9 Şubat 2009 Pazartesi

Özgüvenimiz var mi?

İnsanları, özgüven açısından üçe ayırabiliriz: Özgüveni düşük ya da hiç olmayanlar; özgüveni ortalama olanlar; özgüveni çok yüksek olanlar. Özgüven düşüklüğüne ne yol açıyor? Aslında hepimiz dünyaya eşit bireyler olarak geliyoruz. Bazılarımız müzik ya da resim gibi özel alanlarda doğuştan yetenekli olabilir. Ancak özgüven sonradan öğrenilen veya kaybedilen bir özellik. Herhangi bir bebek ya da çocuk çevresini tanıma, kurcalama, harekete geçme konusunda istekli ve arzuludur. Ancak bazı bebekler ve çocuklar; bir yaşlarından itibaren çevresindekileri tanıma ve kurcalama bakımından daha özgür davranırken; bazıları davranmaz. Bunun nedeni çocuk değil, çocuğu yetiştirenlerin tavrıdır.

Şimdi üç çocuk hayal edelim. Üçü de zekâları ortalama ve sıradan çocuklar. Birinci çocuğun her yaptığına kızılıyor; sürekli hatalı olduğu vurgulanıyor; sürekli olarak eleştiriliyor ve kendisine kötü sıfatlarla hitap ediliyor. Çocuğa ‘otur, yerinden kalkma’ deniyor. İkinci çocuğun yaptıklarının çoğuna kızılıyor, sık sık hatalı olduğu vurgulanıyor; sıklıkla eleştiriliyor ve kendisine bazen iyi bazen de kötü sıfatlarla hitap ediliyor. Çocuğa odaklanılmıyor; ama çocuğun da hareketlerinin kısıtlanması eğilimi hakim. Üçüncü çocuğun yaptıkları konusunda ince ayrımla yaklaşılıyor ve çocuğun hatalı davranışları nazikçe belirtiliyor. Çocuk sürekli olarak olumlu yönden eleştiriliyor. Kendisine sık sık olumlu sıfatlarla hitap ediliyor. Çocuk yeni deneyimler için cesaretlendiriliyor. Bu üç çocuk büyüyor. Birinci çocuk okulda güçlükle başarılı oluyor. Zor arkadaşlık kuruyor. Kendini ifade etmekte zorlanıyor. Karşı cinsle konuşmakta zorlanıyor. Daha zor öğreniyor. Kolej ve üniversite sınavlarında başarısız oluyor. İkinci çocuk okulda ortalama başarı elde ediyor. Çok sayıda olmasa da arkadaş edinebiliyor. Çekingen değilse de sosyal girişken olarak tanımlamaz. Kolej sınavlarını kazanamıyor ama üniversite sınavını kazanıyor. Üçüncü çocuk okulda bazı derslerde çok başarılı; birçoğunda da başarılı. Popüler ve çok arkadaşı olan bir çocuk. Sosyal girişken ve kendini her ortamda ifade ediyor. Görevlere talip oluyor. İrili ufaklı başarıları var. Kolej ve üniversite sınavlarını kazanacağını düşünüyor ve kazanıyor.

Başlangıçta eşit olan bu üç çocuğun, ilerleyen dönemde eşit olmadığını düşünebilirsiniz. Aslında kapasite olarak eşitliklerini korumaktadırlar. Kendilerine olan özgüvenlerine ilişkin farkları, kendilerinden değil, onlara diğer insanların davranışlarından kaynaklanıyor. İnsanların bize olumsuz sözler söylemesi ve olumsuz davranışlarda bulunması aslında bizim değerimizi azaltmaz.

Bu anlamda özgüveni hiç olmayan insanların ana sorunu, kendilerine güvenemeyecek insan olmaları değil, kendilerine güvenebileceklerine inanmamalarıdır. Bu inancı, kendi kendilerine değiştirmeleri sorunu çözecektir. Ancak bunu yapamayacak olurlarsa özgüveni yüksek üçüncü çocuğun formülü işe yarayabilir.

Üçüncü çocuğun kendine olan güveninin artması, başlangıçtan itibaren irili ufaklı projelerde başarı elde etmesi ve deneyim kazanmasıdır. Küçük projelerde elde edilen başarılar, büyük projelere başlamak için cesaret vermektedir. Ayrıca bu başarılar, çevremizdeki insanların yorumlarını önemsiz hale getirmekte ya da yorumları olumluya dönüştürmektedir. Kişi kaç yaşında olursa olsun, özgüveni hangi seviyede olursa olsun, mevcut özgüvenin izin verdiği bir denemeye cesaret etmek; onda başarı kazanmak, özgüven seviyesini yükseltecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder