22 Ekim 2011 Cumartesi

DÖNECEĞİM

DÖNECEĞİM


Linda ve Bob Samele hastane odasının kapısına yaklaşırken güçlü olmaya çalıştılar. Linda kendi kendine "Sakin ol. Onu bir de sen üzme" diyordu.

23 Aralık 1988 günü öğleden sonra yağmur atıştırıyordu. 15 yaşındaki oğulları Chris beş arkadaşı ile birlikte, Torrington, Connecticut'tan, yakındaki Waterbury'e gidiyordu. arabaları çığlıklara dönüşmüştü. Çocukların üçü, Chris dahil olmak üzere, arka camdan fırlamışlardı. biri hemen ölmüş, diğeri ise ciddi bir şekilde yaralanmıştı.

Chris'i bulduklarında, yolun ortasında oturmuş, sol bacağından fışkıran kana boş gözlerle bakıyordu. Bariyer, bacağını dizinden koparmıştı. Waterbury hastanesinden yedi saatlik bir ameliyat geçirmişti. Anne ve babası beklerken çılgına dönmüşlerdi.

Şimdi, Linda onu hastane yatağından görmeye dayanamıyordu. Torrington'lu bir postacı olan Bob, Chris'in elini tuttu. Genç "Baba, bacağımı kaybettim" dedi.

Bob başını salladı ve onun elini sıktı. Kısa bir sessizlikten sonra Chris " Şimdi ben nasıl basketbol oynayacağım?" dedi.

Bob Samele kendini kontrol etmek için üstün bir çaba harcıyordu. Chris çocukluğundan beri bu oyunu oynuyordu ve efsanevi bir oyuncu haline gelmişti. Bir önceki sezon, St. Peters'in sekizinci sınıf öğrencisi olarak 41 sayılık bir rekora imza atmıştı. Şimdi, Torrington lisesinin birinci sınıfındaydı ve toplam iki oyunda 62 sayı atmıştı. Kazadan önce, binlerce kişinin önünde oynayacağı günlerin hayalini kuruyordu.

Bob Samele sakat oğluna bakarken ne diyeceğini bilemiyordu. En sonunda, "Chris, biliyorsun" demeyi başardı. "Bekleme odasında, antrenör Martin dahil çok kalabalık bir grup var."

Chris'in yüzü aydınlandı. Sonra, kararlı bir sesle, " Baba, antrenöre önümüzdeki sezon tekrar oynayacağımı söyle" dedi. "Tekrar basketbol oynayacağım."

Chris yedi gün içinde bacağından üç ameliyat daha geçirdi. Başından beri doktorlar, kopmuş bacağın tekrar yerine dikilemeyeceğini anlamışlardı. birçok sinir, damar ve kas zarar görmüştü. Chris ne yazık ki bir protez kullanmak zorundaydı.

Hastanede kaldığı üç buçuk hafta boyunca odası ziyaretçilerle doldu taştı. Kendisine acıyan birini görünce " Benim için üzülme" diyordu Chris. "İyileşeceğim."

Güçlü kişiliğinin yanı sıra Allah’a olan inancı da ona yardımcı oluyordu. Doktorlarının ve hemşirelerinin çoğu bunu anlayamıyorlardı.

Bir psikiyatrist bir gün " Chris, bazen kendine acıdığın oluyor mu?" diye sordu.

Çocuk "Hayır" dedi. "Bunun bir işe yarayacağını sanmıyorum."

"Peki hiç öfkelenmiyor musun?"

"Hayır" dedi Chris. "Hep olumlu bakmaya çalışıyorum."

Israrcı psikiyatrist odasından çıktığı zaman Chris anne ve babasına "Esas yardıma ihtiyacı olan o" dedi.

Chris eski gücüne ve hareket kabiliyetine kavuşmak için hastanede gerçekten çok çabaladı. Becerebilecek kadar kuvvetlendiği zaman, yatağının yanına bir arkadaşının taktığı potaya top atmaya başladı. Koltuk değnekleri için vücudunun üst kısmını çalıştırması ve dengesini sağlamak için de bir sürü egzersiz yapması gerekiyordu.

Hastanede kalışının ikinci haftası bitmişti ki, ailesi onu tekerlekli sandalyesi ile Torrington Lisesi'nin basketbol maçına götürdü. Hemşireler onun ne tepki göstereceğinden emin değillerdi. Ailesine dikkatli olmalarını söylemişlerdi.

Chris, gürültülü salona girdiği zaman oldukça sakin görünüyordu. Tribünlerin önünden geçerken, dostları ve takım arkadaşları ona seslenip el sallamaya başladılar. Sonra, Torrington Lisesi müdür yardımcısı Frank McGowann mikrofondan "Arkadaşlar, çok özel bir misafirimiz var. Herkes lütfen Chris Samele'ye hoşgeldin desin" dedi.

Chris, şaşkın gözlerle, salondaki 900 kişinin ayağa kalkmasını, tezahürat yapmasını ve kendisini alkışlamasını izledi. Gözleri yaşlarla doldu. Bu geceyi hiç unutmayacaktı.

Kazadan neredeyse bir ay sonra, 18 Ocak 1989'da Chris evine döndü. Okulda kaçırdıklarını toparlayabilmesi için, Her öğleden sonra eve bir öğretmen geliyordu.

Ders çalışmadığı zamanlar, Waterbury hastanesinde tedaviye gidiyordu. Fiziksel acı, hem de içine işleyen türde acı artık hayatının bir parçası haline gelmişti. Ailesi ile televizyon izlerken, bacağının kesildiği yerden yayılan acıyı unutmak için bazen öne arkaya sallanıyordu.

Derken, bir öğleden sonra, Chris koltuk değnekleri ile top atmayı ilk öğrendiği garaja gitti. Koltuk değneklerini bıraktıktan sonra, bir basket topu aldı. Kimsenin ona bakmadığından emin olduktan sonra, sağ bacağı üzerinde zıplayarak topu potaya atmaya başladı. Birkaç kez dengesini yitirip yere düştü. Her seferinde ayağa kalktı ve atmaya devam etti. 15 dakika sonra bitkin düşmüştü. "Bu sandığımdan da uzun zaman alacak" diye düşündü ve yavaşça eve geri döndü.

25 Mart'ta ilk protezi takıldı. O kadar heyecanlanmıştı ki, hastanenin protez ve ortopedi bölümü yöneticisine bu protezle basketbol oynamasının mümkün olup olmayacağını sordu. Chris'in ciddi olduğunu gören Ed Skewes "Acele etme" dedi.

Doktor, bir insanın spor yapmak bir yana, bir protezle yürümeyi öğrenmesinin bile nerede ise bir yıl süreceğini biliyordu.

Evinin bodrumunda Chris takma bacağı ile yürüme egzersizleri yapıyordu. Protezle basket atmak, tek bacakla atmaktan daha da zor gibi görünüyordu. Atışlarının çoğu başarısızdı ve sık sık yere düşüyordu.

En kötü anlarında Chris annesi ile arasından geçen bir konuşmayı anımsıyordu. Çok cesaret kırıcı bir günden sonra, annesine gerçekten bir daha oynamayı başaracağına inanıp inanmadığını sormuştu. Annesi "Şimdi daha da çok çabalamalısın" demişti. "Ama, yapabileceğine inanıyorum." Haklıydı, bunu biliyordu. Sadece çok çalışması ve hiç vazgeçmemesi gerekiyordu.

Chris, Nisan başlarında okula döndü ve basketbol sahası dışından hemen eski hayatına kavuştu. Okuldan sonra arkadaşları açık hava sahasında oynuyorlardı. Haftalarca onları kenardan seyretti. Derken, Mayıs başında bir gün, formasını giydi ve sahaya çıktı. Arkadaşları şaşkınlık içerisinde ona yol açtılar.

Önce, kenardan top atmaya başladı. Topu potaya soktuğu zaman cesaretleniyordu. Ama top sürmeye ve sıçramaya kalkıştığı zaman yere düşüyordu. Arkadaşları, "Hadi, Chris, yapabilirsin" diye bağırıyorlardı. Ama Chris gerçeği biliyordu: Eskiden yaptığı gibi yapması imkansızdı.

Yaz turnuvasında oynanan maçlardan birisinde, ters bir hareket yaptı ve protezinin ayağını kırdı. Sahadan zıplayarak çıkarken, "Belki sadece kendimi kandırıyorum. Belki vazgeçmem gerek" diye düşündü.

Ama sonunda, kendisini daha da zorlaması gerektiğine karar verdi. Her gün deli gibi top atıyor, sektiriyor ve ağırlık kaldırıyordu. Her egzersizden sonra takma bacağını ve kesik yeri acıtmasın diye koyduğu dört havlu çorabı çıkarıyordu. Sonra duş yapıyor ve su toplamış yerleri sabunlarken yavaşça inliyordu. Çok geçmeden, kendisini eski haline yaklaşmış olarak görüyor ve acısını unutuyordu.

" Becereceğim. Hem de gelecek yıl değil, bu yıl" diye düşünüyordu.

Şükran gününden önceki Pazartesi, antrenör çocukları topladı. Hepsi sinirliydiler, çünkü hepsi Lise takımına girmek istiyordu. Antrenör Chris'e baktı.

Sonraki iki gün boyunca yapılan seçmelerde hiç kimse kendini Chris kadar zorlamadı. Savunma oyuncularının arasında top sektirdi, kaybedilmiş topları tekrar kaptı. Herkese hala oynayabildiğini göstermek için elinden geleni yaptı. Hatta, diğerleri ile birlikte her gün spor salonunda koşarak 10 tur bile attı. Herkesken daha yavaş koşuyordu ama yarıda bırakmıyordu.

En son çalışmanın ertesi günü, Chris de listelere bakmaya koşanlara katıldı. Kendine, " Sen elinden geleni yaptın" dedi. Bu arada, arkadaşlarının omuzları üzerinden listeyi görmeye çalışıyordu. Evet, işte adı oradaydı. Samele! Takıma tekrar girmişti.

O hafta, antrenör Anzellotti oyuncularını topladı. "Her yıl takımın bir kaptanı olur. Bu kişi örnek çalışması nedeni ile seçilir. bu yılın kaptanı Chris Samele olacak" dedi. Herkes tezahürat yaptı.

15 Aralık gecesi, kazanın yıldönümüne sekiz gün kala, Chris ilk maçı için 250 kişinin önüne çıkacaktı.

Soyunma odasında giyinirken elleri hafifçe titriyordu. Antrenör "Her şey yolunda gidecek, Chris" dedi. "Sadece, bu ilk geceden çok şey bekleme." Chris başını salladı. "Biliyorum" dedi.

Az sonra, takım arkadaşları ile birlikte ısınmak üzere sahaya çıktı. Seyircilerin nerede ise tümü ayağa kalkarak tezahürat yapmaya başladılar. Oğullarını tekrar Torrington Lisesi forması ile görmek Linda ve bob'un gözlerini yaşartmıştı.Linda:

" Allah’ım, ne olur onu mahcup etme" diye dua etti.

Bütün çabalarına rağmen, Chris gerginliğinden kurtulamıyordu. Isınma hareketleri sırasında attığı topların nerede ise hepsi potanın kenarından döndü. Antrenör Anzellotti "Sakin ol, gevşe" diye fısıldadı. "Acele etme."

Oyuncular, sahanın ortasında oyunu başlatmak için toplandılar. Oyun başladı. Chris tuhaf bir şekilde oynuyordu. Hareketleri sarsak ve temposuzdu. Attığı şutların çoğu potanın kenarına bile değmedi. Böyle olduğu zaman tribünlerdeki çocuklar, "Hava topu! hava topu!" diye bağırırlardı. Bu kez kimse bağırmadı.

Sekiz dakika oynadıktan sonra, oyundan çıktı. İlk yarının bitmesine iki dakika kala, tekrar oyuna alındı. "Hadi Chris" dedi kendi kendine. "Bunun için çalıştın. Göster onlara." Birkaç saniye sonra, bir takım arkadaşı ona pas attı. Potadan bayağı uzaktı. Buradan başarılı bir atış yapmak herkes için zordu. Chris hiç duraklamadan bir uzak atış yaptı. Top uçtu ve filenin içinden geçti.

Spor salonu alkış ve tezahürattan yıkılıyordu. Bob Samele, heyecandan çatlayan bir sesle "İşte böyle, aferim Chris" diye bağırdı.

Bir dakika sonra Chris bir çekişmeden galip çıkarak topu kaptı ve bir sayı daha attı. Salon gene tezahüratla çınlıyordu. Linda Samele artık gözyaşlarını tutamıyordu. Oğlu yumruğunu havaya kaldırmış, zafer işareti yapıyordu. Linda kendi kendine "Başardın, Chris" diyordu.

Chris başarılı oyununu sürdürüyordu. Sadece bir kez dengesini kaybetti ve yere düştü. süre bittiği zaman, 11 sayı atmıştı ve Torrington maçı kazanmıştı.

O gece evde Chris çok mutluydu. "İyi oynadım, baba, değil mi?" diye sordu.

" Mükemmeldin" dedi Bob ve oğluna sarıldı.

Oyun hakkında biraz konuştuktan sonra, Chris merdivenlerden, yatak odasına çıktı. Anne ve babası onun bu gecenin sadece bir başlangıç olduğunu düşündüğünü çok iyi biliyorlardı.

Linda ışıkları kapatırken, oğlunu hastanedeki tedavi seanslarından birisinden sonra eve getirdiği bir günü anımsadı. Chris arabada sessiz bir şekilde oturuyordu. Derken birden şöyle demişti: "Anne, ben neden bunun başıma geldiğini biliyorum."

"Neden?" diye sormuştu Linda şaşkın bir şekilde.

Chris camdan bakarak "Allah benim bunun üstesinden gelebileceğimi biliyordu. Bunu bildiği için hayatımı kurtardı." demiş ( Jack Cavanaugh ) [Editörün Notu: Samele liseyi bitirene kadar Torrington takımında oynadı. Okulun tenis takımına da katıldı. hem teklerde, hem de çiftlerde oynadı. Tenis oynamayı Springfield, Massachusetts'deki Western New England Koleji'nde de sürdürdü. Oradaki eğitimi sırasında, salon basket bolu oynadı ve Torrington bölgesindeki yaz liglerine katıldı. Samele basketbol antrenörü olmayı istiyor.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder