir.
* Öksürüğü kesmek için tedbir alınmalı, balgam söktürücü ilaçlar kullanılmalıdır.
* Hasta sık sık solunum hareketleri yapmalı, bronşların tabiî yolla açılmasına yardımcı olmalıdır.
* Yine astıma yol açan alerjik madde tesbit edilmeli, bünyenin bu maddeye hassasiyeti giderilmelidir. Buda aşılarla yapılır.
* Saman nezlesi kuru ortamı sevdiğinden, tedavi sırasında hasta nemli bir ortamda bulundurulmalıdır.

ALERJİK HASTALIKLAR

ALERJİK HASTALIKLAR
Organizmanın vücuda giren yabancı maddelere ve sevmediği proteinlere karşı gösterdiği reaksiyondur. Vücudun kabul etmediği yabancı maddelere "antijen" adı verilir. Vücut, antijenleri etkisiz hale getirmek için bunlarla savaşacak "antikor"ları üretir. Antikorlar yabancı maddeyi öldürür; akyuvarlar da ölü maddeleri ortadan kaldırır. Vücut savaştığı bu antijen maddeyi unutmaz. İkinci bir defa onunla karşılaştığı zaman, öncekine kıyasla çok daha hızlı ve tesirli bir şekilde karşı koyar. Bulaşıcı hastalıklar konusunda buna "vücudun o mikroba karşı bağışıklığı" diyoruz.
Yukarıda vücudun sevmediği proteinlere karşı da reaksiyon gösterdiğini söylemiştik. Bazı bünyeler her türlü proteini kabul edebilirken, bir kısım bünyelerin sevmediği proteinler vardır. Her bünyenin sevmediği proteinler başka başkadır. İşte şahıstan şahısa değişen ve bünyenin sevmediği proteine karşı reaksiyon gösteren bu özelliğine "alerji" diyoruz. Vücut, sevmediği proteine karşı aynı yabancı maddelerdeki gibi antikorlar üretir ve o protein maddelerini yoketmeye çalışır.
Bebekler, bir yaşına kadar bazı proteinlere karşı reaksiyon gösterirler. Kadınlar, daha çok, ergenlik çağında, ayhali dönemlerinde, hamilelikte ve menopoz dönemlerinde bazı proteinlere karşı alerji duyarlar. Zayıf kişiler, şişmanlara kıyasla, alerjiye daha yatkındırlar. Alerjinin mesleklerle de yakından ilgisi vardır. Fikir işçileri, kimyevi madde üreten tesislerde çalışan kimseler, değirmenciler, eczacılar, laborantlar, hastahane işçileri ve ilaç fabrikasında çalışanlar alerji vakaları ile sık karşılaşırlar. Alerjinin sinir sistemi ile de yakın ilgisi vardır. Normal insana kıyasla hassas bir bünyeye sahip olanlarda alerjiye sık rastlanır. Bazı ailelerde aynı tip alerjinin sık görülmesi, bu reaksiyonun kalıtımla da ilgisi olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Alerjide antikor - antijen mücadelesinin kanda değil de vücut hücrelerinin yüzeyinde meydana geldiğini ileri süren araştırmacıların sayısı az değildir. Bunlara göre antikor - antijen (veya allerjen) reaksiyonu sırasında hücre duvarları bozulmakta ve "histamin" adı verilen bir madde açığa çıkmaktadır. Histamin, hücrelere iki şekilde etki yapmaktadır:
a) İnce kan damarlarının gerginliğini artırarak kanın "serum" adı verilen sıvı kısmının doku aralarına sızmasına sebep olur.
b) Bazı kas gruplarında, özellikle bronşlarda, spazmlara yol açar.
Serumun doku aralarına sızmasından sonra kabarcıklar, şişlikler, deri, göz ve burunda rahatsızlıklar kendisini göstermeye başlar. Bronşlardaki spazmlar astım krizlerine sebep olur.
Ne Yapmalı?
* Alerji vakasının tedavisi kişiden kişiye değişen ve daha da önemlisi doktorun tecrübesine bakan bir husustur. Bunun da sebebi, hastalığın psikolojik yönlerinin ağırlıkta olmasıdır.
* En sık baş vurulan usul, alerjen (alerji yapan) maddeyi keşfedip hastayı bu maddeden uzak tutmaktır.
* Bir diğer usul, histamin maddesini analiz ettikten sonra, bu maddeyi etkisiz kılan bir "antihistaminik" vermektir. Saman nezlesinde, sivilce ve şişliklerde alerjik ilaçlar iyi netice vermektedir.
DİKKAT: Alerji ilaçları (antihistaminikler) hastada uyuklama hali yaptığı için dikkat isteyen işlerde (şoförler ve makina işçileri) tehlikeli kazalara sebep olmaktadır
SERUM ALERJİSİ
Tetanos, difteri ve kangren vakalarında hastaya tedavi maksadıyla verilen "at serumu" sonunda ortaya çıkan bir hastalıktır. Vücut seruma karşı antikorlar üreterek savunmaya geçer.
Belirtileri:
* Serum verildikten 5-10 gün sonra ateş, eklem ağrıları ve deride döküntüler başlar.
Tedavi:
* Hastalığın etkileri giderilinceye kadar ilaç verilir.
Korunma:
* Antikor-antijen reaksiyonu göz önünde bulundurularak mecbur kalmadıkça at serumu verilmemelidir. Aktif bağışıklık kazandırmak için aşılar tercih edilmelidir.
SAMAN NEZLESİ
Her yıl belirli zamanlarda ortaya çıkan ve daha çok bitki çiçek tozlarıyla bulaşan alerjik bir nezledir.
Belirtileri:
* Burun akıntısı önce sulu sonra koyu ve sarı renktedir.
* Burun akıntısı ile birlikte öksürük de görülür.
Ne Yapmalı?
* Genellikle antihistaminik ilaçlar iyi netice vermektedir.
* Hastalığın ilk günlerinde burun damlası kullanmaktan sakınmalı, tedavi doktora bırakılmalıdır.
DİKKAT: Ciddiye alınmayan saman nezlesi gelişerek "astım bronşit"e sebep olur.
* Alerjinin gerçek sebebi keşfedildikten sonra hazırlanabilecek aşılar da etkili olmaktadır.
* Saman nezlesi kuru ortamı sevdiğinden, tedavi sırasında hasta nemli bir ortamda bulundurulmalıdır.

ROMATİZMA

ROMATİZMA
Bilhassa soğuk ve rutebetli havalarda ortaya çıkan, oynar eklemlerde ve kemiklerde kendisini gösteren ağrılardan şikayet ederiz. Yaşlı insanlarda bu tür şikayetlere daha sık rastlanır. Ancak, bahsini ettiğimiz bu ağrılı şikayetler sadece eklemler için mevzu-bahis değildir. Yani "romatizma" denince, mafsal ve kemik ağrılarından başka rahatsızlıklar da ifade edilmektedir. Kas romatizması, kalp romatizması, göz romatizması sayabileceğimiz rahatsızlıklardır.
Romatizmanın en çok rastlanan şekillerini şöyle sıralayabiliriz:
Ateşli Romatizma: Streptokok grubu mikropların sebep olduğu ani ve sinsi alevlenmelerle kendisini belli eden; eklemleri, kalbi, sinir sistemini ve böbrekleri tutan bir hastalıktır, iki yaşmdan önce görülemez. En sık 6-9 yaşları arasındaki çocuklarda görülür. Rutebetli ve soğuk bölgelerde, sosyo-ekonomik durumu düşük muhitlerde daha fazla rastlanır. Üst solunum yollarında meydana gelen enfeksiyonlar da ateşli romatizmaya zemin hazırlar.
Belirtileri:
* Romatizmal ateş ortaya çıkmadan iki üç hafta önce, genellikle bir üst solunum yolu enfeksiyonu görülür.
* Kalp iltihabı, yüzde altmış vakalarda ilk üç haftada kendisini belli eder. Kalp kapakçıklarında daralma ve yetmezliğe yol açtığı gibi; kalbin dışını kaplayan perikard zarını da etkileyebilir. Bu durumda aşırı hareketlerde nefes darlığı olur. Parmak uçlarında ve dudaklarda morarma görülür.
* Eklemlerde ağrı ve şişlik hemen ortaya çıkmaz. Önce boğaz ağrısı, bademciklerde iltihaplanma veya nezle görülür. Bu belirtilerden sonra, hasta kendisini iyi hissettiği ve hastalığı atlattığını sandığı bir sırada yeniden bir alevlenme olur. Vücut ateşi 39-40 dereceye çıkar. Nabız hızlanır ve en fazla çalışan eklemlerde şişlik ağrı ve kızarıklık başgösterir. Ağrı karşılıklı, simetrik eklemlerde aynı anda hissedilir.
* Vakaların yüzde yirmisinde gayri iradi hareketler görülür. Bunun sebebi, romatizmanın beyin zarı üzerinde etkili olmasıdır. Sebepsiz gülme, elindekini düşürme, sakarlık, yazıda çirkinleşme, ani refleksler sayabileceğimiz davranışlardır.
* Ateşli romatizma olaylarının hemen hemen yarısında kol ve bacak derisinde harita görünüşünde, pembe renkli kabarıklıklar ortaya çıkar. Kabarık yerdeki deride döküntüler olur.
* Ateşin ilk haftasında eklemlerin dış yüzlerinde, cilt altında mercimek büyüklüğünde, dokununca hissedilen yumrular başgösterir.
* Ateş, genellikle öğle sonları yükselerek, 39-40 dereceye çıkar; el ayasında ve tabanlarda bol terleme yapar.
Tedavi:
Tedavinin başlatılabilmesi için, belirtilerin başka hastalıklardan kaynaklanmadığı iyice tesbit edilmelidir. Zira romatizma ile birlikte böbrek iltihabı ve bağırsak bozuklukları da görülebildiğinden yanlış teşhiste bulunma ihtimali vardır. Ateşli romatizma, beraberinde birçok organ rahatsızlıkları getirdiği için; tedavi çok yönlü olarak yürütülmeli: öncelikle bu organların zarar görmesinin önüne geçilmelidir. Bilahare ağrıyı hafifletici ilaçlar verilmeli, hastanın iyi beslenmesi ve istirahatı sağlanmalıdır. Soğuk ve rutubetli ortamdan kesinlikle kaçmalı, kuru ve ılık bir odada hastayı yatırmalıdır. Vücuttaki zararlı metobolizma artıklarının çıkarılmasını kolaylaştırmak için bol sulu yiyecekler verilmeli; aynı zamanda enfeksiyona sebep olan mikroplarla savaş için antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. Penisiline alerjisi olan hastalar için streptokoklara karşı etkili başka antibiyotikler denenmelidir. Romatizmada, kalp bozukluğu dışındaki bütün ağrılar için aspirin kullanılmaktadır.
İhtiyarlık Romatizması: Halk arasında "Kireçlenme" tabir edilen yaşlılık romatizmasında, öncelikle eklemlerde ve eklemlere yakın kemiklerde şekil bozuklukları mevzubahistir. Bilhassa diz eklemlerinde yürümeyi zorlaştırıcı sertleşmelerden ve ağrılardan şikayet edilir. Hareket, sırasında eklemlerden "çıtırtı" sesleri dikkati çeker. Ağrı kesici ilaçlarla hastanın acıları dindirilmeli; bilahare fizik tedavisi ve kaplıcalar denenmelidir.
Romatoit Artrit: Daha çok 20-45 yaş arası kadınlarda görülen bir romatizma şeklidir. Genellikle el ve ayaklardaki küçük eklemleri sarar. Köprücük kemiği ile göğüs kemiği arasındaki eklem de bundan etkilenebilir. Eklemlerde ağrı, şişme ve hareket zorluğu ile kendisini belli eder. Bilhassa sabahları eklemlerde rahatsızlık verici bir sertlik mevzubahistir. Hastalığın ilerlemesi halinde, ağrı büyük eklemlere de geçerek bunları hareket ettiren kasları etkisi altına alır. "Sabah sertliği" başladığı zaman, hasta elinde çay bardağını tutamaz; düşürür. Parmaklarını açmakta ve hareket ettirmekte zorluk çeker. Hastalığın aktif süresi boyunca yüksek olmayan bir ateş vardır. Zamanla eklem çevresindeki dokular şişer, şekil bozuklukları ortaya çıkar.
Romatizmanın başlangıç döneminde aspirin, fenilbutazon gibi ilaçların ve altın zerklerinin faydalı olduğu bilinmektedir. Bunda da fizik tedavinin ve kaplıca kürlerinin etkisi büyük olmakta; çoğu zaman iyi neticeler vermektedir.
* Çocuklarda ortaya çıkan boğaz ve ağız enfeksiyonlarıyla vakit geçirmeden mücadele edilmeli; tedavisi sağlanmalıdır. Diş aspeleri, bademcik iltihapları, farenjit bunların başında gelmektedir.
* Soğuk ve rutubetli havada fazla kalmamalı; ıslak elbise ile, yalın ayak dolaşmamalıdır. Bu cümleden olarak; kışın kazak, yün çorap, atkı ve başlıksız dışarı çıkmamalıdır.
* Sağlık şartları yönüyle elverişsiz ortamlarda çalışmamalı; yorucu, yıpratıcı eğlencelerden, alkol ve sigaradan uzak durmalıdır.
* İstirahate yetecek kadar uyumalı, vitamin ve protein ihtiva eden sebzeleri ve gıdaları sofradan eksik etmemelidir.
* Nezle, grip ve soğuk algınlığı gibi mevsim hastalıklarını hafife almamalı; hastalık geçinceye kadar istirahat etmeli ve iyi beslenmelidir.
ROMATİZMALAR
1- İltibabî Romatizma (Artrit): Ateş, mafsallarda ağrı, şişlik, kızarıklık ve hareket güçlüğü, halsizlik, iştahsızlık şeklinde kendisini belli eder. Kalbi ve sinir sistemini etkileyen, çocuklarda ve yetişkinlerde görülen bir hastalıktır. Ateşli ve sükunetli devreleri vardır. Ateşli devrede kaplıca tedavisi yerine yatakta istirahat ve ilaç tedavisi uygulanır. İlaç tedavisi müsbet netice verip hasta ateşli devreyi atlattıktan sonra kaplıca destekleyici bir tedavi olarak tavsiye edilebilir. Bu durumda kaplıcanın şu faydaları görülecektir:
* Mafsallarda arta kalan ağrılar azalır.
* Ateş ve nabız normale döner.
* Halsizlik ve iştahsızlık sona erer; hasta kendisin! daha zinde hisseder.
* Kansızlık ve kanda görülen romatizmal bulgular ortadan kalkar.
* Yeni nöbetlerin gelmesi engellenmiş olur.
2- Yaşlılık Romatizması (Osteoartrit): Genellikle elli yaşın üzerindeki erkeklerde görülür. Geçmişte hastalanmış veya kaza geçirmiş eklemleri tutar. Eklemler şişer ve hareket sırasında çok ağrı verir. Parmak kemiklerinin uç eklemlerine yakın yerlerde kemik büyümesi görülebilir. Ağırlık taşıyan eklemler, hareket sırasında gıcırtılı bir ses çıkarır.
Hastalık ilerlemiş ise; istirahat, fizikoterapi ve ortopedik müdahaleden sonra ancak kaplıca tedavisi uygulanabilir.
3- Başka Bir Hastalık Sonrasında Ortaya Çıkan Romatizma (Romatoit Artrit): Umumiyetle yirmi-kırk yaş arası kadınlarda görülür. Sebebi tam bilinmemekle beraber, iltihabı bir kadın hastalığından sonra ortaya çıktığı için; bir çeşit bağışıklık reaksiyonu olduğu sanılmaktadır. El ve ayakların ufak eklemlerinde, altçene kemiğinin kafatasına birleştiği yerde, köprücük ve göğüs kemiği eklemlerinde ağrı ile birlikte şişlikler görülür.
Hastalığın ilerlemesini beklemeden bir doktora müracaat edilirse, kaplıca tedavisi çok iyi neticeler verecektir.
4- Doku Harabiyeti ile Neticelenen Romatizmalar (Fibrozit):
Mafsal ağrıları ve tutuklukları ile birlikte; erkeklerde damar sertliği, kadınlarda şişmanlama eğilimi görülür. Eklem yerlerindeki bağ doku iltihaplanma sonucu yıkıma uğrar ve tutukluklara sebep olur. İlerlemesi halinde hastada iştahsızlık, hareketsizlik ve beslenme bozuklukları görülür. Zaman zaman vücut ateşinde yükselmeler olur. Kaplıca tedavisinin iyi neticeler verdiği gözlenmiştir.
5- Ameliyat Sonrası Ortaya Çıkan Eklem Tutuklukları: Çeşitli iş kazaları sırasında, hareket sistemlerinde meydana gelen kırık, çıkık ve ezilmelerin bazan ameliyatla tedavisi gerekmektedir. Ameliyat sonrasında cerrahi müdahale gören eklem yerlerinde ağrılar ortaya çıkabilir. Bu ağrılar için de kaplıca tedavisi çok iyi neticeler vermektedir.
Romatizmaya Yakalanmamak için: Romatizmanın hemen hemen her çeşidinin tedavisi zor hastalıklardan olduğu kabul edilmiştir. Bunun için, hastalıkla mücadeleden ziyade; koruyucu tedbirler daha önemlidir.
DİKKAT: Kemik tümörü olduğu teşhis edilen hastalar kesinlikle kaplıcaya gidemezler. Ayrıca, romatizma ile ilgisi olmayan, mikrobik kemik ve mafsal hastalıklarında da kaplıca tedavisi uygulanmamalıdır.

KİREÇLENME

KİREÇLENME
Yaşlanma ile birlikte görülen, genellikle kalça, diz ve omurga mafsallarında ortaya çıkan ağrılı sertliklerdir. Bu sertliklerin sebebi, mafsal yüzeylerinde kalsiyum tuzlarının birikmesidir.
Bilhassa kırk yaşın üzerinde, az hareket isteyen, statik işlerde çalışan kimselerde görülen kireçlenme, namaz kılan ve hareketli işlerde çalışan insanlarda seyrek rastlanır.
Ne Yapmalı?
* Yaşı kırkın üzerinde olan kimseler hareketsiz işlerde çalışmamalı, sık sık yürüyüşe çıkmalıdır.
* Namaz, hemen hemen, bütün mafsalları çalıştıran ideal bir egzersiz olduğundan ve ayrıca ibadet ihtiyacını karşıladığından fizik ve ruh sağlığı yönünden tavsiye edilmektedir.
* Yağlı, şekerli, tuzlu ve unlu yiyecekler azaltılmalı, sebze yemeklerine ağırlık verilmelidir.

VEREM (TÜBERKÜLOZ)

VEREM (TÜBERKÜLOZ)
Bulaşıcı hastalıklar içinde en ciddi olanıdır. Sinsi bir gelişme gösterdiğinden, geç farkedilir. Erken teşhis edildiği takdirde tedavisi zor değildir. Özellikle sık hastalanan, vücut dirençleri düşük kimselerde, alkol ve uyuşturucu kullananlarda, gece eğlencelerine düşkünlükten uykusuz kalanlarda, yeterli beslenemeyenlerde, güneşten ve temiz havadan mahrum yerlerde çalışanlarda vereme yakalanma riski oldukça yüksektir. Keza, zayıf bünyeli ve asabi gençlerde -bilhassa kızlarda- bu hastalığa sık rastlanmaktadır. Tabiatta birçok tüberküloz basili bulunmakla beraber, bunlardan yalnız iki tanesi insanda hastalık yapabilmektedir.
Tüberküloz hastalığı, belirtilerine göre, üç devrede incelenir.
Birinci Devre
* Tüberküloz basilleri girdikleri yerde küçük ve grimsi düğümcükler şeklinde iltihap oluştururlar. Bu iltihap düğümlerine "tüberkül" adı verilmektedir.
* Gelişen iltihap düğümleri birleşerek daha geniş bir yer kaplarlar.
* İlk yerleştikleri alanda iltihap düğümleri meydana getirdikten sonra, basiller odak noktalarından çıkarak lenf damarları yoluyla lenf boğumlarına yerleşirler. Lenf boğumlarında da iltihap düğümleri meydana geldikten sonra birinci devre sona ermiş olur.
Belirtileri
* İltihap düğümleri teşekkül ederken hastada genel bir yorgunluk, iştahsızlık, vücut ateşinde 38 dereceye kadar yükselme, sırt ağrıları ve öksürük görülür.
DİKKAT: Bu belirtiler "soğuk algınlığı" zannedilerek ciddiye alınmadığı takdirde; daha tehlikeli olan "ikinci devre" baş gösterir.
Ne Yapmalı?
* Hassas ve zayıf bünyeliler bu tür belirtilerle karşılaştıkları zaman mutlaka bir doktora görünerek röntgen filmi çektirmelidirler. Zira, iltihap düğümleri (tüberküller) sadece röntgen filminde belli olurlar.
İkinci Devre
Birinci devrede hastalık ciddiye alınmadığı ve gerekli tedavi uygulanmadığı takdirde, vücut direncinin iyice düştüğü bir zamanda tüberküloz basilleri yerleştikleri bölgeyi ve lenf boğumlarıni terkederek bütün vücuda yayılırlar. Kan damarları ve lenf kanalları yoluyla deri, kemik, eklemler, böbrekler, bağırsaklar, gözler, beyin zarı gibi hassas bölgelere yerleşirler. Belirtileri birinci devredekine benzer şekilde kendisini gösterir.
Vücut direncinin gücüne bağlı olarak iltihap düğümleri ya iyileşip kireçlenerek mevzi kalırlar ya da vücudu sarmaya devam ederek en tehlikeli olan üçüncü devreyi başlatırlar.
Üçüncü Devre
* Grip ya da bronşiti andıran belirtilerle başlar.
* Yorgunluk, akşamları yükselen hafif ateş ve balgamlı öksürükle devam eder.
* Halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemeleri üçüncü devrenin başladığını belli eden kesin işaretlerdir.
* Balgamlı öksürük, tüberküllerin akciğerlere geçtiğini gösterir. Bir ila otuz milim genişliğinde akciğerlerin köprücük kemiği altında kalan bölgesine yerleşen iltihaplı basil düğümleri, bilahare birleşerek daha geniş alanlara yayılırlar.
* Tüberküloz basilleri genellikle tek akciğerde yerleşirler. Ancak üçüncü devrenin ilerlemesi halinde diğer akciğere de geçiş yaparak burayı da işgal ederler.
DİKKAT: Hastanın balgamlı öksürükleri başladığı zaman tüberküloz bulaşıcılık özelliği kazanır. Tüberküloza yakalandığı anlaşılan hasta mutlaka hastahane tedavisi görmeli, eşi ve çocukları ile aynı odada yatmamalıdır.
Ne Yapmalı?
* Çocuklarmıza daha birinci yaşında iken, hatta doktor uygun gördüğü takdirde ilk aylarda, verem (BCG) aşısı yaptırınız.
* İlk belirtileri görülür görülmez hastahaneye gidip röntgen filmi çektiriniz ve "tüberkül deneyi" yaptırınız. Deneyde sonuç negatif çıktığı ve filimde tüberkül varlığı tesbit edildiği takdirde; doktor sizi yatıracak 4 ila 9 ay müddetle tedavi edecektir.
* Hastahane tedavisinden sonra sadece tehlikeli dönem atlatılmış olacağından; tüberküloz basillerinin vücuttan tamamen atılabilmesi için tedavinin evde devam etmesi gerekecektir. İki yıl müddetle ilaç ve sağlıklı bir beslenme uygulandığı takdirde vücuda yerleşmiş olan basiller tamamen etkisiz hale getirilir. Hastalık tekrarlamaz.
* Ev tedavisi devam ederken, hasta sık sık temiz havaya çıkmalı; ruh sağlığı ve morali yerinde olmalıdır.
TÜBERKÜLOZUN YAN ETKİLERİ
Tüberküloza yakalanan hastanın tedavisi geciktiği durumlarda tüberküloz basilleri tehlikeli ilave hastalıklara sebep olurlar. Bunların basında "zatülcenp" gelir. Basillerin vücuda yayılıp iltihap düğümleri oluşturması sırasında kalp zarı (perikard), karın zarı (periton) ve akciğer zarı (plevra) çok kolay etkilenirler. En evvel etkileneni de şüphesiz akciğer zarıdır. Akciğer zarının tüberküloz basilleri tarafından işgal edilmesi ile ortaya çıkan hastalığa zatülcenp veya tıp diliyle "plörezi" diyoruz.
Zatülcenbi -etkileme derecesine göre- üçe ayırıyoruz: Kuru, yaş ve iltihaplı zatülcenp.
Kuru Zatülcenp: Tüberküloz basillerinin akciğer zarına yerleşmeleriyle birlikte; eğer vücut direnci yüksek ise iltihap yapacak fırsatı bulamazlar. Soluk alma sırasında boyun ve göğüs bölgesinde şiddetli ağrı ile kendisini belli eder. Hasta kesik kesik solur. Vücut ateşi 38 ile 39 derece arasında değişir. Tedavisi tüberkülozla beraber yürütülür. Ayrıca göğüs sargısı, termofor ve elektrikli yastık gibi usullerle göğüs bölgesi sıcak tutulur ve kuvvetlice oğulursa ağrıların hafiflemesî temin edilmiş olur. Eğer soluk alma güçlüğü ile birlikte öksürük de başlarsa; öksürük için ilaç alınabilir.
Yaş Zatülcenp: Vücut direnci yeterli olmadığı durumlarla "kuru zatülcenp" gelişerek akciğer zarı arasında su toplanmasına sebep olur. Sıvı birikmesi fazla olduğu takdirde, hasta soluk alırken göğsüne çivi batıyormuş gibi acı duyar. Bu sebeple ağrı duyduğu tarafın tersine yatar. Aşırı terleme ve idrarda azalma görülür. Öksürük sırasında balgam çıkaramadığı için boğazda gıcıklanma olur. İki veya üç hafta müddetle 40 dereceye varan ateş yapar. Mutlaka doktor kontrolünde tedavi edilmesi gerekir.
İltihaplı Zatülcenp (Amfiyem): Yaş zatülcenbin ilerlemiş halidir. Akciğer zarı arasında biriken sıvı iltihaplandığı zaman bronşları patlatacak tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple, akciğer zarında toplanan sıvının özel tıbbî usullerle alınması gerekir.

KABAKULAK

KABAKULAK
Adından da anlaşılacağı üzere, kulağın ön ve altındaki tükürük bezlerinde şişlik yaptığından kolay teşhis edilen bir hastalıktır. Virüsleri vücuda girdikten yaklaşık on sekiz gün sonra hastalık kendisini gösterir. Daha çok erkeklerde rastlanır.
DİKKAT: Yetişkinlerde kabakulak virüsleri "er bezleri"ni de etkilediğinden kısırlığa varan ciddi bozukluklar yapabilmektedir. Bu sebeple, kabakulak geçiren yetişkin erkekler mutlaka doktor tedavisi görmelidir.
Belirtileri:
* Halsizlik ve ateşle başlar.
* Kulağın ön ve altındaki tükürük bezleri yutkunma sırasında acır.
* Bilahare bu bezler şişer ve dışarıdan yumruk büyüklüğünde, sert bir şişlik görülür.
* İki hafta sonra hastalık gerilemeye başlar. Ancak, bu arada, er bezlerinde bir şişlik ve ağrı ortaya çıkarsa mutlaka doktor çağırılmalıdır.
Ne Yapmalı?
* Kulaktaki şişlik üzerine sıcak kompres uygulayınız.
* Ağız temizliğine dikkat ediniz.
* Hastayı diğer aile üyelerinden ayırınız.
* Er bezlerinde ağrı ve şişlik görülünce mutlaka doktor çağırınız.
* Hastalık belirtileri kayboluncaya kadar yatakta istirahat ediniz.
* Tesiri tartışılmakla birlikte bağışıklık aşısı yaptırınız.

GRİP

GRİP
Salgın halinde ortaya çıkan; değişik karekterde virüsler tarafından oluşturulan bir solunum yolları hastalığıdır. Grip virüslerinin devamlı karekter değiştirmeleri sebebiyle tesirli bir aşısı veya serumu yapılamamaktadır. Mikropların vücuda girmesinden birkaç gün sonra hastalık kendisini belli eder.
Belirtileri:
* Ateş, halsizlik, eklemlerde ağrı ve hastalık duygusu ile başlar.
* Göz yuvalarında ve alında ağrı yapar.
* Öksürük, burun akıntısı, boğazda ağrı, hastalığın yerleştiğini gösteren kesin belirtilerdir.
* Üç-dört gün sonra ateş düşer ve hastalık belirtileri hafifler.
Ne Yapmalı?
* Hastalık belirtileri şiddetli olduğu takdirde doktora müracaat ediniz. Gribe doğrudan tesir eden bir ilaç olmamakla birlikte; öksürük, ateş ve muhtemel yan tesirleri için ilaç tedavisi gerekebilecektir.
* Hasta gribi atlatıncaya kadar yatakta istirahat ettirilmeli; bol vitaminli yiyecekler ve meyve suları verilmelidir.
DİKKAT: Ağır geçmesi halinde ortakulak iltihabı, karın zan iltihabı, bronşit, akciğer zarı iltihabı, beyin ve sinir sistemi iltihapları yapabilmektedir.

ANJİN

ANJİN
Tipik bir üşütme hastalığı olup "boğaz iltihabı" adı da verilmektedir. Işın tedavisi, burun ve boğaz bölgesindeki ameliyatlar da anjin yapabilmektedir. Mikropları vücutta bağışıklık meydana getirmediği için sık tekrarlanabilir.
DİKKAT: Ağır geçmesi halinde böbreklerde, kalp ve eklem yerlerinde ilave rahatsızlıklara sebebiyet verebilir.
Belirtileri:
* Yutmada görülen güçlük halinde başlar.
* Ateşin yükselmesi ile birlikte kol ve bacaklarda ağrılar ortaya çıkar.
* Dil paslı ve şiştir.
* Hasta iştahsızdır, ağızı kokar.
* Bademcikler şişer, hasta ağzını zor acır.
* Bademciklerin üzerindeki apselerin patlayarak akmasından sonra hasta kendisini daha iyi hisseder. Bademciklerin şişi iner.
Ne Yapmalı?
* Hastanın boğazını sarıp sıcak tutunuz.
* Hastayı doktora götürünüz. Doktor, iltihapları önlemek için antibiyotik tedavisi uygulayacaktır.
* Ayrıca boğaz ağrılarını hafifletmek için antiseptik solüsyonla gargara tatbik ediniz.
* Doktora gitmeyi gerektirmeyen hafif anjinlerde, papatya çiçeği ve adaçayı kaynatılarak suyu ile gargara yapılabilir.
* Hastaya sulu yiyecekler ve taze meyve suları veriniz.
DİKKAT: Bademcik iltihapları tedavi edilmeyip ağır seyrederse "kan zehirlenmesi" yapabileceğinden; hastayı doktora göstermeyi ihmal etmeyiniz.

BOĞMACA

BOĞMACA
Belirtileri: Boğmaca mikroplarının üst solunum yollarına yerleşmesinden iki hafta sonra hastalık kendisini öksürük nöbetleri ile belli eder.
* İlk günlerde "soğuk alğınlığı"na benzer işaretlerle başlar. Bir-iki hafta müddetle hafif ateş ve kırgınlık yaptığından pek anlaşılmaz. Hastanın nezleye yakalandığı zannedilir.
* Bundan sonra, akşamları nöbetler halinde gelen öksürük devresi başlar. Beş hafta kadar süren öksürük nöbetleri sırasında kasılma ve kramplar görülür. Kramp sonunda kusmalar olabilir.
DİKKAT: Sıradan öksürükle boğmaca öksürüğünü birbirinden şöyle ayırabilirsiniz. Boğmaca öksürüğü, önce kuvvetli öksürükler halinde gelir. Bunu derin bir soluk alma izler. Öksürük sırasında hasta boğuluyormuş gibi rahatsız olur ve ıslık sesine benzer bir ses çıkarır. Öksürük nöbeti sona erip derin bir nefes alınca hasta kendisini iyi hisseder.
* Boğmaca hastalığını ağır geçiren kimselerde en sık görülen ilave hastalık akciğer zarı iltihabıdır (zatülcenp). Bebeklerde ölüme varan ciddi sonuçlar doğurur.
* Boğmaca geçtikten sonra, hasta yatak istirahatı yapmadığı takdirde "bronşit'e çevirebilir.
* Yine doktor tedavisi görmeyen ağır durumlarda adale krampı, felç, beyinde arıza, sağırlık, hatta körlük dahi yapabilmektedir.
* Yan etkileri görülmediği yani normal seyrettiği takdirde süresi sekiz haftadır.
Ne Yapmalı?
* Öksürük nöbetleri başlar başlamaz doktora müracaat ediniz ve onun tavsiyelerine göre hareket ediniz.
* Hastalık ağır seyrettiği takdirde, doktor hastahane tedavisi tavsiye edecektir.
* Hastanın odası bol güneş almalı ve sık sık havalandırılmalıdır.
* Ateş düştükten sonra, hasta kısa aralıklarla temiz havaya çıkarılmalıdır.
* Sekiz hafta müddetince, hasta sağlam çocuklardan uzak tutulmalıdır.
* Kuru yiyecekler öksürüğü tahrik edeceğinden, hasta sulu ve bol vitaminli yiyeceklerle beslenmelidir.
* Öksürük nöbetleri sırasında kusma olabileceğinden; yemekler nöbetlerden on beş dakika sonra verilmelidir.
* Tesirli bir boğmaca aşısı henüz bulunabilmiş değildir. Ancak yine de mevcut boğmaca aşısını yaptırmakta fayda vardır.

TİFO (KARA HUMMA)

TİFO (KARA HUMMA)
Genellikle yaz ve sonbahar aylarında salgın halinde ortaya çıkar. İçme suları ve yiyeceklerle bulaşır. Vücuda girdikten sonra bağırsağın alt bölümlerinden lenf bezlerine geçen tifo bakterileri, oradan da lenf yolları ve kan damarları vasıtasi ile bütün organlara yayılırlar. Hızla üreyen bakteriler safra kesesi yoluyla dışkıya; böbrek yolu ile de idrara karışarak dışarı çıkarlar ve salgınlara sebep olurlar.
Belirtileri:
* Baş ağrısı, iştahsızlık, halsizlik, kabızlık veya ishal şeklinde ilk belirtilerini verir. Bu arada burun kanaması da görülür.
* Asıl tehlike işaretleri ikinci hafta ortaya çıkar. Dil paslanır. Yüksek ateş, aşırı kabızlık veya ishal vardır. Vücudu saran pembe lekeler de buna eşlik eder.
* Lekeler iki gün içinde solar. Ancak, hemen sonra tekrar ortaya çıkarlar.
* Dilin kenarları ve yanaklar kızarır.
* Dilin tam ortasında paslı bir leke vardır.
* Hastalık ilerledikçe dil kirli sarı bir renk alır.
* Üçüncü hafta karın şişer ve gerilir. Karın içinden gürültülü sesler gelir.
* Dördüncü hafta barsak kanamaları görülür.
* Yüksek ateşe rağmen terleme olmaz. Nabız ise yavaştır.
DİKKAT: Nabzın birden bire hızlanması tehlikeli kanamalar olduğuna işarettir. Tedavi edilmeyen tifo vakalarında bronşit ve bademcik iltihabı da görülür. Direnci az, zayıf bünyelerde tifo bakterilerinin salgıladığı zehirler beyni, kalbi, sinir sistemini, böbrekleri, safra kesesini ve karaciğeri etkilerler. En tehlikeli yan etkileri kalp ve böbreklerde görülür.
Ne Yapmalı?
* Temizliğe çok dikkat ediniz.
* Salgın halinde tifo görüldüğü zaman aşı yaptırınız. Tifo aşısı bir haftada üç defa tekrarlanarak verilir. Bir sene müddetle vücuda bağışıklık kazandırır. Aşılanmış kişiler tifoyu çok hafif atlatırlar. Bir sene sonra aşının tekrarlanmağı (yine haftada üç sefer) gerekir.
* Aile üyelerinin birinde tifo belirtileri başlayınca mutlaka doktora gösterilmeli, tıbbî tedavi uygulanması sağlanmalıdır. Tedaviye ne kadar erken başlanırsı, hastalık o kadar kolay atlatılır.
* Tifolu hasta diğer aile üyelerinden ayrı bir odada yatırılmalı; kullandığı eşyalar dezenfekte edilmelidir.

KUDUZ

KUDUZ
Özellikle köpek, kedi, kurt, tilki ve yarasa gibi memeli hayvanlarda görülen bir hastalıktır. İnsana da bu kuduzlu hayvanların ısırması ile geçer. Dişlerin açtığı yaraya, kuduz virüsü taşıyan hayvan salyası bulaşır. Virüsler yaradan içeri girdikten sonra sinirler yoluyla merkez sinir sistemine (beyne) ulaşır; tahribatını yaparak sonu ölüm olan genel felçlere sebebiyet verirler.
Belirtileri:
* Hayvan ısırdıktan ancak bir ila altı ay sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Bu müddet değişikliği, vücudun direnci ve ısırılan yerin beyne olan uzaklığı ile orantılıdır.
* İlk belirtileri karamsarlık ve huysuzluktur.
* Sonra, boğazda başlayan ağrılı kasılmalardan dolayı, hasta su içemez. Bunu beceremediğinden huysuzlaşır. Halk arasında bu durum "su korkusu" tabiri ile açıklanır.
* Yutkunma güçlüğünü ağrılı kas spazmları izler. Hastada şuursuz tepkiler ve ihtilaçlar (delilik halleri) belirir.
* Nihayet, birkaç gün içinde, adale kasılmaları genel felç haline dönüşür ve sonuç ölümdür.
Ne Yapmalı?
* Bir hayvan tarafından ısırıldığınız zaman, her halükarda, kuduz olabileceğini düşünmelisiniz.
NOT: Hayvanda kızgınlık ve azgınlık alametleri varsa; köpek ise havlarken, kedi ise miyavlarken alışılmışın dışında sesler çıkarıyorsa; hele ağzında bol salya varsa onu mutlaka yakalayıp belediye tabibine veya bir hastahaneye götürünüz. Yakalamaya çalışırken -tekrar ısırılmamak için- dikkatli hareket ediniz.
* Isırılan yeri bol sabunlu su ile yıkayınız.
* Yakaladığınız hayvanı ilgili sağlık kuruluşuna (belediye tabibi veya hastahane) götürüp "kuduz testi" yaptırınız. Görevliye, ısırıldığınızı söyleyiniz ve gerektiğinde aranmak üzere adresinizi ve telefon numaranızı veriniz. Veya neticeyi almak üzere randevu isteyiniz.
* Testler kuduzu doğruladığı takdirde ısırık yeri cerrahi usullerle temizlenir ve kuduz serumu zerkedilir. Arkasından vücuda aktif bağışıklık kazandırmak için ölü kuduz virüsü aşılanır. Aşılama usulleri değişik olmakla beraber, hepsinin de gayesi hastada kuluçka devresi sona ermeden bağışıklık oluşturmaktır.

ÇIBAN

ÇIBAN
Ateşli hastalıklardan sonra, yaralanmalarda ve vücudun zayıf düşmesini netice veren her durumda, hastalık yapmaya fırsat bulamayan bazı virüsler canlanarak dokuyu işgal ederler, işgal ettikleri zayıf dokuda önce ağrı şeklinde kendilerini belli ederler. Sonra ağrılı bölgede bir kızarıklık başlar. Kızarıklık zamanla sertleşmeye ve kabarıklık yapmaya yönelir. Kabarıklığın ortası iltihaplanarak baş verir. Derideki kızarıklık sarıya dönüşür.
Ne Yapmalı?
* Çıbanın çevresini sık sık bir antiseptik solüsyonla temizleyiniz.
* Temizlikten sonra, çıbanın üzerini bir gaz bezi ile örtüp bantlayınız.
* Çıban iyileşinceye kadar su ile temas ettirmeyiniz.
* Bulabildiğiniz taktirde karboynuzuotu tohumlarını un haline getirinceye kadar dövünüz. Elde ettiğiniz lapa ile çıbanın üzerine örtüp sarınız.
* Keten tohumu dövülerek bal ile karıştırılırsa, elde edilen lapa da yukarıdaki karaboynuz otu tohumunun yerine geçer.

YILANCIK

YILANCIK
"Streptokok" adı verilen bir cins mikrop tarafından meydana getirilen bir deri iltihaplanmasıdır. Daha çok sinirli ve hassas kimselerde görülmektedir.
Belirtileri:
* Diğer döküntülü hastalıklar gibi bütün vücuda yayılmayıp genellikle yüz, burun kanatları ve baldırlarda ortaya çıkar.
* Deri üzerindeki en küçük bir sıyrıktan bile içeri girerek kısa zamanda tesirini gösterir.
* Yüksek bir ateşle kendisini belli eder.
* Kusma, nöbet ve baş ağrısı ile birlikte hasta bölgede bir kızarıklık belirir.
* Kızarık bölgedeki deri sıcak ve hafif serttir.
* Kızarık bölge diş gibi uzantılar yaparak çevreye yayılır.
* Yayılma sırasında başka nöbetler halinde şuur kaybına uğrar.
* Yayılma durduğu zaman ateş düşer ve hasta kendisini daha iyi hisseder.
* İyileşme sırasında kızarık bölgedeki deri kurur ve kabuklar halinde soyulur.
DİKKAT: Yüzde çıkan yılancık iltihabının göze kadar yayılma ve körlüğe sebep olma ihtimali vardır. Doktor tarafından tedavi edilmediği takdirde zatürre, beyin zarı iltihabı, kalp ve böbrek iltihabı gibi ciddi ilave hastalıklara yol açabilir.
Ne Yapmalı?
* İlk belirtileri görülür görülmez mutlaka doktora gidiniz.
* Yılancığın bugün için en iyi tedavisi penisilin tatbikidir.
* Bundan başka kızarık bölge üzerine ıslak kompres uygulayarak ve pomat sürerek acısı hafifletilebilir.

KIZIL

KIZIL
Belirtileri: Daha çok kış aylarında salgınlar halinde görülür. Dayanıklı ve en zor şartlar altında bile uzun müddet yaşayabilen bir bakterinin marifetidir. Vücuda girdikten sonra, hastanın direnci ile orantılı olarak, bir ila yedi gün içinde hastalık belirtileri başlar.
* Aniden yükselen ateşle kendisini belli eder.
* Titreme, kuvvetli baş ağrısı, kusma, halsizlik, yutma güçlüğü ve boğaz ağrısı en belli özellikleridir.
* Bademcikler şişer ve kızarır.
* Boyun lenf bezleri şişer ve bastırılınca acır.
* Dilin üzeri beyaz bir tabaka ile kaplanır.
* Yukarıda saydığımız belirtilerin ortaya çıkmasından bir gün sonra bütün vücutta küçük kırmızı lekeler ortaya çıkar.
* Lekeler birbirlerine çok yakın olup dışarıdan bakılınca vücut kırmızıya boyanmış hissini verir.
* Lekeler boyun ve göğüsten başlayarak yayılır.
* Kızıl hastalığını diğer döküntülü hastalıklardan ayıran en bariz alameti, burun, çene ve ağız kısmı hariç olmak üzere yüzün kıpkırmızı görünmesidir.
* Hastalığın ortaya çıkmasından yaklaşık beş gün sonra dil üzerindeki beyaz tabaka kaybolur. Ancak hemen arkasından bu sefer de çileği andıran kırmızı lekelerle kaplanır. Kızıl hastalığının tipik bir belirtisi de budur.
* Birinci haftanın sonunda ateş düşer. Boyun lenf bezleri ile bademciklerdeki şişlik iner.
* İkinci hafta derinin üzeri pullanmaya başlar ve zamanla pullar kuruyarak dökülür.
* El ve ayak derisi üzerindeki pullanma tabakalar halinde olup bu da kızıl hastalığına has bir durumdur.
* Hastalığın çevreye yayılmaması için dökülen pullar yakılmalıdır.
Ne Yapmalı?
* Hasta mutlaka doktora gösterilmelidir. Zira kızıl hastalığının çok tehlikeli yan etkileri yani ilave hastalıkları vardır.
* Kızılın çabuk iyileşmesi ve ilave hastalıklar doğurmaması için penisilin tedavisi tatbik edilmektedir. Penisilin tedavisi on gün sürer.
* Tedavi iyi netice verip hastalık belirtileri ortadan kalktıktan sonra, hasta banyo edilir ve odası değiştirilir. Eski odası ve kullandığı eşyalar dezenfekte edilir.
* Hasta en az üç hafta müddetle yatak istirahatinde bırakılır.
DiKKAT: Bir doktor nezaretinde tedavi görmeyen kızıl hastaları ölüme kadar varan ciddi hastalıklara yakalanabilirler. Bu tehlikeli hastalıkları şöyle sıralayabiliriz:
* Ortakulak iltihabı
* Böbrek iltihabı
* Kalp kasları iltihabı
* Çene boşluğu iltihabı
* Lenf bezleri iltihabı
* Damarlarda kan pıhtısı oluşması (tromboz).
* Eklem yerlerinin iltihaplanması